Ayşe Tunçayak

Bazı çıkmazlarımızı içimize dönerek sorgularsak, muhtemelen bizi o çıkmaz sokaklara götürücü keskin, tuhaf düşünce ve inanç kalıplarına rastlayacağız. Ve dikkat ederseniz göreceksiniz ki şeytan en çok buralardan kandırıyor insanları. Zayıf noktaları iyi yakalıyor.

Hayatın göreceliliğini ilk defa babamın kırmızıya yeşil dediği gün keşfetmiştim. Önce anlamakta zorlanmıştım. Sonra, renk körlüğü diye bir şey olduğunu öğrenmiştim. Peki tek körlük renk körlüğü müydü? Çocukluğumuzdan bu yana edindiğimiz deneyimler, oluşturduğumuz inançlar, bakış açımızı belirlemiyor muydu?

Anlamıştım ki hayatımız zanlar üzerine kuruluydu. Şanslı veya şanssız olduğumuzu zannediyorduk. Değerli veya değersiz olduğumuzu... Süper olduğumuzu ya da beceriksiz olduğumuzu zannediyorduk. Komşularımızın bizi eleştireceğini veya beğeneceğini, hocamızın sevdiğini veya taktığını zannediyorduk. Bunlar sonsuza kadar uzar gider.

Evet “zan” ediyorduk belki ama neye göreydi bu düşünceler, hisler? Emindik oysa... Zanlarımızın ve bu zanlarımıza göre oluşan duygularımızın altında hangi algılar, hangi düşünce kalıpları yatıyor acaba? Hayatımızı bunların yönlendirdiğini düşünürsek, bazen kendimizi dışarıdan gözlemlememiz ve tam tersi çok daha derinlerimize inmemiz icap eder. “Ben zannetmiyorum ki eminim” dediğimiz, özellikle insan ilişkileriyle alakalı birçok durum, niyet okuma durumudur ki burada gördüklerimiz yine kendi duvarlarımızdan yansıyanlardır.

Bayramları hiç sevmeyen biri olarak bunun sebebini uzunca düşünmüştüm. Oysa bayramlar coşkuyla karşılanması gereken zamanlardı. Hatta bu konuda manevi temelli söylemler de dinlemiştim. Ama hiç bir işe yaramamıştı. Sonra bir şey fark ettim. Bir kaygı vardı bayramları sevmememin altında. Kendimi irdelerken eski bayramları düşündüm. Bir çocuk olarak elbette bayramlarda eğlenmiş, olabildiğince tadını çıkarmıştım. Fakat annem bayram öncelerinde hiçbir coşku hissetmiyordu. Evin temizliğini yetiştirmek, misafirlere ikram hazırlamak için etrafta fır dönüyor ve kaygı düzeyi yüksek endişeler taşıyordu. Bayram öncesi evde, müzede gezer gibi dolaşıyorduk. Ayrıca insan ilişkileriyle ilgili türlü kaygılar da vardı. Velhasıl anladım ki ben de o anlardan üzerime yapışanları yaşıyordum.

Buradan anlamıştım ki yaşamımızı temelde oluşan hisler yönlendiriyor. Bu, manevi ilerleyişte de böyle. Mesela anne ile temel güven duygusunu oluşturamamış bir insan hayata ve diğer insanlara karşı güvensizlik hisleriyle dolacaktır. Peki bu güvensiz insan, “bu devirde babana bile güvenmeyeceksin” derken, soyut gerçeklere güvenmekte, Rabbine güvenmekte, teslim olmakta zorlanmaz mı?

‘‘İyi Hissetmek’’ adlı kitapta okuduğum şu cümleler anlatmak istediğimi özetler cinsten: “Biliş, bir düşünce ya da algıdır. Diğer bir deyişle, bilişleriniz herhangi bir zamanda olaylar hakkında ne düşündüğünüzdür. Bu düşünceler zihninize otomatik olarak akar ve nasıl hissettiğiniz üzerinde büyük etkileri vardır.”

Tüm bu yazdıklarımı içimde oluşturma aşamasında şu gerçekle karşılaştım. Rabbim “ben kulumun zannı üzereyim” diyor. Ne demek ki bu? Bu, sadece Rabbimizin sıfatları üzerinden anlayacağımız bir konu mu? Celâlini cemâlini, gazabını rahmetini hissetmekle sınırlanabilir mi? Tüm anlarımızın, tüm yaşadıklarımızın, tüm olayların fiillerin yaratıcısı Allah neticede. Allah’ın yaratacaklarına olan zanlarımız da “ben kulumun zannı üzereyim” ifadesinin içine girmiyor mu? Yenileceğine inanıp yenen, sevilmediğine inanıp çok sevilen, para bize uğramaz diye düşünüp çok zengin olan, beceremeyeceğine inandığı işi mükemmel yapan gördünüz mü? Duanın kabul olmasındaki şartlardan biri de kabul olacağına inanmaktır. Siz şimdi “ama ben hiç ummadığım bir şey yaşadım, inandığımın aksi olaylarla karşılaştım.” diyebilirsiniz. Fakat ben oluşan inanç kalıplarının kaza ve kaderde nasıl yer bulduğundan daha çok duygu durumumuza etkisinden bahsetmeye çalışıyorum. Ve elbette duygularımıza hakim inançlar ve düşünceler hayatımıza belli bir miktar, belki çok daha öte, yön veriyor.

Demem o ki, bazı çıkmazlarımızı içimize dönerek sorgularsak, muhtemelen bizi o çıkmaz sokaklara götürücü keskin, tuhaf düşünce ve inanç kalıplarına rastlayacağız. Ve dikkat ederseniz göreceksiniz ki şeytan en çok buralardan kandırıyor insanları. Zayıf noktaları iyi yakalıyor. Bizim bile farkında olmadığımız duygularımızı ve onların kökenini iyi tespit ediyor. İçe dönük gözlemleriniz güçlüyse, göreceksiniz…


GENÇ'ın Yazısı.