Bir tane bile markaya sahip değilken ve dahası dünyanın büyük çoğunluğu hâlâ Türkiye’nin yerini bile bilmezken, bayrak indirme provokasyonuna höykürüp durmak pek de bir anlam ifade etmiyor. Olsa olsa bizi o sözünü ettiğim eğitim tornasından geçirenleri kıs kıs güldürüyordur, ağlanacak halimize…

ithat Cemal Kuntay’ın -toplum olarak pek hoşlanıp benimsediğimiz- dizelerine göre üzerindeki kandır. Bizim bayrağın üzerindeki kan, hayatımızda ilk öğrendiğimiz ve hiç unutmadığımız bilgilerden biridir. Pekâlâ, dünyadaki bütün ülkelerin bayrağında kan var mıdır, madem kan olmayınca bayraktan sayılmıyor?

Bildiğimiz kadarıyla öyle bir şey söz konusu değil. Eğer diğer ulusların kanları kırmızı değil de başka renklerde akıyorsa bilemeyiz tabii.

Kuşkusuz her ulusun tarihinde savaşlar da kahramanlıklar da vardır ve hepsinin ortak bilincinin oluşmasında önemli yer tutmaktadır. Fakat bir toplumun sürekli savaş psikolojisiyle yaşaması ne kadar sağlıklıdır?

Geçenlerde bir arkadaşın ofisine uğradım, arkadaş da bilgisayarında Türkçe dublajla “Game of Thrones” seyrediyor. Arkadaşın keyfini bozmadım, masanın üzerindeki bir gazeteyi alıp okumaya başladım. Derken arada kulağıma bir cümle ilişti. Üst düzey bir devletlû diğerine “savaşı asker değil altın kazanır” diyordu, “bak bunu sana herkes söylemez, sen de herkese söyleme” tonuyla…

Sadede gelelim. Bu çok büyük ve ne yazık ki başarılı olmuş bir toplum mühendisliği çalışmasıdır. Bu ülkede yaşayan herkes standart bir eğitim sisteminden geçiyor. Hepimiz Orta Asya’dan kalkıp gelmiş, gelirken tozu dumana katmış, arada bazı kavimleri istemeyerek de olsa kılıçtan geçirmiş, büyük bir imparatorluk kurup yedi düvele hâkim olmuş ataların son yüz yılda üç tarafı denizle çevrili bir Cennet (?) vatanda yaşayan torunlarıyızdır. İstisnasız hepimiz asker doğmaktayızdır ve her birimiz dünyaya bedeldir.

Bu ninnilerle büyüyen bir çocuğun, yani hayata gelir gelmez dünyaya bedel olma özelliğini kendiliğinden kazanan bir vatan evladının dünyayla bilim, ekonomi, sanat, spor vs. gibi ıvır zıvır şeylerle rekabet etmesine gerek yoktur. Ne diye kendini yoracaktır ki bu fuzuli işlerle?

Fakat ülke ekonomisinin damarlarından 5-6 milyar dolar kan çekilince bitmek tükenmek bilmeyen koma vaziyetlerine girmemizi bir türlü açıklayamamaktayızdır. Ne anadan doğma askerlik para ediyor ne de kahramanlık… Ne de bayrağın üzerindeki kan miktarı…

Artık bu derin uykulardan uyanmamız ve kolları sıvamamız gerekiyor. Bir Tuna nehrinin debisinin Türkiye’deki bütün akarsuların toplam debisinden daha fazla olduğunu söyleyeyim de gerisini varın siz araştırın araştırmak isterseniz. Ülkemizin Cennet filan olduğu yok, öyle olsa Osmanlı hababam de babam Rumeli’ye doğru gitmezdi. Hem ülkemiz bu kadar güzel de ne diye 100 yıldır kaybettiğimiz Rumeli’ye ağıt yakıp duruyoruz? Anadolu’da daha eskiyiz, Rumeli topu topu birkaç asır elimizde kaldı.

Ülkenin çok güzel, toprakların çok verimli, madenlerin çok zengin olması gerekmiyor gelişmiş bir ülke olmak için. Dünyada örnekleri var, bataklığın üzerinde kurulup sayılı ülkeler arasına giren Hollanda, çölde portakal yetiştirip bir vakitler Türkiye’ye satan İsrail. Doğru dürüst bir doğal kaynağa sahip olmayan Japonya… Sadece gerçekleri olduğu gibi kabul edip, onun üzerine eğitim, gelişme ve kalkınma politikaları belirleyip uygulamak icap ediyor.

Yoksa bir tane bile markaya sahip değilken ve dahası dünyanın büyük çoğunluğu hâlâ Türkiye’nin yerini bile bilmezken, bayrak indirme provokasyonuna höykürüp durmak pek de bir anlam ifade etmiyor. Olsa olsa bizi o sözünü ettiğim eğitim tornasından geçirenleri kıs kıs güldürüyordur, ağlanacak halimize…


Bülent Şirin 'ın Yazısı.