Normal Bir Gün
Sümeyra Yıldırım
Bu yazı Nisan 2014`te ayın yazısı olarak seçilmiştir.
Sabah annesinin sesiyle uyandı. Henüz yatalı 5 saat kadar olmuştu, dolayısıyla uykusunu alamamıştı ve kalkmak o an için en son istediği şeydi.
Uykusu açılsın diye, annesi de yorganı üzerinden çekiverince hissettiği üşüme ve kalkmak zorunda oluşuna duyduğu öfke ‘öff anne yaa!’ tepkisiyle içinden dışarı çıktı.
Annesi bir an kızdı. Kızmadı kırıldı. Arkasını dönüp gidecekken oğlunun derse geç kalacak olduğunu düşünüp geri döndü. Kırgınlığını gömüp her sabahın olağan sayılan cümlelerini sıralamaya devam etti. ‘Akşam yatmayı, sabah kalkmayı bilmiyosun. Haydi, derse geç kalacaksın, kahvaltı hazır.’
Yaklaşık on dakikanın sonunda gözlerini açamayarak çıktı yataktan. Kahvaltıda geçirmesi gereken vakti uykuda geçirmeyi tercih ettiği için masada onu bekleyen sıcak menemen, ocakta demini almış olan çay ve masadaki diğer kahvaltılar boynu bükük kaldı.
Hızla hazırlanıp kapının önüne geldi, montunu giydi, kapıdan çıkarken annesi boyu boyunu geçmiş oğlunu aşağı doğru eğerek yanaklarına birer öpücük kondurdu.
Annesinin ‘Allah yolunu açık etsin, zihin açıklığı versin, işlerin rast gitsin‘ duaları eşliğinde evden fırladı. Koşar adım durağa gidip, çok beklemeden gelen otobüse bindi, neyse ki boş bir yer buldu ve okula kadar 45 dakika daha uyumaya fırsatı oldu. Yol bittiğinde daha iyiydi.
Sınıfa girip arka sıraya, arkadaşlarının yanına oturdu. Hararetli hararetli bir şeyden bahsediyorlardı. Biraz dinleyince Arif’ten bahseetiklerini anladı. Fokurdayan dedikodu kazanına odun taşımakta geç kalmadı o da…
‘Ya bırak oğlum güvenilmez o adama, güya hastaymış falan filan, ölüyorum dese inanmam artık, geçen de Muhsin’e yapmış aynısını.’ Derken hoca girdi sınıfa. Ders arasında didilmek üzere bir kenara bırakıldı Arif’in etleri.
Hocanın derse başlarken ön sıraya bıraktığı yoklama kağıdı dersin sonuna doğru onların sırasına ulaştı. Kendi imzasını attıktan sonra, derse gelmeyen Ahmet ve Caner’in adlarını da yazarak listeye, yazılı yalan beyanda bulundu, yanına da arkadaşlarının imzalarının kötü birer taklidini kondurdu.
Ders bitişinde arkadaşlarıyla birlikte sınıftan çıktılar, yemekhaneye gideceklerdi. ‘Siz devam edin ben bi namaz kılıp geliyorum’ diyerek arkadaşlarının yanından ayrıldı.
Mescit yemekhaneye yakın olduğu için, namazdan sonra, henüz arkadaşları turnikeden geçmeden yetişti onlara.
Kahvaltı yapmamış olduğu için iyice acıkan karnının da etkisiyle yemekten önce , yemekhane sırasında bekleyen onlarca kişinin hakkını yemeyi göze alarak arkadalaşlarının yanına, sıraya ‘kaynadı.’
Sıranın sonundakiler farkında olmadı haklarının gaspedildiğinin -öyle ya her şeyi görmek, insan sıfatı değildi- ama hemen arkasındakiler homurdandılar, o da hiç bozuntuya vermeden geçiverdi turnikeden.
Yemeğin ardından öğleden sonraki derse de girip okuldan çıktı.
Eve gelip ilkindi namazını kıldı, akşamın okunmasına az kaldığı için yemeği yeyip akşamı da kılıp hemen uyumayı düşündü.
O arada biraz uzanıp televizyon izlemeye koyuldu. Son günlerde epey popüler olan bir dizinin tekrar bölümü vardı. İzlemeye başladı. Başroldeki kadın öyle güzeldi ki gözlerini alamadı. Kadının güzelliğinin ve uyandırdığı ilginin farkında olan yapımcılar da bu güzelliği her fırsatta sergilemekten çekinmiyordu.
Diziyi izlerken eli bir yandan da kumandadaydı. Annesi odaya girer ve ‘uygunsuz’ bir sahneye denk gelirse hemen değiştirmek için…
Annesi mutfaktan ‘yemek hazır’ diye seslendi. Kalktı ayağa ama gözü hâlâ ekrandaydı, bir süre de öyle kaldı. Mutfaktan aynı ses aynı cümleyi 2.kez tekrarladı. Bu sefer ‘geliyorum’ diye cevap verdi. Elini televizyonun kapatma düğmesine koydu, 1 dakika kadar da öyle durduktan sonra neyse ki reklam girdi. Ses 3.kez oturma odasına girerken o da çıkmıştı odadan.
Hızla yemeği yeyip aynı hızla namazını kıldı ve hemen yattı.
Yorganı başına çekti ama çekmesiyle bir sıkıntı peyda oldu içinde. Sağa döndü, sola döndü uyuyamadı. Sebebini düşündü , gününü gözden geçirdi, ama herşey o kadar normaldi ki, namazlarını da kılmıştı. Anlam veremedi…
GENÇ'ın Yazısı.