Türkiye`de Basın Özgür mü?
Yakın zamanda Freedom House adlı Amerikan kuruluşunun yayınladığı raporla Türk basınını yarı özgür konumdan özgür olmayan konumuna düşürmesinden sonra yine medya üzerinden bu konu tartışılmaya başlandı. Medya dünyasında Freedom House’un bu raporunu onaylayan da var karşı çıkan da. Herkes kendi örnekleriyle kendi bakış açısına göre yorumlar getiriyor.
Objektif bir çözümleme yapılması için elbette iki tarafın da görüşlerini dikkate alıp çözümlemek en doğru olanıdır. Böylece basın dünyasının hal-i ahvalini anlayabilmemiz, sıkıntıları ile ilgili bir kanıya varmamız mümkün. Ancak bu çıkarımların subjektif olma ihtimali yüksek ve bir derece de sağlıksız.
Bu çıkarımları yapmadan önce basın özgürlüğünün ne olduğu konusunda kamuoyunun bu mesele hakkında bilgilendirilmesi ve bütün medyanın iştirak ettiği kimi prensiplerin var olması gerekiyor. Bu argümanlar olmadığı sürece yapılan çıkarımların ciddi bir mahiyet kazanması zor. O halde bir vatandaş olarak sorulması gereken şu sorular gün yüzüne çıkıyor:
"Basın özgürlüğünün ne olduğuna dair herkesin ikna olabileceği bir kriter var mı? Bu özgürlük nasıl tesis edilir ve özgür olabilmesi için hangi araçlar olmalıdır? Tüm bu soruların karşılığında basın özgürlüğünden ne anlaşılmalıdır?" sorusu da beliriyor.
Yayımlanan rapordan sonra birçok gazetede yorumlar yapıldı ancak çoğunluğu yukarıda sorulan soruların çerçevesinde bir yorum getirmiyordu. Bu durumda kimsenin görüşünü dikkate almayıp bu konuya dokunmamak en iyisi denilebilir ama bu kolaya kaçmak olur.
Öyleyse hem basın özgürdür hem de özgür değildir diyen kimi basın mensuplarının görüşlerinden hareketle meseleyi aydınlatmaya çalışalım.
Türkiye, Moğolistan ve Cezayir`in Altında!
Basın özgürdür diyenler ise Freedom House’un kimliğini tartışma konusu yaptıktan sonra yayımlanan raporun içinde bulunduğumuz yıla ait olmadığı geçen yıla ait olduğu öne sürüldü. Bunun yanında raporda belirtilen, tarihin en kötü dönemine dair vurgunun asılsız olduğu, buna kanıt olarak da ülkeyi yönetenlere atfedilen hakaretler, iftiralar örnek gösteriliyor. Bunun yanında Türkiye’ye basın özgürlüğü konusunda Cezayir’den, Moğolistan’dan, Kuveyt vb. ülkelerden daha alt sırada yer verilmesinin ise haksızlık olduğu da belirtiliyor.
Gidişin olumsuz olduğunu belirtenler anlaşıldığı kadarıyla en çok iktidar(lar)ın baskısından şikayetçiler. İktidar mensuplarının kimi medya patronlarına ve gazetecilere yönelik talimatları, tutuklu ve işten atılan gazetecilerin sayısı basın üzerindeki en ciddi baskı. Bu sebepler gerçekten bir baskının olduğunu gösterir mi? Buna evet cevabı verebiliriz ancak bu cevaptan yine soru çıkarabiliriz. Şöyle ki: Herhangi bir iktidar mensubu (başbakan veya bakan) gazetecilerle, medya patronlarıyla ilişki kuramaz mı? Herhangi bir gazetede çıkan haberi yahut köşe yazısını beğenmeme lüksüne sahip mi değil mi?
Bu sorulara başka ülkelerdeki medya-iktidar ilişkisini göz önüne alarak cevap verirsek diğer ülkelerde bu tür olaylar hiç yaşanmıyor mu? Kısa bir araştırma sonucunda benzer durumların diğer ülkelerde de yaşandığını görebiliriz. Ülkemizin basın tarihine de göz atarsak geçmişte de gazetecilerin ve medya patronlarının kimi iktidarlarla farklı sebeplerle yakın ilişkilerinin olduğunu pekala görebiliriz. Medya kurumlarının olumlu görmediği olaylardan ötürü eleştiri yapabilme hakkı elbette olmalıdır ancak eleştirdiği kişi ve kurumlardan alacağı karşılığa da hazır olmalı ve saygı gösterebilmelidir.
Bir de olaya şu taraftan bakmak gerekir ki: bu ve benzeri şikâyetleri öne sürerek basının özgür olmadığı konusunda F.H’yi destekleyen yazarlar bu baskıları dile getirmek için bu raporun açıklandığı güne kadar neden ses çıkarmadılar? Madem medya üzerinde baskı vardı bunu telafi etmek için herhangi bir adımları olmadı. İlla bu kuruluşun raporlar yayımlaması mı lazımdı medyadaki sıkıntıları dile getirmek için? Eğer bugüne kadar susup şimdi ses çıkarıyor iseniz buradan belli bir duruşunuz ve cesaretiniz olmadığı sonucunu çıkarmak mümkündür.
Ancak ben burada ilkesizlik ve cesaret durumuna bağlı bir durum olduğunu düşünmüyorum. Kaldı ki F.H’nin raporunu ciddiye alacak olursak olumsuz rapor bir medya emekçisini üzmeli ve düşünmeye sevk etmeliydi. Olumsuz kanaat getirenlerin hiçbiri olaya bu açıdan bakmıyor. Sadece neden medya üzerindeki baskılara örnek olsun diye alt alta sebepler sıralıyor. Normalde olumsuz rapora üzülmesi beklenen kişiler neredeyse açık açık memnuniyetlerini dile getirecekler! Öyleyse burada iyi niyet olduğunu varsayabilir miyiz? Benim cevabım hayır!
Freedom House Bizim Eşeklerin Aklına Karpuz Kabuğu Düşürdü
Raporun açıklandığı güne kadar böyle bir sorun var mı yok mu diye hiç dert edinmeyen, çözüme dair adım atmayan köşe yazarları bugün dert yanıyorsa burada apaçık bir kasıt var demektir. Fatih Altaylı, Yavuz Semerci, Ekrem Dumanlı, Abdülhamit Bilici gibi bu sorunu köşesine taşıyan yazarları okuduğunuzda meselenin anlaşılacağını tahmin ediyorum.
Hatta bu yazarların kimi demeçlerini paylaşayım. Mesela Fatih Altaylı medya üzerindeki baskıya örnek olarak Hasan Cemal’in Milliyet gazetesindeki köşesini kaybetmesini gösteriyor. Hasan Cemal, neden köşesini kaybetmiş bilmiyorum. Zaman gazetesi yazarı Abdülhamit Bilici buna sebep olanın Başbakan olduğunu belirtiyor. Gerçekten böyleyse nâhoş bir durum. Ancak adını zikrettiğimiz gazeteci bir internet sitesinde yazılarına devam ediyor. Öyleyse yakın zamana kadar gazetesinin yayın yönetmenliğini yapan Altaylı, zikredilen gazeteciye bir köşe ayıramaz mıydı? Kendisi bu gazeteci için çok okunmasa da gazetesine itibar kazandıran gazeteci diyor. Hem de gazetesine prestij kazandırmış olmaz mıydı o halde? Sonuçta gazetecilik yapması engellenmemiş sadece gazetesinden ayrılmış.
Zaman gazetesi genel yayın yönetmeni Ekrem Dumanlı ise medyadaki kötü durumu şu şekilde özetliyor: yüzlerce gazeteciyi işten attıracaksınız, meydanlardan bu gazeteleri almayacaksınız diye talimat verip insanları korkutacaksınız. Sonra medya istediğini yazıyor diyeceksiniz.
Buradan hareketle ne zaman yüzlerce gazeteci işten attırılmış? Filanca gazetelerin alınmaması için hangi insanlar korkutulmuş? diye soruyoruz biz de. Yüzlerce gazeteci ne zaman işten atılmış? Kimler bazı gazeteleri aldığından dolayı korkutuluyormuş? Bunları da açıkça anlatsana bari! Ayrıca gazeteleri almayın yönündeki tebliğ medyaya baskısına bir örnek teşkil edebilir mi? Belki vatandaşın tercihine(!) baskıdır. Ancak böyle bir verinin hiçbir araştırmada ciddiye alınıp kullanılabilecek bir yanı yok. Kendi gazetesinin yazarlarından Nuriye Akman’ın bu konudaki yazısını okuyup, tekrar düşünmelidir.
Peki, bu verilerden nasıl bir sonuç çıkaracağız? Öncelikle yukarıda verilen olumlu ve olumsuz örneklerin de kendince haklı tarafları var. Bu yorumlar konu hakkında bir kanaat herkesi ikna edemeyebilir. Ancak son yıllarda medyada olup bitenleri göz önüne aldığımızda herhangi bir gazetenin kapatılmadığını aksine sayıları az da olsa kimi gazetelerin yayın hayatına başladığını, yayın hayatını sürdüren birçok gazete olduğunu görüyoruz. İktidar tarafından gazetelere baskı yapılıp işten attırılan gazetecilerin olduğu iddiası ise somut değil. Tutuklu gazeteci sayısının F.H raporuna doğru olarak yansımadığı da pek çok kez tekrar edildi. Tutuklu olduğu söylenen gazetecilerin illegal kuruluşlarla olan ilişkileriyle bağlantılı olduğu da belirtildi aynı şekilde.
Bir de Bu Açıdan Yaklaşmalı
Tüm bu verilere rağmen basında kimi problemler olmadığını söyleyemeyiz ki Türkiye bu konuyu yıllardır tartışmakta. Ancak bu ülkenin Moğolistan, Kuzey Kore, Kuveyt, Cezayir vb. ülkelerin durumuna düştüğünü söylemek de haksızlık olacaktır. Kimi marjinal gazeteleri inceledikten sonra bunu daha iyi anlayabilirsiniz. Ayrıca basındaki kısıtlamalar siyaset kurumuyla ilişkilendirilebileceği kadar medya patronlarının tavırlarıyla ve gazetelerin yayın politikasıyla da ilişkilendirilebilir. Ayrıca bu meselenin her sene kendi gazetecilerimiz tarafından da tartışılmaya açılması ve medya problemlerine bizim gazetecilerimizin çözüm araması daha makbul olacaktır. Yanlış mı?
Değilse basın özgürlüğüne bir de bu açıdan yaklaşılmalı!
M. Sait Aktaş'ın Yazısı.