“Ben buradayım sevgili okurum sen neredesin?”

Modern Türk edebiyatının modernleşme sürecine belki de en önemli katkıyı sağlayan isim. Eserleri “hem söyledikleri hem de söyleyiş biçimiyle bir başkaldırı” olarak nitelendirilen yazar. Ülkemiz aydınlarının tutunamamışlıklarını kendi tutunamamışlığı üzerinden anlatan bir adam. Okurlarına melankoli havasına girmeyi garanti eden, ne doğudan ne de batıdan, arafta kalmışlardan biri: Oğuz Atay.

Ekim 1934’de İnebolu’da doğar. Babası ağır ceza hakimi ve CHP milletvekilidir. Ankara Maarif Koleji’nde ortaöğrenimini tamaladıktan sonra İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat bölümünü bitirir. 3 yıl sonra, şimdiki adı Yıldız Teknik Üniversitesi olan, İstanbul Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisinin İnşaat Bölümü’nde öğretim üyeliği yapar. Tutunamayanlar isimli meşhur kitabının baş karakteri Selim’in ağzından başarılı bir öğrenci olduğunu ve başarılı öğrencilerin mühendislik okuması gerektiği empoze edildiği için mühendislik okuduğunu söyler. Fakat asıl ilgisinin edebiyata olduğunu çok geçmeden anlayacaktır.

Küçük Burjuvanın İç Dünyası

Atay, eserlerinde, Türkiye’de büyük şehirde yaşayan küçük burjuva aydınının iç dünyasını, yaşadığı çelişkileri ve zorlukları ve kendisiyle hesaplaşmasını gözler önüne serer. Onların maddesel hayatla iç çelişkilerini ve bu durumun onları nasıl yozlaştırdığını ve düşünmekten alıkoyduğunu şöyle vurgular: “Burjuva olmaya çalışan aydının, aydın olma özentisi içinde çırpınan azınlığın yaşantısı ölüdür.”

Yazdığı günlükte, Türk romanının sorununun kişilik olduğunu ve insanın kişilik kazanma savaşının önemsenmediğinin altını çizer, kendi romanının farklılığını şu takdimiyle ifade eder: Bu kitap ne ciddi kavgaların, ne büyük ve yaygın sıkıntıların, ne de ezilen insanların romanıdır; bu kitap mustarip bir ruhun iç çelişkilerinin romanıdır. Sizlere hizmetten şeref duyan yayınevimiz iftiharla sunar: Tutunamayanlar.

Tutunamamışlaştıramadıklarımızdan mısınız?

Tutunamayanları 1968’de yazmaya başlar, 1970’de tamamlar ve aynı yıl TRT Roman Ödülü’nü alır. Bazılarına göre bu kitap, Türk edebiyatının o zamana kadar hiç kimsenin aç(a)madığı bir kapıyı ardına kadar açmıştır, geleneksel ölçütleri teryüz eden bu gelişme modernizme açılan bir kapıdır aslında. 1960’lara kadar Türk romanlarının odağında, toplumsal sorunlar yer alırken ilk defa bu kitapta birey ve onun iç dünyası, farklı biçim ve kurgu yöntemleriyle ele alınır.

Tutunamayanlar bir Oğuz Atay otobiyografisidir. Atay’ın iç dünyasının çelişkilerini okuruz aslında o kitapta.

Kitap ilk başta yeterli ilgiyi görmez. Daha da kötüsü, romanın anlaşılmadığı ve çok uzun olduğu gerekçesiyle kitap bir çok yayınevi tarafından reddedilir, günlüklerinden biliyoruz ki bu durumdan şu cümlelerle yakınacaktır: “Bazı insanlara sezgiler, matematik kadar kesinlikle söylenmedikçe, iletilmesi mümkün değildir.” Anlaşılmadığını hiçte mütevazi olmayan bir dille ifade eder: “Ahmaklar her ülkede var. Benden haberleri bile yok. Ben de sözüm ona, bu adamlardan kurulu bir okuyucu bekliyorum. Çok aptallık.” 1973’de basılan “Tehlikeli Oyunlar” da aynı şekilde beklenen ilgiyi görmez.

İşte Bunlar Hep Self-Oryantalizm

Tutunamayanların baş karakteri Selim’i, Hz. İsa ile özdeşleştirir. Çoğu zaman Selim, Hz. İsa’ya mektuplar yazar ve insanlarla ilgili şikayetleri aktarır. İncil, Selim’in yatmadan önce rahatlamak için okuduğu başucu kitabıdır. Ve Selim okurlar için örnek bir karakterdir. Farklılığın sembolüdür. “Toplumdan farklı olmalıyım” diye fısıldar hep kendi kulağına.

Tutunamayanların ikinci önemli karakteri Turgut’ta Hamlet ile özdeşleştirilmiştir. Etraftaki yozlaşmaya ve yapmacıklığa dayanamayan Shakespeare’in melankolik prensi Hamlet, içine kapanır, Turgut’ta tutunabildiği bir düzenden vazgeçer ve içine kapanır. H. İsa’dan daha az ruhani fakat daha aktif olan Hamlet’i kendi kişiliğine daha uygun bulduğunu söyler.

Turgut, kendine “yeni bir önsöz” yazmak ve yeni bir dil kurmak istediğini söyler. “Hiçbir geleneğin mirasçısı olmadığını” haykırır. “Az gelişmiş bir ülkenin fakir bir kültür mirası olurmuş, bu mirası reddediyorum, karagöz falan değilim” der. Anadolu topraklarının kadim kültürünü hacivat-karagözden ibaret görürseniz fakir bir kültürel mirasa sahip olduğunuzu düşünmeniz gayet normal olur.

Onun romanlarındaki, hikayelerindeki ve hatta günlüğündeki tutunamamışlık arkaplanı, sıvı halinde akıp sirayet eden ve tüm toplumsal tutkalları çürüten bir kimyasal çözelti tarzında var olur. Ona göre bu evrende herkes kendi şizoid (herkese yabancılaşmış) dünyasında yaşamaktadır.

Acıdan Haz Devşirmek

Tüm bunlara rağmen Atay’ın karakterleri depresif, şizofrenik, ağır melankolik kişiliğin son halkalarında yer almazlar. Hâlâ bir yanlarıyla gündelik yaşamın içindedirler ve hâlâ acı çekmenin kırıntılı hazzını yaşarlar. Karakterlerin, hiçbir ilkeyi, dini umursamayan bireyciliği özendirdiğini söylemek haksızlık olur, bunun yerine, çelişik bir ruh durumu ile hem coşkuyla düşüncelere tutunmak isteyen hem de takatsiz kalan karakterler olarak sunulduğunu söyleyebiliriz.

Eleştiride Tutunamamak

Dünya edebiyatının en büyük eserlerinden biri olan “Suç ve Ceza”ya bile eleştirel bir bakış geliştirilmişken, ülkemizde Tutunamayanlar’a ve Oğuz Atay’a yönelik ciddi bir eleştiri göremiyoruz. Karakterlerinin marjinalliğini neden normalmiş gibi sunduğu hiç tartışılmamış. Hafif tonlu bir şeyler söyleyenler de topa tutuluyor. Neden? Çünkü, “işte bu bizim hikayemiz, tutunamayanlar biziz” diyen, kendini küçük bir azınlık olarak gören ve sürekli büyüyen bir kitle, ‘kendilerini buldukları’ bir romana getirilen eleştirel yaklaşımı kabul edemiyor. “Bakın bu size melankoliden başka bir şey vermiyor” diyenlere “seni gidi densiz, terbiyesiz, tutunamamakta neymiş? Derhal bizim gibi tutunamayan ol, yoksa haddini bildiririz” diyorlar.

Belki de en büyük projesi olan “Türkiye’nin Ruhu”nu tamamlayamamıştır. Günlüklerinde sürekli insanlardan şikayet eden, yalnız, yorgun ve en nihayetinde tutunamayan bir adam portresi çizer Oğuz Atay, kendi portresidir bu. “Canım insanlar! Sonunda bana bunu da yaptınız” diyecektir. Atay, beynindeki ur nedeniyle Aralık 1977’de, 53 yaşında vefat etmiştir.


Yusuf Temizcan'ın Yazısı.