Çekim Kuvvetine Karşı Dur
Kimsenin canı çekmesin diye gizlice yemek yiyen bir nesilken, yediklerini başkalarına da göstermek için fotoğraflayıp paylaşan bir nesle dönüştük.
Fotoğrafın Albüm Dışı Tarihi
Kimsenin canı çekmesin diye gizlice yemek yiyen bir nesilken, yediklerini başkalarına da göstermek için fotoğraflayıp paylaşan bir nesle dönüştük. Mahrem alan ya da yeni tabirle özel alan kaybolmaya yüz tuttu; özel alanla herkese açık kamusal alan arasındaki sınır belirsizleşti. Mahremiyetin yitimi demek olan bu durum başta sır, mahremiyet, aile, dostluk, arkadaşlık gibi kavramların dönüşmesini ya da kayboluşunu beraberinde getiriyor. Her şey herkesle uluorta paylaşıldığı için ‘yakın’ ve ‘sır’ olan zedelenerek anlam kaybına uğradı. Sadece yakınlar arasında paylaşılabileceklerin toplum önünde de paylaşılması değersizlik aşılıyor. Magazin toplumunun zihni uyuşturulmuş, ahlâkı gasbedilmiş figüranlarının sahnelediği ‘aç kendini, aş kendini’ anlayışı, mahremiyetin alenen paylaşılabilir bir şey olduğu zannına sebep oldu. Bugün, ne yazık ki banyodan çıktığı havluyla ya da sabah yataktan kalktığı çapaklı gözleriyle, kendi kendine çektiği fotoğrafı paylaşan, mükemmel vücut fetişisti, magazin figürü, teşhir hastası kadınların yeterince cesur olmakla övüldüğü bir dünyada yaşıyoruz.
Bir fotoğraf çekme hastalığı aldı başını gidiyor. Teknolojinin sunduğu imkânlarla başlangıçta sadece konuşma aracı olan cep telefonları, gelişmiş bir fotoğraf makinesine de dönüştü. Diğer bütün nimetler gibi görme duyumuz bizi yeterince tatmin etmiyor olmalı ki gittiğimiz her yerin, yaşadığımız her olayın hatta yemek yediğimiz sofraların bile fotoğrafını çekip paylaşıyoruz. ‘Ben burayı gördüm’, ‘Ben bunu yaşadım’ ‘şu lezzeti tattım’ın şahidi fotoğraflar. Bu ispat gayretinin altında bir üstünlük duygusu, ‘ben yaşadım sizde yok algısı’ oluşturma gerçeği yatıyor. Bir fotoğrafla diğer insanların sahip olmadıklarına sahip olduğumuzu böylece onlardan ayrıcalığımızı belgelemeye çalışıyoruz. Gösteri toplumu insanlara hayatı hikâyeleştirme ihtiyacı hissettiriyor, bu manada fotoğraf aynı zamanda hikâyeleştirme aracı olarak da kullanılıyor. Hayatın içinde, şimdide, geri döndürülemez zaman koridorlarında yol alırken şükretmiyoruz, hissetmiyoruz. Bir kare fotoğraf yetiyor bize, bir daha gelmeyecek olanı anında yaşamak yerine albümlere hapsediyoruz. Bu, her şeyin fotoğrafını çekme alışkanlığı artık rahatsızlık boyutuna vardı. Oldukça güzel geçmiş bir seyahatin ardından, çekilmiş fotoğrafların makinelerden yanlışlıkla silinivermesi sanki o seyahate hiç çıkılmaması ile denk tutuluyor. Belki de hayatı hazlı ve mutlu anlarda dondurma isteği fotoğraf çekmeye itiyor insanı. Ölmek istemiyor insan, gençliğine tapınıyor adeta, bir fotoğraf karesinde de olsa ebedi gençliği tatmak istiyor. Bâki olan Allah’ın yanında bir suretle ölümsüzlük iddiasında bulunmak ne büyük acizlik. Fotoğraf çekmenin şimdiki kadar kolay olmadığı, ancak basılmış bir fotoğrafın şimdikinden daha önem arzettiği kadim zamanlarda, topluma örnek olmuş yüce şahsiyet sahibi insanların biyografilerinde ‘Fotoğraf çektirmekten hoşlanmazdı.’ ibaresini acaba günümüzün narsist insanı nasıl algılar? Sahi neden fotoğraf çektirmekten hoşlanmazlardı? Acaba fotoğrafın sahte bir ölümsüzlük sevdası olduğunun farkına mı varmışlardı? Neden olmasın, kolay görmeye alışan basireti kaybeder. İçimizden bu çağda bu kafa diyenlere önerim şudur: Bedenin geçiciliğine, eşref-i mahlûkat olarak insana ahirette bahşedilen sonsuzluk imkânına atıf yapan bir dinin samimi müntesipleri tarafından fotoğrafa mesafeli durmayı ve o zaviyeden bir sorgulamayı anlamakta güçlük çekmemeliyiz.
Kendimi Gözetletiyorum: Selfie
Teknoloji çağının ürünü kameralar ve fotoğraf makineleri yaygınlaştığında “Acaba biri bizi gözetliyor mu?” paranoyası yaşarken, şimdi kendi kendimizi gözetletiyoruz. Yeni çılgınlığın adı: selfie (selfi okunuyor). Türk Dil Kurumu henüz bu yabancı kelimeye eşdeğer bir kelime türetemedi. Ancak yerli selfie tutkunlarının hiç de yabana atılamayacak eşdeğer ad denemeleri var. Otofoto, özçekim, kendintoplu, kendimçektim bunlardan bazıları. Oxford İngilizce sözlüğünde selfie kelimesi şu şekilde tarif ediliyor: Kişinin kendi fotoğrafını akıllı cep telefonu ya da web kamerası ile çekip sosyal medyaya yüklemesi. Amerikan Oscar ödül törenlerinde sunucunun oyuncularla çektiği selfie 3 milyon 400 bin kez retweetlenmiş. Nelson Mandela’nın cenaze töreninde Obama’nın Danimarka ve İngiltere başbakanları ile çektirdiği selfie de çok konuşulmuştu. Bütün bunlar kendilerini saklayan insanlarda da kendini açma baskısı hissettiriyor. Uzak ve gizemli olmanın önemi kalmamış durumda, selfie ile kendini ürün olarak sunan bir anlayışla karşı karşıyayız. Prof. Nevzat Tarhan, ‘Kişinin özel durumlar dışında, her davranışı kayıt altına alarak selfie çekmesini narsistik bir doyum olarak yorumlamak gerekir.’ diyor. Bir kişi günde birkaç defa özel durumlarında selfie çekerse bu hastalık kabul edilmez. Ancak bu kişi her davranışını, her uygulamasını ya da her gittiği yeri kayıt altına alırsa bu durum benmerkezciliği teşvik eden bir hale gelir. Bu da kişilik zaafı haline dönüşür. İnsanların başkalarının kendisiyle ilgili algısına ve düşüncelerine çok önem verdiğine işaret eden diğer bazı psikologlar selfie uygulamasının ‘bir başkasının gözüyle kendine bakma ve kendisiyle ilgili farklı bir algıya ulaşma çabası’ olarak değerlendirilebileceğini kaydediyorlar.
Fotoğraf ve Fetva
Resim ve karikatür yapmanın haram olduğu konusunda Kur’ân’da herhangi bir ayet bulunmuyor. Hadislerde “sûret” kelimesi geçiyor. “Şu sûretleri yapanlar kıyamet gününde azap görürler ve kendilerine yaptığınız sûretlere can verin’’ denilir. Sûret kelimesi hem resim hem de heykeli içine alır. Hz. Peygamber’in bazı resimler ve küçük heykeller/oyuncaklar konusunda toleranslı davranması sebebiyle yasaklanan resmin içeriği/konusu üzerinde durulmuştur. Resmi ve heykeli tamamen yasak görenler yanında, konusuna göre hüküm verenler vardır. Buna göre ancak, Allah’tan başkasına tapma ve onu Allah’a ortak koşma ile ilgili olanlar ile ahlaka aykırı (müstehcen) olan resimler haramdır. Fotoğrafa gelince, âlimlerin bir kısmına göre fotoğraf çekmek ve kullanmak caizdir. Fotoğrafın konusu ve maksadı bu cevazda önem arzeder. Çıplak veya açık kadın ve erkek fotoğrafları harama dâhildir. Öte yandan kimlik, pasaport, tapu vb. yerlerde kullanılmak üzere fotoğraf kullanmak ve çektirmek bir ihtiyaç kabul edilmiştir. Meslek olarak fotoğrafçılığın durumu caiz olanı yapmak caizdir hükmünce belirlenebilir.
Daha fazla göz tarafından denetlenme ihtiyacı, yaratıcı tarafından denetlenme bilincinin zayıflaması demektir. Mahremiyetin sınırları aşılınca önce bedenler sonra ruhlar erozyona uğrar. Modernlik, inançlardan, yükümlülüklerden, geleneksel bağlardan kurtulma gayreti içindeki insanın sığınağı olmaya devam ettiği müddetçe de mahremiyete dokunmak mahrem olmayacaktır.
Ali Can'ın Yazısı.