Özellikle hanım kardeşlerimizin erkeklerin belirlediği, onların zevklerine ve düşüncelerine hitap eden etkinlikleri kaçırmamalarını bazen  esefle karşılarım. Oysa hanımların gündemi, öncelikleri, bakış açıları farklı olmalıdır.

Bir ara biz başörtülü hanımların tek eğlencesi kitaplardı. Okumak demiyorum dikkat ederseniz. Kitaplar diyorum. Sinema izlemek yerine, tiyatroya gitmek yerine, konserde salınmak yerine ya da uzak şehirlere gitmek yerine bir kitap alır okurdunuz. Bu yüzden dış dünyaya açılan tek kapıydı kitaplar. İslamî mevzuları yara almadan kırılıp dökülmeden öğrenebilir, “kitapta yeri var” diyebilmek adına ciltlerin arasında ömür bitirebilirdiniz. Bir insan başörtülü ise, takva gibi de bir derdi varsa sosyal faaliyetler adına daima soru işaretleri ile içe içe yaşardı. Bu yüzden sosyallik adına da sığındığımız bir limandı kitaplar...

Birilerinin “yak bir cigara” çözümü gibi biz de “aç bir kitap” panzehiri geliştirmiştik. İyiydik. Güzeldik. Bir araya gelmemize vesile olurdu kitaplar. Birlikte okur, birlik olurduk. Sonra kitaplar sosyalleşme çabalarımızı karşılamaz oldu. Feministçe olmasa da insani olarak bir şeyler yapmak istedik. Yardım kampanyaları, yaz kursları iyi fırsattı değerlendirdik. Lakin yardım ve hizmet etmek adına dışarıda  olmak yürümeyi yeni öğrenmeye başlayanlar için sorunları da beraberinde getirdi. Bizden önceki nesil bunu iyi başarmış olsa da  yeni nesil bocaladı. Namazda erkeğin arkasında saf tutmak kadını şekillendirirdi ve erkeğin daima önde olup kötülükleri bertaraf  eden, yol açan, siper olan duruşu bir “güven” vesilesiydi. Erkeğin ensesinde mihrabı görerek namaza duran kadınlar buna istinaden öne geçme çabası vermediler. Daha sonraları erkekle yan yana durmak aynı mecralarda akmak isteyen hanımlar ve cinsi latif ile göz  göze yürümek isteyen erkekler türedi ve böylece garip sosyallikler ortaya çıkmaya başladı. Hanımlar kitaptan başlarını kaldırdı,  “nazar ber kadem” ilkesi ile hareket eden beyler ise bakışlarını yoldan söktü.

Sosyallik, aile üyeleri, akrabalar, arkadaşlar, dostlar, komşular, iş/çalışma arkadaşları ile ilişkileri anlatan bir terimken “gevezelikle harmanlanmış, karşı cinsle mesai edilmiş, ihtilat ile süslenmiş, mavra çevirmekle taçlanmış” bir ucube olarak kendini pekiştirdi… İlginç eylemler veya kitap okumaları adı altında içeriği boş, verimsiz ve sığ bir birliktelik gençlere cazip gelmeye başladı… Bu buluşmalarda başkasını tanımaktan ziyade kendini tanıtmak, kendi fikirlerini göstermek, ben buradayım demek ön plandaydı. Ortak zevkler, ortak düşünceler, kutsal değerler sadece kendimizi göstermek için bir araç, bir aparat hâline gelmeye başlıyorsa ayağımızın altından yer kaymaya, sağlam sandığımız zemin kımıldamaya başlıyor demektir.

Özellikle hanım kardeşlerimizin erkeklerin belirlediği, onların zevklerine ve düşüncelerine hitap eden etkinlikleri kaçırmamalarını bazen esefle karşılarım. Oysa hanımların gündemi, öncelikleri, bakış açıları farklı olmalıdır. Onların “hizmet” etme şekli ve sınırları muhakkak erkeklerinkinden farklıdır. Çünkü yetişme şeklimiz, sosyal durumumuz ve fıtratımız onlardan çok farklı. Tüm insanlığı  kuşatan fikir ve etkinlikleri ayrı tutuyorum ama misal bazı eylemleri erkeklere yakıştırırım ben. Bir topluluğa gümbür gümbür şiir okuyan bir adam yakışıklıdır gözümde. Çimlerin üzerinde namaz kılan adam tüm dünyaya meydan okuyan adamdır. Yumruğunu sıkıp dişerini gıcırdatan bir adamın karşısında olmak istemem misal. Otobüs duraklarında kitap okuma eylemi yapan bir genç dünyanın  canına okuyacak gibi heybetlidir. Ya da bulunduğu topluluğa imam olan bir adam dünyanın değişebileceğinin göstergesidir.

Ama hanımlar neden erkeklere yakışan daha doğrusu onları olduklarından yakışıklı gösteren işlerde olmaya çalışırlar? Bir kız niye yumruğunu sıkıp diş gıcırdatır. Niye bağıra bağıra konuşup kahvehane kültürünü yeşertme ve yeşillendirme görevlisi olur. Bir  hanımefendi niye 32 tekmil dişini göstere göstere erkeklere özgü bir kabalıkla güler. Bir hanım niye pantolon giymenin verdiği rahatlığa sığınarak ayağı ile kollarını asimetrik tutup Picasso’nun tablolarındaki kadınlar gibi duruşlar belirler. Neyse geçen sayı “devam edecek” dediğim için bu yazıya başlamıştım. Şimdi vazgeçtim

isteyen istediği eyleme katılsın tabi…

isteyen istediği eyleme katılsın tabi…

- Ayşegül abla hadi seni bekliyoruz.

- Tamam, geliyorum Semacım.Hazır mısınız?

- Ya bu kıyafete bu eşarp olmuş mu abla ya?

- Olmuş olmuş.

- Abla istediğim müzikleri getirdin mi?

- Getirdim.

Ya sen benim istediğimdergileri getirdin mi?

- Hanımlar kenara çekilin de Ahmet abimiz kısa bir şiirle açılışı yapsın.

- Tabi buyursun.

- Ahmet abi başla istersen.

- Oğlum başlıycam da başımıza takke falan mı taksaydık…

- Yok, abi o öteki eylem içindi.

- Evet, haklısın ben ne diyecektim. Ha şair demiş ki… Ne demişti ya ben böyle hanımlar bakınca unutt um bi an…

- Hangi şiir abi, açalım kitaptan oku.

- Tamam, kitap verin oradan okuyayım ben unutmuşum getirmeyi.

- Arkadaşlar şiir kitabınızı verebilir misiniz?

- Aa ben evde unutt um..

- Ya ben de işten çıktım geldim apar topar…

- Benim fı rsatım olmadı yoldan alırım demiştim, o kitabı satan kitapçı bulamadım yol üstünde…

- Ne yani kimse de yok mu?

- Ben alışverişten geldim poşetlerin arasındaydı kitap ama bulamıyorum.

- Ya bende de yok.

Benim hiç olmamıştı zaten.

- Ben kızlar gelecek dedikleri için geldim, kitap mı gelecekti?

- Ben aslında başka yere gidecektim de bi bakıyım dedim.

- Beni de ev arkadaşım çağırdıydı.,

- Neyse organize eden arkadaşta vardır muhakkak nerde o?

- Şuraya oturmuş “acı acı” diye saçlarını yoluyor.

- Üzdük galiba kendisini. Dağılalım mı?

- Abi az daha duralım yaaa…

- Peki, duralım eheh:)


Ayşegül Genç'ın Yazısı.