Davut Gündüz

Hepimiz biliriz ve her zaman da söyleriz, “rızkı veren Allah’tır, O herkesin rızkına kefildir.” Peki iş ararken de aynı hissiyatla hareket ediyor muyuz? Rızkı veren Allah da, işi veren başkası mı? İş bulamadığımız her gün için Allah’a karşı aynı tevekkülü koruyabiliyor muyuz?

Hani derler ya “gençliğinin kıymetini bil”, “ne yaparsan gençliğinde yaparsın” diye. Biz de gençliğimizin baharındayken “alın terimizin” kıymetine değinelim dedik. Ve dergimize bir “Alın Teri” köşesi hazırladık. Bundan sonra işe dair emeğe dair rızka dair ne varsa gönlümüzden, kalemimizden, bilgimizden geldiğince sizlerle paylaşmaya çalışacağız. Her işin başında olduğu gibi, bismillahirrahmanirrahim…

Manevi boyut

Hepimiz biliriz ve her zaman da söyleriz, “rızkı veren Allah’tır, O herkesin rızkına kefildir.” Peki iş ararken de aynı hissiyatla hareket ediyor muyuz? Rızkı veren Allah da, işi veren başkası mı? İş bulamadığımız her gün için Allah’a karşı aynı tevekkülü koruyabiliyor muyuz? Çalışmak ibadet de çaresiz kalmak imtihan değil mi? Aradığımız işi bulamayınca hayırlısı mı diyoruz yoksa ona buna mı söyleniyoruz? Ya da aradığımız şey bir rızık kapısı mı yoksa nefsin tatmini mi? Keza iş beğenmeme neden kaynaklanıyor olabilir? Tek sebebi idealist olmak mı yani? Bunca soruya cevap vermeye ne gerek var, zaten soruların kendisi cevap değil mi?

Maddi boyut

Aslında işin manevi boyutundan daha önemsiz olmakla birlikte daha çetrefilli ve sektörüne göre değişkendir. İşçisine sorsanız iş bulamamaktan bahseder, işverene sorsanız eleman bulamamaktan. Demek ki birbirini arayan iki kesim var ve yüz yüze oldukları halde birbirlerini bulamıyorlar. Neden acaba?

Sorunun ne olduğunu anlamak adına birkaç örnek verelim. Bursa’da tanıştığım bir ayakkabı ustası… İlkokul terk… Sadece kendi istediği zamanda ve kendi istediği dükkanlara çalışıyor, fiyatını kendi belirliyor. Onlarca ayakkabı mağazası bu ustanın peşinde dolanıyor kendisiyle çalışması için… Yine Bursa’dan büyük bir pazarlama şirketinde henüz yirmi yaşında ve aylık 10 bin liranın altına düşmeyen bir gelirle çalışan pazarlama elemanı… Şirket kendisini sürekli farklı ülkelere göndererek ayrıca ödüllendiriyor…

Yine ismi önemli olmayan bir vatandaş… Üniversiteyi bitirdiği ilk sene bir tatil köyünde alanıyla hiç ilgisi olmayan bir bahçıvanlık işine ücretini az bulmasına rağmen maddi sebeplerle giriş yapar… Çalıştığı yerdeki tek üniversite mezunu elemandır ve bahçıvanlık için gittiği iş yerinde kendisine çöp kovası verilerek yerlerdeki izmarit, ambalaj, peçete gibi çöpleri toplaması istenir… Nefsine ağır gelmesine rağmen aklına Allah dostlarının bu tür ayak işleri yaparak Allah katında yüksek mevkilere geldiğini düşünerek teselli bulur. O yaz döneminde sadece 23 gün çalışır ve tatil köyündeki neredeyse bütün işlere yardımcı olur.

O 23 günün sonunda sadece 3-5 kere görmüş olduğu patronu yanına çağırarak bir dahaki seneye kendisini o işletmenin müdürü yapacağını söyler ve bir dahaki sene gerçekten de oranın müdürü olur. Yani aslında bu hikayelerdeki tünel elmas madenlerine çıkıyor… Bu elmaslar çalıştıkları iş ya da iyi patronlar değil… Bu elmaslar elemanların bizzat kendisi.. Düşünün ki iyi bir futbolcunun kendi kulüplerinde oynaması için dünyanın dört bir yanından gelip çuvallar dolusu para teklif ediliyor… Torpil yok, adam kayırma yok, çekiliş yok, kura yok, sınav yok… Onca para sadece iyi yapılan bir iş için… Başka hiçbir şey değil…

Yaptığınız işle ve verdiğiniz güvenle iyi bir oyuncu olduğunuz sürece oynayamayacağınız takım, atamayacağınız gol yoktur… Yeter ki o vasıfları edinin… Birçoğunuzun “bu zamanda bir yerlere girebilmek için adamın olacak” dediğini duyar gibiyim… Korkma… Sen arkana Alemlerin Rabbini aldıktan sonra diğer adamların hükmü hükümsüzdür…


GENÇ'ın Yazısı.