Hiçbir Mülk, Edepten Daha Güzel Değildir
Yusuf Toprak
Bülent Ata, 1972 yılında Çankırı’da doğdu. İki şiir ve bir hikaye kitabı var. Aynı zamanda, çocuk edebiyatında eserleri var. Halen TRT’de çalışıyor. Biz de kendisiyle edebiyat ve televizyonculuk üzerine konuştuk.
Hem şiir, hem öykü hem de çocuk edebiyatında her biri birbirinden kıymetli eserleriniz var. Bununla birlikte uzun zamandır TRT’de çalışıyorsunuz. Şair, öykücü, çocuk edebiyatçısı ya da televizyoncu… Siz kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz? Çalışmalarınızdan bahsedebilir misiniz?
Benim için önce şiir vardı. Sonra öykü ve çocuk edebiyatı. Televizyon son 5-6 yıllık bir uğraş. Tanıtım metinleri yazarak başladım. TRT’nin son 5-6 yılının önemli belgesel ve drama projelerini yürüttüm. Ramazan projelerinin sorumluluğunu üstlendim. Şiir ve öyküden kopmadım, ama okumalarımı, ilgimi daha çok tv projeleri üzerinde yoğunlaştırdım. Mesela Leyla ile Mecnun, Seksenler, Beni Böyle Sev, Böyle Bitmesin, Osmanlı Tokadı gibi içine dâhil olduğum kimisinde az, kimisinde çok emek verdiğim drama projeleri oldu. Bir kısım belgesel projelerini de başlatmak, yola çıkartmak için çok gayret ettik. Necip Fazıl, Rasim Özdenören, Cahit Zarifoğlu, Sezai Karakoç, Nuri Pakdil, Cem Karaca, Adnan Menderes, Nazım Hikmet belgeselleri ilk aklıma gelenler.
Siz, TRT’de çalışıyorsunuz. Ahmet Murat “Yeni Zamanlar’ı” sunuyor. İsmail Kılıçarslan da Meksika Sınırı’ndaydı. Şairlerin televizyona rağbetini açıklayabilir misiniz? Ya da televizyoncuların şairlere mi demeliyim?
Şairler cins adamlar, algı kapıları açık. Her iki değerli ismin benden daha önce tv konusunda deneyimleri olmuştu. Ömer Erdem yine bir şair olarak ilk Ahmet Murat’ı ekrana kazandıran isim olmuştur. Okudukça programı ve yukarda zikrettiğim Cahit Zarifoğlu ve Sezai Karakoç belgeselleri onun desteğiyle yapılmıştır. İsmail kardeşimiz birkaç belgesel projemizi emanet ettiğimiz bir isimdi ve güzel işler çıkardı. Ahmet Murat bize çok destek oldu, önemli projelerde danışmanlık yaptı. Cevdet Karal, bir şair abimiz olarak Derkenar’ın yüz bölüm civarında danışmanlığını üstlenmiş ve çok iyi bir program hazırlamıştır. Onur Ünlü, bir şair olarak Sufi Klipler ve Leyla ile Mecnun projelerini başarıyla hayata geçirmiştir. Mehmet Aycı, Şaban Abak, Turkuvaz’ın (Osmanlı Medeniyet Sözlüğü) pek çok maddesini yazmış birer şair abilerimizdir. Şiirin televizyona iyi geldiğini düşünüyorum ben.
Yetişkin edebiyatının yorucu olduğunu mu düşünüyorsunuz? Dinlenmek için mi çocuk edebiyatında eser veriyorsunuz?
Yetişkin edebiyatı yorucu olduğundan değil, ama çocuklar için yazdığını düşünmekte daha safiyane bir şey var gibi. Bunu seviyorum ben. Onları yüreklendirecek, umut verecek şeyler söylüyor olmak hoşuma gidiyor. Bir de burası kıymet verilmeyen ihmal edilen bir alan gibiydi on yıl önce ve bu safı doldurup, burada hizmet etmek istedim. Başta böyle başladım ama sonra iş büyüdü.
Şiirlerinizle öykülerinizin de aynı damardan olduğunu düşündüm, bilmem yanılıyor muyum? Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Öykü ve şiir aynı damardan beslenebilir mi?
Temelde kategorize etmeyi doğru bulmuyorum. Evet, aynı damardandır. Yazmaya davrandığınızda bazı şeyler kendini şiire verir, bazıları öyküye, bazıları müziğe ya da sinemaya. Şairlik daha derinde avlanır, öykü daha yüzeyde, diyebiliriz ama yanılırız. Bir şekilde suya girmek lazım, bir şekilde sözü avlamak lazım. Yoksa av olursun.
Şiirlerinizde birçok mısraın “İnsan, …...” şeklinde başladığı fark ediliyor. İnsanla alakalı derdiniz nedir? Anlatabilir misiniz?
Kimseyle bir derdim yok aslında. Kendini bilen Rabbini bilir. Ben ne söylüyorsam kendime söylüyorum. Kendimi anlamaya çalışıyorum. Kardeşlerimi ve ötekileştirdiğimiz insanları kardeş kılmayı ve bunu ilham edecek davranış ve sözü arıyorum. O sözün kaynağı gönlü arıyorum.
Rasim Özdenören’le görüştüğünüzü biliyoruz. O “güzel insanı” sizin sözlerinizle tanıyabilir miyiz?
Rasim abi, bana yeniden namaz kılmayı öğretmiştir. Yazmak ve okumak konusunda her an beni teşvik etmiş ve yüreklendirmiştir. Bende çok emeği var. Bunu pek çok genç insan için yapmıştır. O Müslümanca yaşamak için bir bakış ve duruş edinebileceğiniz özel bir insandır. O bilge bir derviştir.
İnançlı insanın toplum karşısındaki konumu nedir? Yahut genel olarak toplum hakkındaki görüşlerinizi açıklayabilir misiniz?
İnsan heveslerinin peşinde bir yolcu. Denizin dibine inip orada gördüğün inciye aşık olursan eninde sonunda vurgun yersin. Bizim işimiz madeni, cevheri çıkartmak. İmkân sahibi olunca nezaketini kaybetmek, yolu kaybetmek, edebi kaybetmek, çiğleşmek, çirkinleşmek mümkün. Biz o olmayalım. Hiçbir mülk, edepten daha güzel değildir.
GENÇ'ın Yazısı.