İradenin de sonu, sınırı, kapasitesi vardır. Dolayısıyla iradeyi de yerinde ve doğru kullanmak gerekir ki iradenin en lazım olduğu, iradeye en acil ihtiyaç duyulduğu anda iradesiz kalmayalım.

Dünya fani olduğundan olsa gerek, aynı dünya gibi dünyadaki her şeyin de bir sonu, sınırı, kapasitesi var. Dolayısıyla sonsuz olmayan bütün kaynakları yerinde ve doğru oranda kullanmak gerekiyor. Aksi halde ya ihtiyaç halinde bulmak mümkün olmayabilir ya da azami istifade imkansız hale gelir.

İrade için de aynı kurallar söz konusudur. İradenin de sonu, sınırı, kapasitesi vardır. Dolayısıyla iradeyi de yerinde ve doğru kullanmak gerekir ki iradenin en lazım olduğu, iradeye en acil ihtiyaç duyulduğu anda iradesiz kalmayalım.

İrade konusunda dünyada öncü çalışmalar yapan Roy F. Baumeister bir araştırmasıyla iradenin yerinde ve doğru kullanımının önemini çok güzel somutlaştırıyor. Araştırmada Baumeister öğrencilerini bir problemin çözümü için odasına çağırıyor. Öğrenciler birer birer gelirken onlara iki durumdan birini yaşatıyor.

Birinci durumda odada fırından yeni çıkmış, harikulade kokusu bütün odayı dolduran bir tabak kek var ve Baumeister öğrencisinden beklemesini ve beklerken tabaktaki keklerden yiyebileceğini söylüyor ve odadan ayrılıyor. Öğrenci kekleri yedikten bir süre sonra da odaya girip öğrencisine çözmesi gereken problemi veriyor.

İkinci durumda ise yine odada fırından yeni çıkmış, kokusu bütün odayı dolduran bir tabak kek ve bir tabak turp var. Baumeister öğrencisini odada yalnız bırakıyor ve beklerken turp yiyebileceğini söylüyor. Bir insanın önünde bir tabak taze kek ve bir tabak turp varken hangisini yemek isteyeceği belli. Ancak kek yemesine izin yok. Dolayısıyla ya gizli gizli kek yiyecek ya da kekin ayartıcı kokusuna rağmen kendini zorlayıp turp yiyecek. Kek yiyen öğrenciye de, turp yiyen öğrenciye de sonunda çözmeleri beklenen bir problem veriliyor. Esasında problem çözümü olmayan bir problem. Zaten beklenen problemin çözülmesi değil öğrencilerin bir zorlukla karşılaştıklarında mücadeleye ne kadar devam edebilecek güce sahip olduklarını bulmak. Dolayısıyla soru şu: çözümü olmayan bir problem çözme gayretini en uzun süre kim gösterir? Önüne kek sunulup o keki hiç bir zorlanma yaşamadan, iradesini kullanmaya gerek duymadan yiyen öğrenci mi, önündeki keke rağmen kendine hakim olup, iradesini kullanıp turp yemek zorunda kalan öğrenci mi?

Genelde bu soruyu sorduklarım kendine hakim olup turp yiyen, iradesini kullanan öğrenci daha geç pes etmiştir diye cevap verdi. Ancak doğrusu tam tersi. Kek yiyen turp yiyenden iki kat daha uzun süre mücadeleye devam ediyor pes etmeden önce. Peki ama neden böyle oluyor? Cevabı için tekrar dönelim başa isterseniz. Her şeyin bir kapasitesi var ve bu sınırlı kapasiteyi yerinde ve doğru oranda kullanmak gerekiyor. Kek yememek için kendini zorlayıp turp yiyen öğrenci problemi çözmeye başladığından irade gücünün kapasitesinin belki yarısını kullanmıştı. Dolayısıyla mücadelede sebat için daha az irade gücüne sahipti. Öte yandan keki hiçbir şekilde irade gücünü kullanmaya gerek kalmadan yiyen öğrenci için ise irade gücü hiç kullanılmamış olarak duruyor. Problemi çözmek mücadelesinde göstermesi gereken irade gücü hiç kullanılmamış, yorulmamış olarak sapasağlam duruyor. Sonuç olarak da turp yiyenden daha uzun süre mücadele edip, daha geç pes edecek kadar çok irade gücüne sahip oluyor.

Bu araştırma bize birçok şey öğretebilir ancak öncelikli olarak görmemiz gerekenin şu olduğunu düşünüyorum: Kendimizi gereksiz yerlerde test etmeyelim. İrademizi boşuna yormayalım. Kötü ve yanlış olarak bildiğimiz insanlardan, ortamlardan, davranışlardan uzak duralım. Kötü ve yanlışı mümkün olduğunca bilmeyelim, öğrenmeyelim, düşünmeyelim. Çünkü bütün bunları görmek, bilmek, buralarda bulunmak kötü ve yanlış davranışları yapmamak için bir teste girmeyi gerektirir. Bu şekilde kendimiz gereksiz yere test ettiğimiz durumlarda da testi kazanamama ciddi anlamda bir risktir. Testi geçsek bile esas teste yoğunlaşacak gücümüz azalır. Esas test için vermemiz gereken mücadeleye yorgun gireriz. Bu da esas testte sabit kalmamızı, mücadele etmemizi, daha ileri gitmemizi engeller. Yani her halükarda potansiyelimizi ziyane ediyor, iyiyi belki kazansak bile daha iyiden mahrum kalırız.


Mehmet Dinç'ın Yazısı.