Ayşe Tunçayak Gündüz

Kulağıma gaipten “yapıcı eleştiri” sesleri geliyor. Fakat ben eleştirinin yapıcı olanını hiç görmedim. Bir yazıyı eleştirebilirsiniz, bir sinemayı, bir tezi, bir resmi, müziği, dekoru, şekli, rengi, siteyi, vs vs. yapıcı bir şekilde eleştirebilirsiniz. Fakat bir şahsı eleştirmenin yapıcı olanı yoktur.

Bir hışımla içeri girip “Özellikle de benim yanımda, birini eleştirirseniz, eleştireni rezil ederim haberiniz olsun!” dediğinde kimse bir şey anlamamıştı. Belli ki bir şey olmuş, bir şeyler yaşanmıştı ama kimsenin bu cümleden bir şey anlama imkanı yoktu. Herkes birbirine baktıktan sonra yine işine geri döndü. Bir müddet sonra eski hışmından eser kalmamış, gözlerinde sadece bir hüzün vardı. “Ne zaman seveceğiz birbirimizi” dedi. “Ne zaman kurtulacağız büyüklük sevdasından. Bir insanın gözyaşları içinde güveninin sarsıldığını, inkarının arttığını görmek zorunda olmak çok üzücüydü…”

“İnkarının arttığını…” Bu ifadeyi duyana kadar eleştiri unsuruna bakış açım sadece insani ve kalp kırmama boyutundaydı. Fakat anladım ki eleştiri oku nefse hitap ediyor. Ve nefs kendini müdaafa adına söylenenin doğru olup olmadığını analiz etmeye, kısaca bir vicdan muhasebesine izin vermiyor. Eleştirmek belki de büyük bir vebal aynı zamanda…

Eleştirme meyli büyüklük sevdasından mıdır? Bilmiyorum… Ama keşfettiğim bir şey var. Her insanın engeli var Allah’a giden yolda aşması gereken. Kimse kusursuz değil. O halde neden sevemiyoruz ki birbirimizi? Kusurlarımız aynı değil diye mi?

Yaşanmışlıklarımıza denk düşüyorsa kusurlar, anlıyoruz, merhametle bakıyoruz; fakat sınanmadığımız günahların sahiplerini kıyasıya eleştiriyoruz. Bahsettiğim günahı sevmek değil. Eleştirdiğimiz; günahın, hatanın ötesinde oluyor çoğu zaman. Eleştiri nefs tatminine dönüşüyor. Oysa “iman ile ölmesi umulur çünkü…” cümlesini düşünebilsek, oysa şahsa değil, günaha buğzedebilsek, bakış açımızı merhametle yoğurabilsek nice yaralar tedavi edeceğiz belki.

Merhamet, günahın karşısındaki vakarı giderici değil, kalbimizin kapılarını eleştiri unsuru ile insanlara kapatmamak noktasında olmalıdır. Ki gün gelir eleştirdiğimiz insanların durumundan daha kötü bir halde bile olabiliriz.

Hele de eleştiriler terbiye adına, Hakka hakikate davet etme adına yapılıyorsa bu iyi niyetin(!) hedefine varması epey zordur. Çünkü hiçbir insana onurunu kırarak bir şey öğretemezsiniz. İnsan onurlu ve şerefli bir varlıktır. Bir insanın vicdanına, hislerine hitap edilebilirse ancak gönül kapılarını aralayabilir. Nefsi muhatap alınırsa, nefse yönelik şiddette bulunma halini alırsa yapılanlar söylenenler, doğru mu yanlış mı diye düşünemeyerek, karşı saldırıya geçmiş, kendini müdaafa çabalarına başlamış, savunma mekanizmalarını sonuna kadar açmış biri çıkar karşımıza. Bir insanı, üstelik herkesin içinde, bir kusurundan ötürü eleştirmek, sadece kendisine karşı daha da kör olmasına sebep olacaktır.

Hangi insan eleştirilerek doğruyu bulmuştur ki? Eleştirmek, kınamak bir vebaldir aynı zamanda. Muhatabına söylenmiyorsa ise dedikodudur. Her hali ziyandır eleştirmenin. Kimseye faydası yoktur. Kulağıma gaipten “yapıcı eleştiri” sesleri geliyor. Fakat ben eleştirinin yapıcı olanını hiç görmedim. Bir yazıyı eleştirebilirsiniz, bir sinemayı, bir tezi, bir resmi, müziği, dekoru, şekli, rengi, siteyi, vs vs. yapıcı bir şekilde eleştirebilirsiniz. Fakat bir şahsı eleştirmenin yapıcı olanı yoktur. Allah dostları hiçbir zaman ayıpları kusurları yüze vurmamışlardır. Bu, insanı kusurları karşısında duyarsızlaştırır zaten. Bazen doğruyu söylemek gerektiği durumlar olabilir. Bunda da insan üslubuna, kalbi durumuna dikkat etmelidir. Yürekten çıkanlar yüreğe ulaşabilir ancak. Nefsten çıkanlar nefse belki… Ki bir doğruyu dolaylı söylemenin de bin bir yolu vardır. Yeter ki rakik olsun gönüller. Bulunur elbet..

Biliyorum, eleştirmeyin deyince durmuyor insan. Sevin deyince sevmiyor. İçerdeki dinamikler değişmedikçe dışarıya yansıyanlar değişmiyor. Zaaflarımızı tedavi etmedikçe, zararları azalmıyor. Davranışlarımızın, farkında bile olmadığımız sebepleri ortadan kalkmadıkça, davranışlar da yerini yenilerine bırakamıyor. Ne diyelim… Ne ehemmiyetimiz var ki duadan başka…


GENÇ'ın Yazısı.