Bana Şiddet Düşkünü Diyeni Vururum!
Rabia Kısaalioğlu
Hatta vurmakla kalmam, varil bombası ile yakarım. Hatta ve hatta çocuklarınızı sarin gazı ile sonsuza dek sizden koparırım. Yakarım, yıkarım, sizleri öz vatanınızdan sürer, kar kış demeden perme perişan bir hayat sürmenize sebep olurum.
Bana şiddet düşkünü diyeni vururum!” diyen birine hiçbir etki altında kalmadan, hür iradesiyle “zalim” diye bas bas bağıran bir yaşındaki Suriyeli bebeğin cesareti hayran bırakmaz mı adamı kendine? “Evet kral çıplak, hatta elinde kan da var!” İtirazı bu! Oysa zalime “zalim” demek dünyanın merhametine aykırı. BM gibi “şiddeti kınaması” yeterli olmalı değil miydi? Alıştığımız savaş görüntülerini zapinglerken, “insanlığı” da geçtiğimizi, savaş haberleriyle birlikte kapanan “empati” kapılarımızı kilitlediğimizi fark edemedik ama, hızlıca geçerken, kınamayı da ihmal etmedik.. Lakin kınamak, acıları dindirmeye, silahları susturmaya, zalimi durdurmaya yetseydi, bugün kandan ırmaklar akmazdı Suriye’de.
Hislerini yitirmiş, şefkat felci geçirmiş, yerimizden kıpırdayamayan yatalak Müslümanlarız. Suriye’de ölen çocuklardan bahsedince “dünya üzülmeye değmez, vur patlasın, çal oynasın kardeş” düsturuyla cep internetinden bütün gündemi takip edip de bir türlü gündemine “mazlumu” alamayan, sentetik duyguların esiri yapay Müslümanlarız. Sen ey duyarlı “Genç”! Tenzih edilenler arasında olmak istiyorsan, kalbin derinden sızlamalı. Ya çocuklar! Onlar ne anlasın gündemden, savaştan… Ah! Hem de o görüntüler çok kötü, psikolojileri… Çocuk oyun oynar değil mi? Arabalar, silahlar, bilgisayar oyunlarında “zombi”lerle savaşır… Yani vicdanları ölür önce. Suriye’de çocuklar, dünyada ise vicdanlar “12” dedir.
Sahi, zalim Esed de silahlarla mı oynamıştı küçükken, hangi bomba ile ne kadar cana kıyacağının hesabını yapmak için ‘matematik’ öğrenmiş miydi mesela? “buraları cehenneme çevirirsem hangi ülkeye ne kadar mülteci gönderirim” diye planlamış, ya da “hangi bomba ile daha çok halkıma ulaşır ve ölenleri sıra sıra dizmek için kaç metrekare soğuk betona ihtiyaç olur” hesabı yapmış mıydı? Peki hiç ağlamış mıydı, soğuktan ölen bir kuşun ardından? Ağlamak… Sadece merhamet işidir aziz dostum! “Elimizden ne gelir?” dediğini duyar gibiyim! Dualarımızla ehemmiyetimizi gösterelim. O zaman gönlünle katıl duamıza! Amin desin dağlar, taşlar:
Rahmetini gönder Ya Rabbi! Bizi yarattıklarının merhametine, ziftleşmiş şefkatlerine mecbur etme. Alsın zulüm kokusunu yağmurlar, götürsün tarihin kara sayfalarına kapatsın. Sonra tarih utansın bebeklerden. İntikam alınacaksa bile asırlar alsın Ahmed’in, Yasin’in, Esma’nın intikamını.
Firdevs-i Ala’da Muhammed Mustafa olsun babaları, Aişe annelik etsin onlara, İbrahim’le oynasınlar yarım kalan oyunlarını. Hasan’la Hüseyin tamir etsin bomba altında kalan oyuncaklarını. Fatıma tarasın saçlarını. Kurdeleler taksın zehirli gazlarla yanan saçlarına çocukların. Mus’ab öğretmenlik yapsın, Ebu Bekir’den görsünler dünyada mahrum bırakıldıkları merhameti. Fakat şehadeti bu kez Suriyeli, Mısırlı, Filistinli çocuklar anlatsın Hamza’ya. Bağrına bassın Hamza onları, bin “can” olsa Hak yolunda vermenin lezzetinden bahsetsin. Merhamet nedir göster, vicdan yoksulu şu fukara diktatör Nemrutlara. Bir sinek değil midir bin orduya denk gelen zamanı geldiğinde. Onlara verdiğin mühleti kudretinle bitir Ya Kadir!
GENÇ'ın Yazısı.