Ekim2013 Yazı Atölyesine Gelen En İyi Yazı

Yazı Hakkında Metin Karabaşoğlu`nun Yorumu: İki yazı göndermişsin. İkisinde de hem bir konu bütünlüğü, hem anlatımda bir rahatlık var. Bu da, ziyadesiyle ümit verici. “Bir Hatır Gönül Meselesi” başlıklı yazını neredeyse Ayın Yazısı olacak kıvamda buldum. Gayretle devam...

Aslıhan Tanrıverdi

"Memleketten özlemle gelen dede torununu görmeyeli yıllar olmuştu. “Ne zaman sekiz yaşına geldi bu sabi?” diye düşünürken torunu minik elleriyle martıları besliyordu. İstanbul’u bir de dedesi anlatmak istiyordu. Her ne kadar artık tabelalardaki yazıları anlayamasa da bilirdi İstanbul’un ali-cenap hikayesini. Ayasofya’nın önünde durdular. Dedesi geçmişten kalma buruşuk bir mektuba benzeyen elleriyle, tarih nameleri fısıldayan duvarları göstererek “Bak evlat, şu gördüğün duvarlar 1400 yıllık, dili olsa da konuşsa, anlatsa neler görmüş. Ecdadın büyük zorluklarla aldığı...” derken torunu “Dede, ecdad kim?” sorusuyla sadece sözünü kesmemiş, dedesinin kafasına da binbir soru işareti çizmişti. Dedesi torununa baktı, gözlerinde İstanbul’u gördü. Sonra Ayasofya’ya döndü. Gözlüklerin ardından bakan dumanlı gözlerine mi yansımıştı Ayasofya yoksa Ayasofya’ya mı yansımıştı gözleri?..."

Hikayenin devamı belki ümitvar belki mahzun. Ama ardındaki fikir pek mühim. "Dilini kaybeden bir millet herşeyini de kaybetmiş demektir." diyen Peyami Safa’nın bu kelimeleri gönle düşsün, aklı düşündürsün.

Osmanlıca’dan, 600 yıllık bir lügattan, bir toplumu anlatan harflerden bahsediyoruz. Bu lisan ne yazık ki “lisan-kal”den çıkalı çok zaman oldu. Ama “lisan-ı cenan” mertebesinden hiç eksilmedi. Osmanlıca kelimeler kulağa dokununca dahi, anlamını bilmeden kalbinin yumuşadığını, gönlüne bir nezaket katresi düştüğünü, kelimelerin cümlede demlendiğini hissediveriyor insan. Cenan; gönül, ruh, kalp demek Osmanlıca’da. Bir dil en güzel kendi kelimeleriyle anlatılır. Bir milletin en derin tarihi kendi kelimeleridir.

Vefa, şimdi eğitim sistemine konulan "Osmanlıca" dersiyle, yayınlanan Osmanlıca dergilerle göründü. Vefalı yürekler unutmuyor geçmişin damlalarını. Ha bu arada vefa da Osmanlıca bir kelimedir.

Bir millet, dedesini anlamak için tercüme tutuyor. Ve birilerinin okuyup çevirdiği kelimelerden bir tarih yazıyoruz kendimize. Gönle düşen, aklı düşündüren kelimeler canda buluşsun ve bu can doğrultsun kamburlaşan maziyi.

Bu arada ecdad; dede, ata demektir Osmanlıca’da. Peki dedeler torunlarını görmeyeli kaç yıl geçti? Ahde vefa düştü bu defa nasibimize. Bu ah’lar ki bir vasiyet emaresi. Şimdi bir tarih denizi bekler bizi. Haydi, vira bismillah…


Metin Karabaşoğlu'ın Yazısı.