Hayatı Kolaylaştırmak Bilgeliktir
“Allah Teâlâ kullarına lütufkârdır. Onlara kolaylık gösterilmesine memnun olur. Zorluk çıkaranlara ve başkalarına vermediği başarıyı ve sevabı, kolaylık gösterenlere verir.” (Müslim, Birr 77)
"İşi yokuşa sürmek" diye halk arasında bir deyim vardır. Gerçekten de bazı kimselerde böyle bir özellik göze çarpar. Kolayı zorlaştırmak için sanki özel bir gayretleri vardır. Bir işin “nasıl olabilir”liğinden ziyâde, “nasıl olamaz”ın gerekçelerini üretirler. Böyleleri, düğümü çözmek yerine, düğüm üstüne düğüm atmak suretiyle işleri içinden çıkılmaz hâle getirirler. Bu, hayatın her alanında vardır. Halbuki fazilet, hayatı zorlaştırma üzerine değil, kolaylaştırma üzerine kurulabilmelidir. Yüce Rabbimizin kulları hakkında murâdı bu şekildedir. Nitekim O şöyle buyurur:
“Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez.” (Bakara Sûresi, 185)
Allah Resûlü –sallallahu aleyhi ve sellem- de bu konu üzerinde ısrarla durmuş ve çok sayıda uyarıları olmuştur. Dîndarlığın, dini zorlaştırmakla alakasının olmadığını beyan etmiş ve:
“Din kolaylıktan ibarettir” (Buhârî, Îmân 29) buyurmuştur. Bir başka hadislerinde “Allah beni zorlaştırıcı ve şaşırtıcı değil, öğretici ve kolaylaştırıcı olarak gönderdi” (Müslim, Talak 29) buyururlar.
Konuyla ilgili şu rivâyetler, hayatı ve dini nasıl yaşamak gerektiğine dair ibretlik tablolardır:
Enes radıyallahu anh şöyle anlatır:
Nebî -sallallahu aleyhi ve sellem- mescide girmişti. İki direk arasına uzatılmış bir ip gözüne ilişti:
– “Bu ip nedir?” diye sorunca, sahâbîler:
– Bu, Zeynep Binti Cahş’a ait bir iptir. Namazda ayakta durmaktan yorulunca ona tutunuyor, dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz: –
“Onu hemen çözünüz. Sizden biriniz canlı ve istekli olunca nâfile namaz kılsın, yorgunluk ve gevşeklik hissettiği zaman ise yatıp uyusun” buyurdu. (Buhârî, Teheccüd 18; Müslim, Müsâfirîn 219.)
Âişe radıyallahu anhâ’nın bildirdiğine göre, bir kadınla birlikte otururlarken, yanlarına Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem girdi ve:
– “Bu kadın kim?” diye sordu. Âişe validemiz:
– Bu filan hanımdır, dedikten sonra, onun çok namaz kıldığından bahsetti. Bunun üzerine Resûl–i Ekrem:
– “Bütün bunları sayıp dökmeyi bırak; gücünüzün yettiği nisbette ibadet etmeniz size yeter. Allah’a yemin ederim ki, siz bıkıp usanmadıkça, Allah bıkıp usanmaz” buyurdu. (Buhârî, Îmân 32, Teheccüd 18; Müslim, Müsâfirîn 221.)
Abdullah İbni Amr İbni Âs radıyallahu anhümâ şöyle anlatır: Bir gün Peygamberimiz bana:
– “Senin gündüzleri oruçlu, geceleri uyanık geçirdiğin bana haber verilmedi mi sanıyorsun?” buyurmuştu. Ben de:
– “Elbette haber verilmiştir, yâ Resûlallah!” dedim. Bunun üzerine:
– “Böyle yapma, bazı kere oruç tut, bazen tutma; gece hem uyu, hem de teheccüde kalk. Şüphesiz senin üzerinde vücudunun hakkı vardır, iki gözünün hakkı vardır, hanımının hakkı vardır, ziyaretçilerinin hakkı vardır. Şüphesiz her aydan üç gün oruç tutman sana yeter. Çünkü senin için her iyiliğin on misli karşılığı vardır; bu da bütün zamanının oruçlu olması demektir.” Abdullah der ki:
– Ben artırdıkça iş aleyhime döndü. Sonra ben:
– Yâ Resûlallah! Ben kendimde güç ve kuvvet buluyorum, dedim. Buyurdular ki:
– “O halde Allah’ın Nebisi Dâvûd’un orucunu tut, daha fazlasını yapma.”
– Dâvûd orucu nedir? diye sordum.
– “Senenin yarısını oruçlu geçirmektir” buyurdu.
Abdullah yaşlandıktan sonra:
– Keşke Allah’ın Resûlü’nün ruhsatını kabul etmiş olsaydım, der dururdu. (Buhârî, Savm 55, 56, 57, Teheccüd 7, Enbiyâ 37, Nikâh 89)
Her ifrat (aşırılık), tefriti (tersinden bir aşırılığı) doğurur. Bu itibarla ibâdet hayatında zorlaştırmalar, dindarlığı geliştirme yerine, zamanla dini hayata karşı gönülde soğukluk bile oluşturabilir. Hayatın diğer alanlarında da işi zorlaştırmalar, kişide gönül yorgunluğu oluşturur ki, bu da başarının medârı olan sabır, sebat ve istikrarı ortadan kaldırır. Zorlaştırıcı değil, kolaylaştırıcı bir bakış açısı, bir zihniyet meselesidir, hatta bilgeliktir. Efendimiz, ümmetinde böyle bir hayat anlayışı oluşturma derdindedir. O’nun şu beyanları, hayatın her alanında bu prensibin yaşanmasına dair arzusuna işaret eder:
“Allah Teâlâ kullarına lütufkârdır. Onlara kolaylık gösterilmesine memnun olur. Zorluk çıkaranlara ve başkalarına vermediği başarıyı ve sevabı, kolaylık gösterenlere verir.” (Müslim, Birr 77)
“Nerede kolaylık varsa, orada güzellik vardır. Kolaylığın bulunmadığı her şey çirkindir.” (Müslim, Birr 78.)
“Cehenneme kimin girmeyeceğini veya cehennemin kimi yakmayacağını size haber vereyim mi? Cana yakın olan, herkesle iyi geçinen, yumuşak başlı olup insanlara kolaylık gösteren kimseleri cehennem yakmaz.” (Tirmizî, Kıyâmet 45)
“Satışta, alışta ve borcunu istemekte kolaylık gösteren kimseye Allah rahmet etsin.” (Buhârî, Büyû‘ 16.)
Kolaylaştırıcı bakış açısı, tembellik ve gevşeklikten değil, fıtratı, hayatı ve neyin nasıl yapılabileceğine dair bilgi ve firasetten kaynaklanmalıdır. Aksi halde işi kolaylaştırmak, tembelliğin gerekçesi hâline dönüşebilir. Bu ise, nefsin oyununa gelmektir. Bu ince çizginin tespiti, kişinin kendine karşı dürüst davranabilmesine bağlıdır.
Günah ve masiyete sebebiyet vermeyecekse, iki şey arasında kolay olanı tercih etmek, Allah Resûlü’nün bir hayat tarzıdır.
Kolaylaştırma prensibi, iş hayatında, eğitim hayatında, âile hayatında, ticari faaliyetlerde, hizmet alanında ve hususiyle idârî mekanizmalarda son derece önemlidir. İnsanların birbiriyle ilişkilerinin ülfet ve muhabbet üzere devamı için, böyle bir bakış açısı, hayati bir öneme sahiptir. Zorlamalar, çoğu zaman kırılmaların, bıkkınlıkların, huzursuzlukların, sıkıntı ve streslerin kaynağı olurlar. Bu ise hayatı daha dünyada iken cehenneme çevirmektir.
Hülâsa, hayatı fıtratı zorlamadan huzurla sürdürebilmek, bir bilgeliktir, bir sanattır.
Adem Ergül 'ın Yazısı.