Bizde cumhuriyetin ilk yıllarında Fransa ve Paris denilince gözler ışıldardı.

Oysa Birinci Dünya Harbi’nde toprağımızın bir kısmını Fransızlar işgal etmişti. Sonrasında Fransız emperyalizmi Cezayir’i Afrika’ya açılan bir kapı olarak gördü. Yakın zamanda Ermenileri, Türklere karşı kullanıp Fransız soykırım kanununu çıkarttı. Şimdi de Suriye kargaşasından istifade ederek Orta Afrika Cumhuriyeti’nde kendini yeniden hissettiriyor. Bölgeye asker göndererek var olan gerilimi iyice tırmandırıyor. Fransa’dan güç alan Balaka (palalılar) isimli çete Müslümanları tek tek öldürüyor. Geçtiğimiz günlerde böyle bir işkence videosu da basına yansımıştı.

Azınlığın çoğunluğa hükmetmesi iddiasıyla Orta Afrika’daki iktidarı deviren Fransa, Suriye’de 50 yıldır iş başında olan zorba bir azınlık yönetimine ise ses çıkarmamaktadır. Çıkar neredeyse Fransa orada.

Önemli Bir Belgesel

Afrika belgeseli denilince çoğu insanın aklına vahşi doğayı anlatan ya da siyahi insanların açlık mücadelesini ortaya koyan yapımlar geliyor. Afrika ile Osmanlı’yı ortak bir tarih çizgisinde buluşturarak farklı bir perspektiften sunan bir belgesel çekildi. Belgeselin yapımı üç yıl sürdü. Altı bölümlük belgeseli ileriki zamanlarda TRT’de izleyebileceğiz.

Malumunuz sömürgecilik dönemine kadar Osmanlı’nın bir parçası olan Afrika ülkeleri vardı. Batı’nın Afrika’ya ayak basmasından sonra, algılarımız “kazanda beyaz adam pişiren, siyahiler” şekline dönüştü. Bu algıları Afrika ve Osmanlı belgeselinin yeniden değiştirebileceğini düşünüyorum.

Belgesel sahra altı Afrika denilen kıtanın güney kesimindeki yedi ülkede çekildi. Bu ülkelerden hangisinde Osmanlı’nın izleri daha belirgin? İnsanlar, Osmanlı ile bağlarını nasıl aktarıyorlar? Farklı hikâyeler ve ayrıntılar yakalandı mı? Bunları belgeseli izleyince göreceğiz.

Belgeselde Ali Mazrui gibi uluslararası kabul görmüş isimlerin yanı sıra, Afrika uzmanı ve Çad büyükelçisi Ahmet Kavas da yer alıyor.

Belgeselin yönetmeni “Sıfır Dediğimde” filminin yönetmeni Gökhan Yorgancıgil.

Kolonyal Hizmet Nişanı(!)

“Nijer’de yaşayan insanların büyük bir bölümü, Türkiye ve Türklerle, aralarında tarihten gelen bir bağ olduğunu düşünüyor. Sömürme ve sömürülme bağlamı dışında bir bağ bu. İnanması güç ama “Biz aslında Türküz, Türk kanı taşıyoruz” diyen Nijer vatandaşları var. İnanması güç, çünkü sömürgeciler tarih kitaplarından bu bağları çıkarttıkları gibi biz de kendi kitaplarımızdan Nijer ile, Afrika ile olan ortak tarihimizi çıkartmışız. Afrika’nın en doğusuna, en güneyine ve en batısına gittiğinizde aynı durumla karşılaşabilirsiniz. Ah, Afrika insanının inanç ve bilgisine tam ters olarak, “Türkler de Afrika’yı sömürdü, Türkler de Afrika’da emperyal emellerle davrandı” diyen tarihçilerimiz var. Afrikalı’ya rağmen böyle tezler ortaya atan kendi tarihçilerimize, sömürgeci güçler tarafından Kolonyal Hizmet Nişanı verilmiş midir bilemiyoruz ama ne yalan söyleyeyim, böyle bir nişanı hak ediyorlar.” (Yönetmen, Gökhan Yorgancıgil)

Bir Acının Şarkısıdır; Goree

Senagal’in başkenti Dakar’da bin kişiden az insanın yaşadığı küçük bir ada var: Gore adası, dünya kültür mirasını koruma listesine alınmış. Adacığın listeye alınma sebebi ise 30 milyona yakın insanın hayatını kâbusa çeviren o günleri unutturmamak.

Yaklaşık 300 yıllık bu acı hikâye Avrupa ülkelerinin sömürge için bu küçük adaya gelmesiyle başlamış. Köylerinden, evlerinden, zorla alınan kadınlı erkekli gruplar bu adaya toplanmış. Buradaki mahzenlerde kazıklara, zincirlere bağlanan insanlar gemilere bindirilip, köle tacirlerine satışa sunulmuş. Bu da yetmezmiş gibi her türlü eziyete maruz kalmışlar, hatta binlercesi de bu adada can vermiş. Senegalli müzisyenler bu ada ile ilgili pek çok şarkı yapmışlar. Bu şarkılardan en popüler olanı, en içlisi Nuru Kane’nin Goree isimli şarkısı. Şarkı bir filme soundtrack olabilecek kadar iyi. Nuru Kane müziğin siyasi olduğunu düşünüyor ve ülkesindeki sorunları müzikle aktarmaya çalıştığını söylüyor. Batıda hatırı sayılır bir dinleyici topluluğuna sahip ve internette müzikleri çok tıklanıyor. Bence siz de dinlemelisiniz.

Savaşma Çay Demle!..

Osmanlıların “tevarık” dediği, Fransa sömürgesinden sonra “tuareg” olarak adlandırılan mavi örtülü erkeklerin yaygın olduğu bir kabiledir Tuaregler. Türk olduklarını iddia edenler de vardır. Müslüman ve göçebedirler. Sahra Çölü gibi geniş bir alanda yaşamalarına rağmen sömürge yıllarından sonra kabile parçalanmıştır. Savaşçı, cesur ve misafirperver oldukları, kadın ve kızlarını el üstünde tuttukları söylenir. Devletleşme çabaları istismar edilerek son yıllarda daha çok illegal işler için kullanıldıkları ve bölgede Batı’nın maşası olup isyan çıkardıkları söylenmektedir. Tuaregler’in dünyaya mal olmuş ilginç bir çay yapma teknikleri vardır. Çayı önce yeşil çayla kaynatıyor, daha sonra taze nane yaprakları ekliyorlar. Sunum sırasında çayı bardaktan bardağa aktararak köpürtüyorlar. Şekeri çaydanlığa ekliyorlar.

Tartışmalı Afiş

Ülkemizde de vizyona giren başrolünde Chiwetel Ejiofor’un olduğu, özgür bir adamken köle olarak satılan Solomon Northup’ın hikayesini anlatan ‘12 Years a Slave’ isimli film İtalya’da tartışma başlattı. Filmin orijinal afişinde Chiwetel Ejiofur yer alırken, İtalyan sinemaları filmde küçük bir rolü olan Brad Pitt’i ön plana çıkarmayı tercih etti. Afiş kısa sürede internette hızla yayıldı. Afişin değiştirilmesi ırkçı bir hareket olarak yorumlanırken, filmin daha çok izleyicinin dikkatini çekmesi için popüler oyuncu Brad Pitt’in tercih edildiği de gelen yorumlar arasında…

Sahra Altı Afrika’da

Türk Yayını Türkiye’nin haberleşme uyduları kapasitesini mevcut duruma göre 3 kat artıracak. Türksat-4A ve Türksat-4B haberleşme uydularının üretimi Japon Mitsubishi Electric Corporation (MELCO) tarafından yapıldı. Kazakistan’ın Baykonur Uzay Üssü’ne götürülen Türksat-4A uydusunun 15 Şubat 2014’de fırlatılacağı belirtildi.

Türksat-4A haberleşme uydusu ile daha önce ulaşılamayan Afrika’nın Sahra altı kısmına televizyon yayınlarımızı ulaştırma imkânına kavuşmuş olacağız.

Afrika’nın En Küçük Ülkesi

Afrika kıtasının en küçük ülkesi Gambiya’dır. Senegal’in içine Gambiya nehri boyunca bir sopa şeklinde uzanmıştır. Halkının yüzde doksanı Müslüman’dır. 2013’te alınan bir karar ile hafta tatili üç güne çıkarılmış ve Cuma günü de tatil edilmişti. Gerekçesi ise halk tarım ile meşgul olsun ve ibadetini yerine getirsin şeklindedir. Ülkede okuma yazma oranı düşük olduğu için seçimler misketlerle yapılıyor. Renkli misketler sayesinde halk istediği misketi istediği partinin kutusuna atarak oy kullanıyor. Bir nevi iktidar misketleri ütüp gidiyor. :)


Ayşegül Genç'ın Yazısı.