İslam âlemi mübarek Ramazan ayını yaşıyor. Şu anda Ramazan ayının üçte birlik bölümünü geride bırakmış bulunuyoruz. Ramazan ayının yaz mevsimine denk gelmesi, yüksek sıcaklıklar, hâliyle insanları bunaltabiliyor. Ama bu durum on bir ayın sultanını Ramazan’ın yaşanabilmesinin önünde engel teşkîl etmiyor.

Ramazan ayı münasebetiyle gazeteler tam sayfa ekler veriyor. Televizyonlarda bu aya özel programlar, dizi ve sinema filmleri yer alıyor.

Ramazan ayının manevi faziletlerinin yanında sosyal hayata yansıyan bir yönü olduğu inkâr edilemez. Bunu sadece beraber yapılan iftarlara, kılınan teravih namazlarına indirgemek hata olur. Zaten son yıllarda yaşanan yozlaşma bu değerlere biraz darbe indirmiş gibi gözüküyor. Umudumuz bu tür değerlerin tamamen yok olup gitmesinin önüne geçilmesidir.

Ramazan ayının sosyal hayattaki izlerinden birisi de Karagöz oyunlarıdır. Asırlara tanıklık eden bu oyun Ramazan ayının vazgeçilmez eğlencesidir.

Seyirlik Halk Oyunlarından biri olan Karagöz oyunları özellikle iftar saatinden sonra halkı bir arada tutuyor ve eğlenceli vakit geçirmesini sağlıyordu. Musiki şölenlerinin düzenlendiği, geleneksel lezzetlerin görücüye çıktığı bu saatlerde Karagöz oyunları da halka neşe saçıyordu. Asırlarca meydanlarda kurulan sahnelerde temsil edilen bu oyun artık televizyon kanallarından da izleyiciye sunuluyor.

Bu oyunun tarihsel seyri hakkında bilgi vermek de icab eder: Karagöz oyunun gelişimi hakkında birbirinden farklı görüşler mevcuttur. Bizans, Yahudi, Hindistan kaynaklı olduğu rivayet edilir. Lakin çoğu araştırmacının kabul ettiği görüş Karagöz oyunlarının Sultan Orhan zamanında ortaya çıktığıdır. Bu bilgilere göre Karagöz ve oyun arkadaşı Hacivat Sultan Orhan zamanında Bursa’da yaşamış olan inşaat işçileridir. Kendi aralarındaki nükteli konuşmalarla iş arkadaşlarını oyaladıkları ve inşaatın yapımını geciktirdikleri için Sultan’ın emriyle idam edilmişlerdir.

İdamları onlar için bir yok oluş değil; aksine var oluş sebebi olmuştur. Çünkü onların idam emrini veren Sultan bir süre sonra vicdan azabı çekmeye başlamış, bunun üzerine iki şahsın karton tasvirleri yapılarak Sultan’ın gönlü hoş edilmeye çalışılmıştır.

Bir süre aristokrat kalan oyun daha sonraki zamanlarda halk arasında rağbet görmeye başlamıştır. Böylece tasavvufî bir karakter taşıdığı söylenen oyun 17. Asırdan itibaren sosyal bir hiciv mahiyeti kazanmıştır.

Bu gelişmeye binaen halkla kaynaşan Karagöz oyunları günümüz itibarı ile bir gelenek halini almıştır. Burada oyunun çeşitli yönlerinin halk yaşantısı ile benzerlik göstermesidir. Halk, oyunu izlediği sıra oyunun karakterlerinde kendi şahsını bulmuştur. Örneklememiz gerekirse Karagöz’ün şahsı alt tabaka ile uyuşurken Hacivat daha yüksek tabakaya hitap etmiştir. Kayserili, Rum, Laz, Kürt, Arap, Kastamonulu vb. şahıslarla kozmopolit bir nitelik kazanmıştır.

Karagöz oyununun tarihçesini bu şekilde özetledik. Yaşadığımız zaman diliminde tüm maddi ve manevi değerler ucuzlarken bu tür gelenekleri korumak her aydının borcudur. Özellikle Ramazan ayında geniş bir halk kitlesini bir arada tutan bu tür seyirlik gösteriler kültürel mirasımızdır. Belirttiğimiz üzere Karagöz oyunun asırlardan beri temsil edilebilmesinin altında birçok özelliğinin halk ile benzeşmesi yatar.

Dünya üzerinde bütün değerlerin toz duman olduğu gidenlerin yerine köklü değerlerin yerini almadığı bu dönemde geleneksel değerlerin korunup, gözetilmesi hayatî bir önem arz etmektedir. Son yıllarda büyüklerimizin sık sık tekrarladığı nerde o eski Ramazanlar! sözünü ileriki zamanlarda nerde o eski… şeklinde telaffuz edilmemesi için geleneksel değerlere sahip çıkılması, öksüz bırakılmasının önüne geçilmesi gerekir.


M. Sait Aktaş'ın Yazısı.