Adanmış bir ruhla insana, millete, ümmete hizmet gayesiyle yola çıkmış; gerekli bilgi, beceri, yetenek, üstün ahlak ve güvenilirlik, stratejik düşünme ve seriu’l-intikal sahibi, zorluklar karşısında yılmayan, yorulmak bilmeden koşturan yöneticilere destek vermek boynumuzun borcudur.

Hz. Yusuf (a.s.), zindandan çıktıktan sonra Mısır kralından kendisini maliyenin başına getirmesini ister. Zira ilerideki bolluk ve kıtlık yıllarında yetenekli ve liyakatli birinin iş başında olması gereklidir. Hz. Yusuf hem daha önce kralın vezirinin yanında yetişmesi yönüyle derin bir bilgi, görgü ve yeteneğe, hem de Allah’ın ona bağışladığı üstün bir ahlaka sahiptir. Yani güvenilir biridir. Hz. Yusuf görevi isterken bu iki niteliğini bizzat dile getirir.

İsrailoğulları zulüm ve baskı altında yaşadıkları bir dönemde, Peygamberlerinden kendilerine bir kral tayin etmesini isterler. Peygamber Allah’ın emriyle onlara Talut’u kral tayin eder. Ancak İsrailoğulları onu küçümser, onun hiçbir servete sahip olmadığını, içlerinde kral olmaya daha layık kimseler bulunduğunu söylerler. Peygamber ise yöneticide aranan liyakatin servet değil, bilgi-yetenek ve güç-kuvvet olduğunu dile getirir. Talut’un, derin bilgi ve yeteneği, bedenen güçlü ve kuvvetli olması nedeniyle kral tayin edildiğini söyler.

Talut’tan sonra İsrailoğulları’nın başına Hz. Davud (a.s.) geçmiştir. Hz. Davud çocuk yaştaki cesaret ve gözü pekliği yanında hikmet ve derin bir bilgi ile donatılmıştır. Allah onu yeryüzünün halifesi tayin etmiş, insanlara adalet ve hakkaniyetle davranmasını emretmiştir. Hz. Süleyman (a.s.) ona mirasçı olmuş, ondan sonra krallığı o üstlenmiştir. Allah onlara güçlü bir muhakeme gücü vermiş, onlar da bu sayede insanlar arasındaki anlaşmazlıkları kolayca çözüme kavuşturabilmişlerdir. Hz. Süleyman da babası gibi derin bir bilgi ve kavrayış sahibidir. Belkıs kıssasından, Hz. Süleyman’ın, yönetimde son derece maharet sahibi olduğu da anlaşılmaktadır. En yaman muhaliflerini bile kolaylıkla emri altına alabilecek stratejik düşünebilen bir kabiliyet…

Hz. Süleyman’la Belkıs kıssasından, Sebe kraliçesi Belkıs’ın da son derece yetenekli bir devlet kadını olduğu anlaşılmaktadır. Hz. Süleyman’dan mektup gelince Belkıs danışma meclisini toplar, onlara Süleyman’ın buyrukları karşısında nasıl bir tavır takınmak gerektiğini sorar. Ordunun gücüne güvenen devletlû, karşılarında hiçbir gücün duramayacağını söylerler. Ancak Belkıs, basireti ve feraseti, güçlü öngörüsü ve ileri görüşlülüğü sayesinde hem kendini hem devletini hem de halkının istikbalini kurtarır.

Kur’an’ın anlattığı bu kıssalardan siyaset ve yönetim için gerekli şartlara da dolaylı yoldan temas edilmektedir. Yöneticide aranan nitelikler arasında öncelikle derin bilgi gelmektedir. Derin bilgi, siyaset sanatını iyi bilmek ve siyaset için gerekli yetenek ve donanıma sahip olmak demektir. Yukarıdaki örneklerden de anlaşıldığı üzere bu biraz da Allah vergisidir.

İkinci sırada güvenilirlik gelmektedir. Ülke ekonomisinin ellerine teslim edileceği kimsenin en değişmez niteliği, ahlaklı, dürüst ve güvenilir olmasıdır. Zira devletler için en büyük tehlike, idarecilerin lüks ve sefahate dalmaları ve devlet malını çarçur etmeleridir.

Daha sonra ehliyet ve liyakat gelmektedir. Sözünü ettiğimiz liyakat hem bilgi ve yetenek hem de güvenilirlik yönüyle önceki şartların bir toplamıdır. Buna bir de bedenen güçlü olmayı ilave etmek gerekir. Yöneticide yılmak bilmeyen bir irade ve kararlılık yanında yorulmayan bir yapı ve tükenmeyen bir enerji de olması gereklidir. Yönetici herkesin “pes” dediği bir anda “yola devam” deme azim ve kararlılığına sahip olmalıdır. Nitekim Talut’un askerleri, karşılarında güçlü kuvvetli Calut ve ordusunu görünce korkuya kapılmışlar, “bizim bunlarla savaşacak takatimiz yok” diye isyan etmişlerdi. Ancak Talut gözü pekliği ve kararlılığı sayesinde bir avuç insanla o büyük orduyu yenmeyi başarmıştı.

Yöneticide bulunması gereken bir diğer nitelikse muhakeme gücüdür. Problemleri dinleyip seri bir biçimde meseleye intikal edebilecek, karar ve hüküm verebilecek keskin bir zekâ… Muhakemesi zayıf insan doğruyu yanlışı, haklıyı haksızı ayırt edemez.

Hz. Süleyman ve Belkıs kıssasında vurgulanan bir başka husus, devlet başkanındaki otoriterliktir. Otoritesi olmayan, ağırlığını koyamayan, sözünü dinletemeyen bir yöneticinin başarabileceği çok şey yoktur. Elbette yönetici istişare mekanizmasını işletir; danışır, fikir alır. Ancak nihai kararı verecek olan odur. O, yönetici olmakla -ki ister atanmış, ister seçilmiş olsun- böyle bir hakka sahiptir.

İslam tarihinin ilk yöneticilerine bakıldığında da aynı ilkelerin öne çıktığı görülür. Hülafa-i Râşidin söz konusu bütün nitelikleri kendilerinde toplayan büyük idarecilerdi. Bu sayede İslam devletinin sınırları çok kısa bir sürede üç kıtaya ulaştı. Onların bu nitelikleri yanında sahip oldukları diğer önemli bir konu daha vardı. O da arkalarındaki sosyal mutabakattı (icma). Bir başka ifadeyle, Hz. Peygamber’in vefatıyla birlikte İslam toplumu bu halifelerin etrafında adeta kenetlenmişlerdi. Bu sosyal mutabakat, onların ellerini güçlendirdi ve gerek devlet içindeki yapılanma, gerekse fetihler göz kamaştırıcı boyutlara ulaştı. Özellikle Hz. Ömer dönemi bunun en müstesna örneğini oluşturur. Hz. Ali döneminde ortaya çıkan tefrika ile birlikte ise siyasi birlik bozuldu, fetihler yavaşladı, iç kargaşa ve huzursuzluklar arttı.

Nitekim İbn Haldun, yönetim ilkelerinden bahsederken şöyle der: “İnsanın tabiatı gereği toplu halde yaşanan her yerde insanlar arasındaki ilişkileri düzenleyecek ve onların birbirlerine zulmetmelerine engel olacak bir yöneticiye ihtiyaç vardır. Bu kişinin asabiyeti (toplumsal taban ve taraftarları) itibariyle diğerlerinden çok daha güçlü olması gerekir. Aksi takdirde bir yöneticiden beklenen görevleri yerine getirmeye muktedir olamaz.”

Şu halde adanmış bir ruhla insana, millete, ümmete hizmet gayesiyle yola çıkmış; gerekli bilgi, beceri, yetenek, üstün ahlak ve güvenilirlik, stratejik düşünme ve seriu’l-intikal sahibi, zorluklar karşısında yılmayan, yorulmak bilmeden koşturan yöneticilere destek vermek boynumuzun borcudur. Onların eli güçlendirmeli, daha ileri ufuklara adım atmalarına imkân verilmelidir. Zira yeni fetihlerin anahtarları güçlü idarecilerin ellerindedir.


Mesut Kaya'ın Yazısı.