Şişmanlıktan Ölenler, Açlıktan Ölenlerden Fazla!
Son araştırmalar, 1,5 milyar aşırı şişman olarak değerlendirilen insan nüfusunun 500 milyonunu, ‘obez’ hastası olarak nitelendirmiştir. Ve bu yarım milyar obez nüfusundan her yıl 3 milyonunun, yani açlıktan ölen insan sayısından üç kat fazla bir şişman insan kitlesinin, hayatını kaybettiği hesaplanmıştır.
Çoğumuzun bilinçaltında ‘açlıktan ölenler’ kelimesini aratırsak, muhtemelen hemen gözümüzün önüne ‘açlıktan bitap düşmüş küçük bir kız çocuğunu izleyen akbaba’ (Kevin Carter, 1993) figürü çıkacaktır... Kaderin hükmü o ya; New York Times fotoğrafçısı Kevin de çektiği bu fotoğraftan hemen bir yıl sonra intihar edecek ve şu sözleri tarihe not düşecektir: ‘Depresyondayım... Telefonum yok... Ne kiramı ödeyecek; ne de çocuklarımın masraflarını karşılayacak param yok... Para!!! Hayatım boyunca fotoğrafını çektiğim ölümler, kızgınlıklar ve acılar bir an olsun aklımdan çıkmıyor... Açlıktan ölen ve yaralı çocukların görüntüleri...’ (Scott MacLeod, “The Life and Death of Kevin Carter”, Time Magazine, 1994)
Bu anekdot, 1990’lı yılların Picasso tablosudur aslında. Ancak bu tablonun arkasındaki resim daha acıdır. Zira o yıllarda açlıktan dolayı gerçekleşen ölümler, dünya üzerinde hüküm süren bir besin kıtlığından dolayı değildir. Bilâkis, o yılları takiben, dünya üzerindeki aşırı şişman nüfusu, açlık sınırının altında olan insan sayısını yakalamıştır. (1.1 milyar, Worldwatch Institute) Ve günümüzde artık aşırı şişman nüfusu 1.5 milyara kadar artarken, her gece yatağına aç giren ve çocuklarına yiyecek besin bulamayan nüfus, yaklaşık 900 milyon seviyesine gerilemiştir. (Red Cross, 2010) Yani aç olan insanlar hâlâ aç iken, aşırı şişmanlayan insan nüfusu gün geçtikçe artmaktadır.
Yiyecek kıtlığı değil; paylaşma kıtlığı...
Son araştırmalar, 1,5 milyar aşırı şişman olarak değerlendirilen insan nüfusunun 500 milyonunu, ‘obez’ hastası olarak nitelendirmiştir. Ve bu yarım milyar obez nüfusundan her yıl 3 milyonunun, yani açlıktan ölen insan sayısından üç kat fazla bir şişman insan kitlesinin, hayatını kaybettiği hesaplanmıştır. (The Global Burden of Disease study, The Lancet, 2010) Denklemin böyle bir eşitsizliğe neden olmasının tek bir sebebi vardır. Dünya üzerinde yaşam kaynaklarının dağıtımının adaletsizliği ya da fakir paylaşımı… Dünyanın yuvarlak olmasına rağmen; ‘ülke’ etiketi altında parsellere bölünüp çitlerle çevrilmesi, aynı zamanda zihinlerde paylaşmak ilkesini de böldüğü anlaşılmakta. Yedi milyar nüfusa sahip ‘dünya ülkesinin’ yaşam kaynaklarının dengesiz olarak ‘paylaşılması!’, sadece aç olanların canlarını almakla kalmamakta; aşırı şişman nüfusunu da artan oranda doyumsuzluğa ve ölüme sürüklemekte…
Türkiye’de açlık sınırımız yükselirken, neden obez insan sayımız da artar?
Ülkemizde de durum farklı değildir. İstatistikler, her üç insanımızdan birisinin aşırı kilolu olduğunu göstermektedir. (Türkiye İstatistik Kurumu, 2012) Daha vahim olanı ise nüfusumuzun %17’sinin, yani her beş kişiden birinin de obez hastalığı seviyesinde aşırı şişman olduğu belirtilmektedir. Ülkemiz gibi ‘gelişmekte olan devletlerin’ bir bakıma cebinin para görmesi, sağlıklı beslenme anlayışımızın aynı oranda gelişmemesinden ötürü, düzensiz ve aşırı yemek yeme kültürünü de beraberinde doğurmaktadır. Bu durum, memleketimizde açlıktan ölen insan olmamasına rağmen; yakın gelecekte şişmanlıktan ölen bir kitlenin oluşmasına sebep olacağı çok açık… Türk-İş Sendikası’nın 2013 Nisan verileri, bir ailenin ortalama açlık sınırının 2012 yılına oranla %7 oranda arttığını göstermektedir. Ancak günlük meyve ve sebze yeme ihtiyacının yaklaşık üçte birini yiyen toplumumuzda (WHO, MoH-Dietary Guidelines for Turkey, 2004), buna rağmen açlık sınırının da yükselmesi dikkat çekicidir. Aslında sağlıksız beslenmemiz ve paralelinde aşırı şişman kitlemizin artması, her yıl açlık sınırımızın sadece enflasyon gibi ekonomik sebeplerden dolayı yükselmediğini gösterir. Zira, sanki doymak bilmeyen ‘obez’ istemek duygumuzun, yaşamaktan beklentilerimizi ve açlığımızı da o oranda arttırdığını anlatır…
Cihan Taştan'ın Yazısı.