Bir başkasının hayatındaki hüzün, sevinç, başarı bizde aynı duyguların izdüşümünü oluşturur. Başkasına giderken kendimizi de götürürüz, anlarken hemhâl oluruz. Başkalarının hayatı, tecrübeleri onlara varma, ulaşma anlamında aslında kendi hakkımızdaki bilgilerdir.

Bizdeki karşılığı tercüme-i hâl olan biyografi, bios (canlılık, hayat) ve graphe (yazı, şekil) kelimelerinin birleşiminden meydana gelmiş, bir hayat hikâyesini anlatan yazılara verilen addır. Biyografi, bir hayatın tamamını veya bir kısmını anlama arayışıdır diyebiliriz. Tercüme-i hâl’deki ‘hâl’ bilgi ve kavram haline kolay getirilemeyecek bir durum olarak biyografiden ayrılır. Bir ömrü ne kadar iyi tanırsak, onunla ne kadar hemhâl olursak, onun hâli ile ne kadar hâllenirsek onu o kadar iyi anlarız. Kendimizde hissedemediğimiz, kendi içimizde yeniden üretemediğimiz bir hayatı iyi kavrayamayız. İnsan hayatının büyük bölümü sonradan öğrendiklerine ve çevreden aldıklarına bağlıdır. İnsan etkileyen, etkilenen ve şekillenen bir varlıktır. İnsanla çevresi arasında sürekli, karşılıklı bir alışveriş söz konusudur. Hayatın ardından bakıp hiç onunla beraber olamamışlara, biyografiler unuttuklarını hatırlama, yeni bir başlangıç ve tecrübelenme fırsatı verir. Hayatın bilgi değeri o hayatı yaşayan için yol, başkaları için tecrübe demektir. Hayatın varoluş ve ahlâk değeri de kulluk bilincimizi oluşturur. Başka hayatları anladıkça kendimizi anlarız, onlara ulaştıkça kendimize yaklaşırız. Bir başkasının hayatındaki hüzün, sevinç, başarı bizde aynı duyguların izdüşümünü oluşturur. Başkasına giderken kendimizi de götürürüz, anlarken hemhâl oluruz. Başkalarının hayatı, tecrübeleri onlara varma, ulaşma anlamında aslında kendi hakkımızdaki bilgilerdir. İnsana, bir diğerinin başarısını ve sevincini anlama çabası güç katar, ona umut aşılar. İnsan karakterini inşa eden hâllerin önemli bir kısmı diğer insanlarda da gördüğümüz bu hâllere katılmaktan, bu hâlleri kendimizde hissedip yaşamaktan kaynaklanır. Kendimizi, yalnız kendimiz olarak anlayamayız. Ancak başkaları yoluyla kendimiz hakkında doğru bilgi elde edebiliriz, başkasını tanırken kendimizi de tanırız. Başkaları her zaman olumlayarak tanınmaz; onlardaki olumsuzluklar bize kötüyü, günahı, çirkinliği de tanıtır. “Edebi edepsizden öğrendim” kelâm-ı kibarı bu gerçeği özetler.

DOĞRU TECRÜBE REHBERİ

İnsanlar gayelerine ulaşabilmek için uygun örnek ve rehberler belirler ve peşlerinden giderler; bu örnek şahsiyetlerin yollarını takip ederek, tavsiyelerine uyarak istediklerini elde etmeye çalışırlar. Allah’a iman edip O’nun rızâsını isteyen, âhirette lutfedeceği emsalsiz nimetlere ulaşmayı arzulayan ve daima Allah sevgisiyle yaşamak isteyen insanlar için Hz. Peygamber Efendimiz eşi bulunmaz bir örnektir. “Kendi içinizden size âyetlerimizi okuyan, sizi kötülüklerden arındıran, size Kitab’ı ve hikmeti talim edip bilmediklerinizi size öğreten bir Resûl gönderdik (Bakara,151). O halde Peygamberimiz’in verdiği eğitim arındıran, hikmetli ve ilimli bir eğitimdir. Kur’ân-ı Kerîm peygamberlerin rehber edinilmesini emrederken şeytana ise uyulmamasını emreder: “Şeytan size ancak kötülüğü, çirkini ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder”(Bakara, 169). Kur’ân-ı Kerîm’de insanı saptıran bir güç olarak zikredilen şeytanın en belirgin vasfı aldatıcı olmasıdır. Bundan dolayı o bir rehber değil düşmandır: “Ey iman edenler! Hepiniz toptan barış ve selamete girin de şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, sizin aranızı açan belli bir düşmandır”(Bakara, 208). Bu âyet rehberin insanı tehlikelere karşı uyaran, ona eğriyi doğruyu gösteren bir model olduğunu anlatır. Rehberde bir takım özelliklerin mündemiç olması gerekir. Mesela rehberin kendisi aydınlığa ulaşmış, hedefi iyi bilen ve küçük menfaatler peşinde koşan kişi olmaması gerekir. Bu noktada en iyi rehber peygamberlerdir: “İşte o peygamberler Allah’ın hidâyet ettiği kimselerdir. Sen de onların yoluna uy. De ki: Ben buna (peygamberlik görevime) karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Bu (Kur’ân) âlemler için ancak bir öğüttür”(Enam,90). Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. Peygamber’in açıkça model alınması istenir: “Andolsun ki Resulullah, sizin için, Allah’a ve âhiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için güzel bir örnektir”(Ahzab, 21). Bu âyet müminlerin Hendek Savaşı’nın en zor günlerinde karşılaştıkları sıkıntılarıyla ilgili olduğu için ilk bakışta, Hz. Peygamber’in imanını, cesaretini ve kararlılığını örnek almaları tavsiye edilen Medine’nin o ilk savunucularına seslendiği halde, aslında bütün durumlar ve şartlar için geçerli olan zaman üstü bir muhtevaya sahiptir.

İnsan hayatında olumlu davranışların büyük bir kısmı diğer insanlarla ilişki içerisinde, ilgili davranışı gösteren birini modelleyerek öğrenilir. Hayırlı, iyi ve olumlu davranışı sergileyen aramızda olabileceği gibi bu dünyadan göçmüş, ancak örnek hayatı elimizde kayıtlı biri de olabilir. Model alma, yaparak, yaşayarak öğrenmedir. Buna taklit ya da gözlem yoluyla öğrenme denir. İnsanlar her gördüğü davranışı almazlar veya taklit etmezler. İnsana insanın etkisi sadece telkin ve nasihatte değildir; asıl etki sürekli bir karakter haline gelmiş davranış örgüsünde yatar.


Ali Can'ın Yazısı.