Genç Dergi Fuarda 1 Lira Kâr Etti
Yıllardır dergiye kamera alınacak; ya bütçe yetmiyor ya aksilik çıkıyor ya kameraya karar kılınamıyor. Bundan iki gün önce Süleyman Ragıp abi ve Kemal Yetkin abi kamera almaya karar verdiler. Evet, bu sefer dergiye güzel bir kamera alınacaktı. Hemen sabahında dergi fuarı vardı ve çekimler yapılacaktı. İşin ilginç yanı fuarın tanıtımı bizdeydi videoları ben çekecektim.
Kamerayı Süleyman Ragıp abi inceledi, inceledi yüzünde gülücükler oluştu. Çünkü artık etkinlikler ve şölenlerin videoları olacak ve kısa filmler çekilebilecekti.
Kamera bana emanet edildi. Şarjını doldurmam ve tam manasıyla öğrenmem gerekliydi. Dergi fuarına gitmeden önce şarjını doldurdum, çekimler yaptım. Sabah evden çıkar çıkmaz dergiye uğradım götürülmesi gereken eşyaları aldım ve Sirkeci garına doğru yola koyuldum. Sirkeci garına vardığım zaman gördüm ki bizimkiler çok güzel bir yer ayarlamış, standı kurmuş ve dergileri dizmişler. Hatta dergi bile satmışlar. Ben de biraz yanlarında durdum. Açılışa yakın tripotu ve kamerayı kurdum ve uzun zamandır almak istediğimiz ve en sonunda alabildiğimiz o kamera ile çekimlere başladım. Yazarlar, editörler ziyaretçiler ile röportajlar yaptım.
En son Abdurrahman Dilipak konferans veriyordu ona da katılayım çekimler yapayım dedim. Tripotu kurdum kamerayı yerleştirdim. Kayıt yaptıktan sonra dışarıya çıkayım dedim. Adımlarım biraz hızlıydı; yeni bir röportaj yapma isteğiyle belki. İşte ne olduysa o hızlı bir şekilde attığım adımlarda oldu. Kameranın tripotun üzerinden kaydığını ve yere düşüşünü saniyeler ile izledim ve sonra büyük bir gürültü…
O an baktım sadece. Evet, sadece baktım. Makine sağlam gibi duruyordu. Fakat korkuyordum makinayı uzanıp alamadım bile. Fuarda dergi için stand kuran arkadaşlar elime uzattılar makinayı. Kameranın açma düğmesine korka korka bastım. İşte o an anladım ki evet bozulmuş, hata veriyordu. Tekrar aç kapat, bataryayı değiştir fakat hiç bir şey değişmiyor. Yüreğime kocaman bir pişmanlık, üzüntü ve stres çöktü ki o duyguyu anlatmak çok zor.
Hemen yakınlarda bir teknik servise götürmeye karar verdim. Huzeyfe Kıvrak`a ve Mehmet Emin Gül’e söylemeden hızlıca fuardan ayrıldım. Teknik servise gittim ve yarına kadar makinanın durması gerektiğini söylediler. Büyük ihtimalle yapılacak fakat videolar geri gelmeyecek ve bayağı masraf çıkacaktı.
Makinayı bırakmadım. Bozulan kamera ile fuara doğru yüzüm çok asık bir şekilde yol aldım. Bir baktım ki önde Süleyman Ragıp abi ve Kemal Yetkin abi ilerliyor. Onlara ilk başta seslenemedim. Hem çekindim hem de morallerini bozmak istemedim. Sonra seslendim. Neşeli bakışlarla durdular ve bana baktılar.
Yanlarına yavaş yavaş adımlarla ilerledim. Kafam önde eğik bir şekilde;
- Abi kusura bakmayın büyük bir sorun var. Makinayı düşürdüm ve bozuldu. Hakkınızı helal edin; gerçekten çok üzüntülüyüm o kadar üzüntülüyüm ki ağlayabilirim...
Süleyman abi ise: - Ne olacak ya, canın sağ olsun olabilir, hiç önemli değil, canını sıkma, dedi ve hemen sonrasında Kemal abi:
- Önemli değil Alpaslan canın sağ olsun böyle kazalar olabilir, dedi.
Bana sarıldılar neşeli ve gülen gözlerle “takma kafaya hadi standa bakalım” dediler.
İnsan şaşırıyor. Biliyorum gerçekten o makineye kurumun ihtiyacı vardı. Yıllardır o makineyi almak istiyorlardı. Fakat o makine bugün çok sert bir biçimde yere düşmüş ve bozulmuştu. Ve gerçekten benim dikkatsizliğim de vardı.
Sonra yine neşeli bir şekilde standa geldik.
“Olmazsa Alpaslan bir başka yere soruştur. Belki bugüne tamir edilebilirse çekimler yaparız hem bizden videolar bekliyorlar.” dedi Süleyman abi.
Makineyi aldım ve bir teknik servis buldum. İki veya üç saat içerisinde yapabileceğini söyledi. Bekledik. Sonra beni aradılar yaptıklarını fakat hard diskinin bozulduğu onun yerine hafıza kartı ile çekim yapılabileceğini söylediler. Kabul ettik bayağı masrafta çıktı. O ara Süleyman abi ile aramda şöyle bir konuşma geçti;
- Abi ben ödeyeyim. Dur lütfen benim hatam.
- Hayır. Olmaz bu bir iş kazası.
- Ama abi ben bu parayı alamam.
- Hayır, alacaksın lütfen beni kırma bu kadar insanın içerisinde.
Yani anlayacağınız cebimden beş kuruş bile çıkmasına izin verilmedi. Makine tamiri, hafıza kartı derken satışlardan elde ettiğimiz gelirin büyük bir bölümü masraflara çıktı. Süleyman abi iki günlük yemek parasını da ayırdı ve bizlere dağıttı. Sadece gelir olarak 13 TL kalmıştı. O an Süleyman abi düşündü ve gülerek:
“Arkadaşlar dua edin bari çay parası fazla gelmesin büyük ihtimalle de fazla gelecek çünkü çok fazla çay içtik.”
Aradan yarım saat geçti ve çaycı ücreti istemek üzere geldi.
Süleyman abi ürkek bir ses tonuyla;
- Borcumuz ne kadar?
- Abi 12 lira.
O an hepimiz gülmeye başladık yani paçayı yırtmıştık ve bir lira cebimizde kalmıştı.
O gün bir lira kâr ile günü kapattık.
Sonra Süleyman abi yemeğe götürdü. Yemek ve tatlı ısmarladı.
Gel de aşk ve şevk ile Genç Dergisi`nde çalışma ve buraya yürekten bağlanma.
Süleyman abi unutulmaz bir Yazı İşleri Müdürü. Ve o gün benim ömür boyu unutamayacağım bir gün. Kemal abi ve Süleyman abi size ne kadar teşekkür etsem az. Allah işlerinizi bereketli kılsın, Allah gönlünüzdeki, yuvanızdaki zenginlikleri arttırsın.
Son olarak sizinle video paylaşamasam bile fotoğraflar paylaşmak istiyorum.
Alpaslan Öngel'ın Yazısı.