Şefika Ayar

Müslüman Hastanın Modern Tıpla İmtihanı

Bilmem katılır mısınız, modern tıbba pek güvenmiyoruz. Bize “sentetik” geliyor. Modern tıbbın (bu modern kelimesini de hiç sevmiyorum ama hep bu şekilde kullanılıyor diye böyle kullandım) bir şeyleri eksik bıraktığından, bizi her yönümüzle ele almadığından eminiz.

Aslında kimsenin modern tıbbın ortaya koyduğu temel bilgilerle bir problemi yok. Yani fizyoloji, biyokimya, genetik vs. bilimlerinin keşfettiği hakikatleri bilakis benimsiyoruz ve diyoruz ki “evet öyledir, bütün bunlar Halık’ın (cc) yaratma sanatını gösteriyor.”

Fakat bu batı tıbbının tedavi diye ortaya koydukları ilaçları ve metotları o kadar kolay hazmedemiyoruz. Maddeci bir anlayışla düşünen batı bilimi bizi tam anlamıyla tedavi edemez diyoruz. Haklıyız da. Şifa bizim için sadece biyolojik işlerin yoluna girmesi değil, içinde farklı bir anlam daha barındırıyor. “İlahi” bir anlam… Şifa, Şafi olan Allah’ın takdiridir. Tedavi diye uyguladığımız şeyler ise birer vesiledir. İşte sıkıntı burada. Maddeci olan, keşfettiği bilimi adeta ilah edinmiş batı tıbbına bu vesileliği uygun göremiyoruz. Şifalı olduğunu duyduğumuz bir bitkiye daha çok ümit bağlıyoruz çünkü o bize daha çok Allah tarafından gönderilmiş gibi geliyor.

Hikmet… Yitik malımız. Onu bir türlü sahiplenemedik. Kendimiz harmanlayıp, kendimiz şekil verip kendi tedavilerimizi oluşturamadık. Sadece bir yıllık bir hastane tecrübem var, ama bu bir yıl sonucunda çıkardığım şu: kendimi dışımızda birilerinin ortaya koyduğu protokolleri uygulayan bir temsilci gibi hissediyorum. İçinde kendi kültürümden bir şeyler yok. Sahiplenemedim…

“Tıbb-ı Nebevi”

Anlaşılan o ki arayış içindeyiz. Elhamdülillah böyle adımlar atılıyor. Tıbb-ı Nebevi kongresinden edindiğim, dinlediğim tüm konuşmalardan süzerek çıkardığım en genel bilgi “tıbb-ı nebevi” kavramı üzerine. Bu kavramdan herkesin anladığı farklı. Mesela çoğu zaman Müslüman alimlerin tababet bilgisi-anlayışı (en bariz örneği İbn-i Sina olmak üzere) da bu kavramın içinde kullanılıyor.

Gerçek şu ki tarihte bir çok alim “et-Tıbbun Nebevi” adında kitap yazmış. Peygamberimizin sas. tıp ile ilgili hadislerini ele almışlar, bunu yaparken de kendi zamanlarındaki tıp bilgisini kullanarak hadisleri mevcut bilimsel bilgiler ışığında açıklamışlar. Yine hadisleri temel alarak bazı tedaviler, reçeteler ortaya koymuşlar. Nebevi tıbbı araştırmak için başvurduğumuz bu kıymetli eserleri incelerken, “nebevi” olan öz ile zamanın ilmiyle zenginleştirilmiş bilgileri fark etmek gerekiyor. Çünkü gerçekten tamamını gerçek hakikat ve tartışılamaz kabul etmek bizi sıkıntıya sokar.

Anlaşılsın diye örnek: İbn-i Sina da dahil olmak üzere eski çağların İslam alimleri, insanda dengeyi sağlayan dört sıvı olduğunu kabul ediyorlardı: kan, balgam, safra, sevda. Bunlardan birisi bozulur ya da diğerlerine galebe çalarsa hastalık meydana gelir diye düşünülüyordu. Yine hastalıkları sıcak ve soğuk hastalıklar olmak üzere ikiye ayırıyorlar, tedaviyi de buna göre düzenliyorlardı. Eski tabipler hadisleri de tabiri caizse bu fizyoloji ve patoloji bilgileri ışığında incelemişler.

“Tıbb-ı Nebevi” kavramı meselesi böyle… Bize düşen imanlı ve insaflı doktorlar olup, tıp ile ilgili hadisleri, hem hadis alimlerine sorarak, hem eski kitapları inceleyip onları iyice anlayarak, hem de şu zamanda sahip olduğumuz bilgi birikimini kullanarak bu kadim bilgileri nostalji olmaktan çıkarıp günümüzde kullanılabilir hale getirmek.

Kongrede şöyle bir şey de gördüm: Efendimiz aleyhiselamın tıp ile ilgili hadisleri sunumlarda geçtikçe hemen -doğal olarak- bunu nasıl uygulayacağımızın derdine düştüm. Fakat hadisten hüküm çıkarmak konusunda avam olduğum için gayet aciz kaldım. Yine anlaşılsın diye basit bir örnek: Peygamberimiz aleyhiselamın ishal olan birinin bal şerbeti içmesini önerdiği bir rivayet var. Ve de sahihliği konusunda rahatız. Şimdi buradan genel bir hüküm çıkarılabilir mi` Bal o kişinin hastalığına özel bir tedavi miydi yoksa tüm ishal durumları için geçerli mi` Çünkü ishal yapan milyon sebep var… Aslında gerçekten basit bir örnek verdim. Çok şaibeli konular da var. Açıkçası, hadislere izah lazım.

Netice-i Meram

Efendim, bir zamanlar Rabbimizin lütfuyla edindiğimiz, Efendimizin sas. işaretleriyle yöneldiğimiz, kendi birikimimizi, kendi kelimelerimizi kullanarak tabir ettiğimiz ilmi bir kenara bırakıp, tanımadığımız başka bir deryaya balıklama atlamışız. Sonuç ortada. Halbuki kendi alt yapımıza sahip olabilsek, geri de kalmış olsak ‘hikmet bizim malımız’ deyip, günümüz bilimini de yavaş yavaş sindirir, hazmeder, ona yetişir ve de artık kendimiz yönlendirir hale getiririz.

Böyle diyerek kendimce çok “ideal” bir şey tarif ettim. Ama ondan da önce biz doktorlar bir iman tazelemeliyiz. Kaçımız günlük pratiği içinde şifa Allah’tan, ben ve yazdığım bu ilaçlar birer vesile diye düşünebiliyoruz` Ah, ah… Belki hemen şu “ideal” düzene geçemeyeceğiz. Ama en azından halen yapmakta olduğumuz şeyleri yapmaya devam ederken de niyetimizi salihleştirmemiz lazım.


Genç Bilim'ın Yazısı.