Nisan 2014 Yazı Atölyesine Gelen En İyi Yazı

Yazı Hakkında Metin Karabaşoğlu`nun Yorumu: Bedri kardeşim, açık söylemem gerekirse, doğrudan bir insan grubuna hitap eden yazılara; mesela “Ey genç,” “Dinleyin çocuklar” gibi bir hitapla ilerleyen yazılara aslında pek de sıcak bakmıyorum. O yüzden, senin “genç arkadaş”a hitap eden yazına da ilk anda böyle bir mesafeyle yaklaştım. Buna karşılık, elbette daha da iyi yazılabilir durumda olmakla birlikte, dayandığı temelin sağlamlığı, Rasulullah’ın -aleyhissalatu vesselam- gençlere verdiği değere, onlara duyduğu güvene atıfta bulunması ve bugün ile bu açıdan bir mukayese imkanı vermesi itibariyle gayet başarılı buldum. O yüzden, Ayın Yazısı olmaya da layık görüyorum yazını. Gayretle, taş üstüne taş koyarak devam...

Bedri Sinan Ateş

Allah Rasûl’ü, dünya tarihinin en büyük inkılabını gerçekleştirdiği zaman yanında biz vardık. Bize o kadar güveniyordu ki, gerektiğinde en uzak yerlere bizi gönderiyor, en sert savaşlarda bizi başkomutan tayin ediyordu. Bize çocuk gibi davrananlara gerektiği dersi veriyor, gençlik heyecanını ve hevesini hiçbir zaman kaybetmemizi istemiyordu. Zaten O, bu yola ilk çıktığında da yanına alacağı genç, dirayetli gençlerden başkası yoktu.

Allah Rasûl’ü vefat edince, onun yolundan gitmeye çalışan herkes, bize aynı şekilde güveniyordu. Onlar da, bize en kritik görevleri veriyor, fikirlerimizi alıyordu. Zaten meyvelerini de aldılar. Otuz yılda İslam devleti, çok hızlı bir şekilde büyüdü, en uzak diyarlara kadar ulaştı. Bizim bu işte payımız büyüktü. İnkar edilemezdi.

Gel zaman, git zaman, insanlar Peygamber’in dininden uzaklaştıkça, devlet baskına uğradıkça, yenilgi üstüne yenilgi alınca bize olan güvenleri de sarsıldı. Artık onların gözlerinde hiçbir değerimiz yoktu. Derslerimize çalışacağız, okul zamanı (yani şu an en az on iki yıl oluyor) hiçbir şeye karışmayacak, edebiyattan, felsefeden, bilimden, sanattan uzak durup kafamızı karıştırmayacağız. Yıllarımızı alan kararlarda dahi fikrimizi söylemeyeceğiz. Öyle ya! Biz genciz, bizde sadece gelip geçici bir heves; gençlik heyecanı var. Biz kimiz ki?

Onlara artık bir şey söyleyemem, öyle gördüler, öyle gidiyorlar.

Ama genç arkadaşım! Sen kendine gel. Kendine güven. Şu an içinde büyük acıların yaşandığı bu dünyayı 1400 yıl önce sen düzeltmiştin. Yine sen düzelteceksin. Dünyanın tek umudu sensin. Büyüklerimiz bunu göremediler ya da sana bir şey olacak diye korktular, bilmiyorum.

On dokuz yaşındayım. Tecrübem de, bilgim de az, bütün bunlara rağmen kendime güveniyorum. Elbette bu özgüvenimin bir sınırı var, ama ‘her şeyi büyükler yapar, bizim heyecanımız gelip geçici’ fikrine tamamen karşıyım. Biz genciz arkadaşım! Allah bize harika bir enerji vermiş, o da yetmemiş, gençlik heyecanı vermiş. Bunlar büyük geçici şeyler zannedip bir tarafa atılacak şeyler değil. Eğer dünya için bir şeyler yapılacaksa bunlara olan ihtiyaç her zaman ortaya çıkmıştır. Ama güvensiz akıl hep zarar verdi bize.

Yani genç arkadaşım, kendine güven.

Büyük amcalar her zaman seni küçük görseler de, sendeki kuvvete ve heyecana hep muhtaç olmuşlardır. Sen kendine gel, üzerimize yüklenen ‘yeryüzü halifeliği’ gibi bir görevimiz var. Büyük amcaların, ‘bizim yaşımıza gelin anlayacaksınız’ demelerine aldırma, onların yaşına gelince anlıyoruz, ama ‘keşke gençken böyle yapsaydım, şöyle yapsaydım’ diye hatırlıyoruz. İnanmıyorsanız kendilerine sorun.


Metin Karabaşoğlu'ın Yazısı.