Sürtük!
Cık…! Mesele o kadar basit değildir öyle… O türban yok mu ya! Yetmezmiş gibi bir de insanın yüzüne şamar gibi inen, arabasındaki o “R4Bİ4” işareti de ne öyle?! Eceli gelmiş it olsa, ne haddine gelip de “K.atatürk” imzalı bir araca sürtmek…
Son günlerin en gözde alış-veriş merkezlerinden birinde hoşça vakit geçirmek üzere Ceyda ile Serkan hafta sonu buluşacaklardır. Aynı işyerinde birlikte çalışan genç kız ve delikanlı, altı ay içinde pek samimi iki dost oluvermiştir. Yakın arkadaşları, gelecekteki evliliklerine neredeyse kesin gözüyle bakmaktadırlar.
Pazar günü, sözleştikleri saatte evin önüne gelen Serkan “elinde çiçeğiyle bekleyen romantik sevgili” pozisyonu alıp beklemeye başlar. Fakat iş biraz uzayınca, ilerleyen dakikalarda, çapraz nöbet tutan asker triplerine girmeye başlar… Saçıydı, makyajıydı, giyeceği kıyafete karar verip kıyafetine uygun ayakkabı ve çantayı seçmesiydi falan filan derken, çok değil, yaklaşık bir buçuk saatçik kadar bekledikten sonra Serkan, Ceyda’yı evinden alır… Evinden alır, dediysek lafın gelişi canım… Doğum gününde “babişkom” dediği babasının kendisine aldığı “Mini Cooper”ın direksiyonunda Ceyda vardır.
Eskiler, “Nâ-mübarek kademi Nîl-ü Fırât’ı kurutur” demişler ya… Uğursuzluk kimdedir bilinmez, alış-veriş merkezinin otoparkında, daha arabalarını park edip inmemişken bir kazadır oluverir, göz açıp kapatıncaya kadar…
Ceyda, park edeceği alana girerken, onu fark etmeyen bir başka bayan sürücü park alanından çıkış yapmaktadır. Geri geri çıkan aracın arka tamponu, Ceyda’nın daha yeni araç kokusu bile değişmemiş pırıl pırıl Mini’sinin ön tamponu ve çamurluğuna keyfe keder bir dokunuşla sürter ve boyası çizilir…
İki bayanın karıştığı küçük bir trafik kazası deyip de geçmeyin öyle… Kaza var kazadan içeru…
Ceyda’nın neredeyse annesi yaşında olan hanımefendi aracından inince, esefle söylemek gerekirse, başörtüsü ve tesettürlü kıyafetiyle arzı endam ediverir… Artık özür dilemek için çok ama çok geçtir. Çünkü hanımefendi mahcup hâli ve tavırlarına bakılmaksızın, artık kıyafetiyle yargılanacaktır…
Bütün samimiyetiyle özür dileyip çok mahcup olduğunu anlatmak için çırpınıp duran zavallı hanımefendi, kendisini yutmak üzere olan bir bataklığa saplandığının farkında değildir…
Madem ki özür diliyor, hatta hatasını kabul ediyor; o hâlde en azından yaşına hürmeten bağışlanması lazımdır değil mi? Cık…! Mesele o kadar basit değildir öyle… O türban yok mu ya! Yetmezmiş gibi bir de insanın yüzüne şamar gibi inen, arabasındaki o “R4Bİ4” işareti de ne öyle?! Eceli gelmiş it olsa, ne haddine gelip de “K.atatürk” imzalı bir araca sürtmek…
180 beygirlik Mini Cooper’dan daha atak ve fırlama bir çağdaş olan Ceyda’nın arabasına, tesettürlü bir bayanın zarar vermesinden ibaret değildir artık olay! Bu küçük trafik kazası o an için, 31 Mart Vakası ile Menemen Hadisesi arası bir olaya dönüşmek üzeredir…
Hanımefendinin dilediği her özür adeta hakaret etmişçesine bir tesir gösterir… O alttan aldıkça Ceyda daha da üste çıkıp şirretleşir. “Aptal!”, “Kör müsün?!”, “Geri zekalı!” nev’inden hakaretler otuz üçer kere kemâl-i edepszlikle sıralanır takır takır…
Zavallı kadın şaşkınlıktan ne yapacağını bilmez bir hâlde sorar:
- Bu kadar büyütecek ne var? Bakın işte küçük bir sürtük… Neyi problem ediyorsunuz?
Bir açılır ki Ceyda’nın bayramlık ağzı, sıkı bir Çarşı taraftarı olan Serkan’ı bile ürkütür:
- Küçük bir sürtük müü? Benim burada problem ettiğim bir sürtük varsa o da sensin!
Serkan şu anda hakaretler eden dişi azmanının, altı aydır cimcime, çıtı pıtı, delişmen, dost canlısı kişiliğiyle tanıyıp sevdiği kız olduğuna inanmakta oldukça zorluk çekmektedir.
Beceriksiz bir siyasetçinin bile bir mitingde toplayamayacağı kadar insan kalabalığı sarmıştır etraflarını… Üstüne üstlük kazaya şahit olanlar; iki tarafın da aynı derecede hatalı olduğunu söyleyerek, şirretliğinden dolayı Ceyda’ya kızarlar. “Hem suçlu hem de güçlü” bu kızın karşısında başörtülü hanımefendiyi müdafaa edenlerin sayısı da gittikçe artmıştır.
Ceyda’nın hakaretleriyle tahrik olmak şöyle dursun, bir an için bile olsun onun seviyesizliğine tenezzül etmeyen hanımefendi, Başbakan gibi fenomen oluvermiştir. Birkaç liseli ergen, sırf matrak olsun diye “Dik dur eğilme! Bu millet seninle” sloganlarıyla kavgayı kızıştırmaya çalışırlar…
Duyduğu hakaretler ile sinirleri iyice gerilen tesettürlü hanımefendi asabının son takatiyle bir hamle daha yapar:
- İsterseniz tutacağımız tutanakta suçu ben üstleneyim, benim sigortam sizin zararınızı ödesin. Bilerek aracınıza zarar verecek değilim ya Ceyda Hanım! Park yerinden çıkarken aynada aracınızı göremedim…
- Aynada görememiş hah! At gözlüğü gibi dolarsan başına o örtüyü… Sen daha ne kazalar yaparsın böyle… Suç senin gibilere ehliyet verende… Siz bu kafayla trafiğe değil, tepemize de çıkarsınız artık…
- Ufak bir kazanın benim başörtülü olmamla ne alakası var ki?
Otopark görevlisi gençlerden en bitirim olanı artık canından bezmiştir. Basit bir olayın bu kadar pespaye bir münakaşaya dönüşmesiyle o da çileden çıkar:
- Hanımefendi ufak bir kaza diyorsunuz; ama iş o kadar basit değil! Ön tampona nasıl sürttüyseniz artık, Mini Cooper’ın motoru dışarı fırladı görmüyor musun?
Bu alay ve onu takip eden kahkaha ve gülüşmeler neticesinde mesele iyice çığırından çıkar. Müteakip saatlerde iş polise intikal eder, tarafların şikâyetleri üzerine önce trafik polisleri kaza için tutanak tutar, sonra da alış-veriş merkezi yönetimine otopark görevlileri hakkında şikâyet dilekçesi verilir…
Kavga sona erip taraflar dağıldıktan sonra bile birkaç saat Ceyda’nın dırdırını dinleyen Serkan, hindi gibi düşüncelere dalmıştır. Birlikte güzel bir hafta sonu hayaliyle başlayan gün, çingenelerin dahi yüzünü ağartacak bir rezaletle mahvolmuş, berbat bir iş gününden daha stresli ve yorgun sona ermiştir…
Ceyda Serkan’ı eve bıraktıktan sonra akşamın ilerleyen saatlerinde Whatsapp’ta aralarında şöyle bir görüşme geçer:
- Ceyda, sana söylemek istediğim bazı şeyler var; ama nasıl diyeceğimi bilemiyorum…
- Hayırdır bir tanem ne vardı?
- İlişkimizi tekrar gözden geçirsek diyorum…
- O da ne demek şimdi?
- Yani sen ve ben… Bilemiyorum, daha fazla… Şeyy…
- Duur, anladım ben onuuu! “Sen iyi birisin; ama daha iyilerine layıksın.” muhabbetine gireceksin öyle miii?!!
- Hayır öyle değil…
- Bir tahminde daha bulunayım o zaman… Hımmm.. “Artık yürütemiyorum, ilişkimizin eski heyecanı kalmadı.” mı diyorsun Serkan? Ya da “Sorun sende değil bende…”
- Benimle dalga mı geçiyorsun Ceyda?! - Bugün yaşadıklarımızdan sonra esas sana sormalı; benimle dalga mı geçiyorsun Serkan? Babişkomun bana hediye ettiği cânım arabama, türbanlı bir kadın gelip “imza”sını attı… Sen kalkmış bana neler söylüyorsun!
- Cânın arabanı dert ettiğin kadar kendi şahsiyetini düşündün mü Ceyda?! Bu gün otoparkçıların sana nasıl baktıklarını bir an olsun fark ettin mi?
- Baksana bana! Sen ne demeye çalışıyorsun?
- Hayat trafiğinde hurdaya çevirdiğin insanlığını hatırlatmaya çalışıyorum! Araban bu sürtülmüş hâliyle sana daha çok yakıştı diyorum Ceyda! O kadarını da anlamışsındır artık!!!
Harun Kırkıl'ın Yazısı.