Fotoğrafta Gözden Kaçırılmaması Gereken Bir Ayrıntı...
Fotoğrafın Ruhunu Yakalamak
Bir hatırlatmayla başlayalım bu ay; gelen her fotoğrafa bakıyoruz ve arşivimize kaydediyoruz. Yeri geldikçe de farklı isimlerden fotoğraflara yer vermeye çalışıyoruz. Ama hepsini değerlendirmemiz, köşemize taşımamız hemen mümkün olmuyor. O yüzden ‘acaba fotoğrafım ulaşmadı mı?’ ya da ‘fotoğrafımı beğenmediniz mi acaba?’ gibi düşüncelere kapılmayınız lütfen. Belki biraz sabır diyelim.
Nota ve müzik aletlerini birlikte çekmek fotoğraflarda kullanılan geleneksel bir yöntem. Önemli olan bunu nasıl çektiğimiz ve fotoğrafımızın ne kadar güçlü olduğu. Bunun yanında bu tür fotoğraflarda müzik aletiyle uyumlu olan notaları bir araya getirmek de önemli. Kadir Tinte ilk bakışta buna dikkat etmiş. Şöyle açıklayayım. Mesela neyle batı tarzı bir pop müziğin notalarını aynı karede çekmek bazılarının dediği gibi ‘NEY’e haksızlık olurdu. O yüzden bu fotoğraftan anladığım kadarıyla en azından böyle bir zıtlık yok. Fotoğraf ilk bakışta çok net, temiz ve sade görünüyor. İnsanın çok güzel olmuş diyesi geliyor. Ama diyemiyor. Çünkü ney gibi çıkardığı yumuşak ve içli sesi gönüllere işleyen bir müzik aleti, flaşla çekildiği için çok sert duruyor. Flaş kullanmadan daha yumuşak bir ışık tonu, mesela bir mum ışığı neye çok daha uygun olurdu. Daha doğrusu neyin ruhu bunu gerektiriyor. Böyle olsaydı ney fotoğrafı ruhunu yakalamış olurdu. Bu kadar sözün üstüne Kadir beyden böyle bir fotoğraf bekliyoruz artık.
. Ayşenur Atalay’ın siyah beyaz fotoğrafı kış günlerinin bütün özelliklerini anlatıyor bize. Anladığım kadarıyla daha geniş çekilmiş fotoğraf kadraj düzelmesiyle biraz kare hâle getirilmiş. Fotoğraf genel olarak iyi. Anlatım gücü oldukça güçlü. Kendi içinde de bir sistematiği var. Yalnızlık, çaresizlik, hüzün ve gizem farklı tonlarda karede okunabiliyor. Hava kapalı olduğu için siyah beyaz arasında ton geçişleri de oldukça iyi. Patlayan ya da çok karanlık kalan bir nokta yok. Fotoğrafta küçük bir tavsiyede bulunmam gerekirse insan unsuru kareye çok küçük girmiş. Yolun sonuna doğru değil de bize daha yakın bir noktada bulunsaymış fotoğrafın anlatım gücü ve genel atmosferi çok daha güçlü hâle gelirmiş.
Madem siyah beyaz fotoğrafla başladık devam edelim. Halil İbrahim Paça’ın fotoğrafı aslında siyah beyaz değil.
Ancak öyle bir zamanda çekmiş ki, güneşin ışıkları gökyüzündeki bulutlar hariç hiçbir yere ulaşmıyor. O yüzden diğer alanlar siyah beyaz adında. Ama sanki ressam bir fırça darbesiyle küçük bir turuncu
bulut çizmiş havası var. Tabii bunu bir de suya yansıtarak verme ustalığını da unutmamak gerek. Çünkü fotoğrafın büyüsünü esas artıran unsur, hem gerçeğinin hem de yansımasının aynı karede gösterilmesi olmuş. Sol başta yer alan ağaçların yansımaları da kesilmeden kareye girebilseymiş bize söyleyecek bir söz de kalmazmış aslında.
İpek Metin’in fotoğrafı, kar yağışına hasret kaldığımız (en azından İstanbul’da) bir yılda hemen heyecanlanmamıza neden oldu. Peşinen şunu söylemeliyim ki fotoğrafı çok dikkatli bir göz çekmiş. Daha doğrusu önce zihninde çekmiş, sonra fotoğraf makinesiyle uygulamış. Fotoğraf öyle bir noktadan çekilmiş ki iki sıra ağacı düzgün bir şekilde sonuna kadar izleyebiliyoruz. Ayrıca yere eğilerek, zemine çok yakın bir noktadan çekildiği için hem zemin düz görünüyor hem de yakında kalan ağaçların üst dalları sanki havada birleşiyor izlenimi veriyor. Her tarafın karla kaplı olması nedeniyle fotoğraf makinesi bir miktar pozlama hatası yapmış ama buna rağmen sade ama güçlü bir fotoğraf olmuş.
H. İbrahim Kurucan'ın Yazısı.