Güzel bir yazı veya şiir okursunuz sizi alır götürür. Her bakımdan güzellikler sunan bir yazıdır. Düşünce örgüsü, duygular, hissiyat, kelimelerin yerli yerinde kullanılması, meramını sade, basit ama etkili bir dille anlatması sizi etkiler. Hatta siz farkına varmasanız da, hayatınızda izler bırakır. Birçok sanat dalı da aslında buna benzer etkiler bırakır. Mesela mimari, mesela resim… Fotoğrafı da bu kategoride saymamız gerekiyor. Binlerce sözcükle anlatamadığınız meramınızı bir kare fotoğraf, unutulmamak üzere zihinlere kazır bazen. Bu açıdan baktığımızda birçok fotoğraf tarih sayfalarında çoktan yerlerini aldılar bile. Birçok fotoğraf unutulmamak üzere tarihe not düştüler, düşmeye devam ediyorlar.

Bu satırları Bursa Ulu Camii’nin içinde bulunan muhteşem şadırvanın son halini görünce yazma ihtiyacı hissettim. Şadırvanın etrafına camdan bir kafes yapılmış ve üzerine mavi plakalar üzerine bazı uyarı levhaları asılmış. Bu haliyle şadırvanın camiyle uyumlu olan manevi havası sanki yaralanmış gibi geldi bana. Ayrıca fotoğraf çekerken gözünüz gidip-gelip cam fanusa ve o yazılara takılıyor. Sonra 2004 yılında küçük bir makineyle çektiğim şadırvan fotoğrafını arşivden bulup hüzünlü gözlerle seyre daldım. İçimden şöyle hayıflandım: Keşke o gün farklı açılardan çok daha fazla fotoğraf çekseymişim.

Eminim sizler de buna benzer duygular yaşadığınız durumlarla karşılaşmışsınızdır.

Cennet Şimşek’in gönderdiği, Adana’da bulunan Alman Köprüsü fotoğrafı benim yukarıdaki duygularıma tercüman olan bir çalışma olmuş. Bilindiği gibi, II. Abdulhamit döneminde yapılan, Haydarpaşa’dan Bağdat-Halep-Şam’a kadar uzanan demiryolunun en önemli mimari yapılarından biri olan Alman Köprüsü (Varda Köprüsü) muhteşem görünümüyle herkesi etkileyen bir yapı. Sevgili okurumuz da, açıkçası bu şaheser yapının hakkını veren fotoğraflar gönderdi bize. Üşenmeden birçok açıdan çektiği fotoğraflar, gidip görmeden genişçe malumat sahipi olmamızı sağladı doğrusu. Bize gönderdiği beş fotoğraftan ikisini yayınlamamız, sizlerin de bir fikir sahibi olmasına yetecektir. Fotoğrafların tamamını göz önüne aldığımızda ciddi bir emek ve zaman harcandığını hemen görebiliyoruz. Tabii bu gayretin sonucu olarak tamamına yakını güzel açılardan çekilmiş güzel fotoğraflar olmuş. Fotoğraf makinasının ayarlarına biraz daha hakim olunca o küçük hatalar da kendiliğinden düzelecektir zaten. İkinci fotoğraftaki ışık patlamalarını diyaframı bir stop daha kısarak (f değerini yükselterek) veya EV değerini düşürerek kolayca çözmemiz mümkün.

Mustafa Çayır köşemize bir dizi fotoğraf gönderdi. Kendisi ilk defa fotoğraf gönderenlerden… Bunlardan birisi cami ve hilali aynı  karede gösteren bir gece manzarası. “Fotoğraf çekiminde zaman neden önemlidir?” sorusuna cevap olabilecek bir fotoğraf. Fotoğrafı oldukça iyi bir açıdan çekmiş Mustafa Bey. Cami, şehir ve ay geniş bir kompozisyonla kareye yerleştirilmiş. Eğer fotoğrafı biraz daha erken çekme şanşı olsaymış, gökyüzünün maviye çaldığı, binaların daha belirgin olduğu çok daha güzel bir fotoğrafımız olurmuş. Gökyüzünün aşırı siyah karanlığı, fotoğrafın akşamın ilk saatlerinde değil de biraz geç çekilmesinden kaynaklanıyor. Bu bakımdan gece fotoğraflarında zaman çok daha önemli hale geliyor. Genelde gece fotoğraflarını gün batımından hemen sonra yirmi dakika, en fazla yarım saat içinde çekmek gerek. O zaman her şeyin yerli yerine oturduğunu göreceksiniz. Tabii burada muhtemelen hilalin görünmesi için bir gecikme olabilir. Belki bir iki gün önce veya sonra bu fotoğrafı tam zamanında çekmek mümkün olurdu diye düşünüyorum.

Sena Küçükkıvanç’ın gönderdiği çiçek fotoğraflarından birisini yayınlıyoruz. Ancak yorumun diğer fotoğrafları da içine aldığını söylemeliyim. İlk önce bir tespitimi paylaşayım. Genellikle makro çiçek ve böcek fotoğrafı çekmek çok kolay zannedilir. Oysa bilinenin aksine bunları çekmek, hele de çok orijinal, çarpıcı kareleleri yakalamak oldukça zordur. Çünkü makro fotoğrafçılığı başlı başına bir alan fotoğrafçılığıdır. İlk başta iyi bir ekipman sahibi olmayı gerektirir. Çoğunlukla da makro lens, tripod ve iyi bir fotoğraf makinesi ön şart gibidir. Ardından tecrübe, sabır, ciddi emek ve zamana ihtiyaç duyar. Tabi bu söylediklerim gerçek manada makro fotoğraflar için geçerlidir. Yoksa hemen hemen her makinenin makro modu vardır ve onunla da çekim yapabilirsiniz. Ama hiçbir zaman makro bir lensle çektiğiniz fotoğrafın ayrıntılarını, renklerini ve tabiri caizse tadını alamazsınız.

Sena Hanım’ın çektiği fotoğraflar aslında çekilmesi kolay olmayan kareler. Çünkü çiçek üzerinde durmadan uçan arı ve böcekleri net bir şekilde yakalamak çoğunlukla mümkün olmaz. Bir tarftan rüzgarda sallanan çiçek, diğer tarfta durmadan uçan arılar, gerçekten insan sabrını zorlar. Ayrıca zaten güzel olan bir çiçeği olduğundan daha güzel çekmek gibi bir zorluğu daha vardır bu fotoğrafların. Gerek ışık, gerek renk ayarlarını iyi yapmak bu bakımdan çok daha önemli hale gelir. Küçük bir titreme, kareye güzel yerleştirilmemiş bir çiçek bu bakımdan çok daha kolay sıradan hale gelebilir. Burada şunu da söylemekte fayda var: Okuyucumuzun elindeki makineyle bundan çok daha iyisini çekmesi de oldukça zor olurdu.


H. İbrahim Kurucan'ın Yazısı.