Geçtiğimiz ay Ankara’da Diyanet Vakfı ile SETA tarafından düzenlenen Gençlik Forumu’ndaydık. Gençliği din ve değerler, medya, istihdam vb. birçok farklı açıdan ele alan forumun bizim de yer aldığımız oturumlarının birisinde dinleyicilerden bir tanesi gençlerin bilişim teknolojilerine düşkünlüğüne değinerek “ne yapmalı “diye sordu. Cevap olarak burada daha evvel dile getirdiğim bir noktayı hatırlattım: İyinin cazibesini, görünürlüğünü ve etkisini artıracağız; başka çare yok. Sanal dünyayı haramilere kaptırmamak gerekiyor. Aslında bu hayatın her alanı için geçerli değil mi zaten? Derdi olup da kendisine, çevresine ve geleceğe faydalı olmak isteyen herkes ne yapıp edip derdinin cazibesini, görünürlüğünü ve etkisini artırmak zorunda. Hayatın bu kadar çeldirici tuzağı içerisinde Hak ve hakikat adına ortaya çıkanlar da ilgi ve cazibe adına bir çıtayı tutturmak zorundalar. Bir zaman yine burada “derdimizin kalitesini artırmalıyız” demiştik. Derdin kalitesi, derdine sadık kalmak ve bu sadakati hayatın her alanında görünür ve etkili kılmakla artar. Bir şart daha var: Derdinin uzmanı olmak da gerekir. Derdinin delisi olmak da diyebileceğimiz bu hal, derdini çektiğimiz konuda derinlemesine yoğunlaşıp, hayatı oradan okumak ve dönüp hayatı kendi açısından seyrettirecek bir yorumlama kabiliyetine sahip olmak demektir. Mecnun’un kendisine sorulan her soruya “Leyla, Leyla…” demesi gibi, derdinin uzmanı da getirir her meseleyi derdine bağlamayı bilir. Herkesi sığ, yüzeysel ve dar ilgilerle meşgul eden bu zamanda bir derdin peşinden giderek kendilerine bir nokta-ı istinad edinenler, durdukları yere zamanın ergeç bir gün geleceğini görme şansına ereceklerdir şüphesiz. Rüzgâr nereden eserse oraya yönelenler ise zamanın peşinden gittiklerini düşünseler de aslında zamanı ıskalamaktan kurtulamayacaklardır, çünkü zamanı kovalamak değil, zamanın kovaladığı birisi olmak esastır. Bu da derdini her zamanda cazip, görünür ve etkili kılacak bir ilgi ve bilgi seviyesi ve uzmanlıkla mümkündür. O yüzden gelin sahibi olduğumuz dertlerin kalitesini artıralım, bunun için de derdimizin uzmanı olalım.

Bu ay sözüne, duruşuna ve tavrına saygı duyduğumuz büyüklerimize “genç olsaydınız ne yapardınız” diye sorduk. Bu sorunun cevaplarını da gençlere “Senin yerinde olsalardı…” diye aktardık. Sonuçta, büyüklere sormanın amacı, gençlere neyin yapılacağı noktasında yardımcı olmaktır. Dosya konumuz bu anlamda faydalı olursa sevineceğiz.

Yaz hazırlıklarımız son hızıyla sürüyor. Uluslararası GENÇ Derneğimizin, birçok gönüllü kuruluş ile ortaklaşa gerçekleştirdiği “Afrika’ya Gönüllü Yüz” projesi yoğun başvuru aldı. Bu, gençlerimiz ve milletimizin geleceği adına çok sevindirici, umarız bu ilgi keyfiyetli bir şekilde artarak devam eder.

Geçtiğimiz ay Soma’da yaşanan elim kazada vefat eden maden çalışanlarına Allah’tan rahmet diliyoruz. Yüzümüz kömür karasına dönerken, içimizi ateş bastı. Yakınlarına ve bütün milletimize sabırlar dileriz.

Bir sonraki sayıda buluşmak ümidiyle Allah’a emanet olunuz.


Mehmet Lütfi Arslan'ın Yazısı.