İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden Prof. Dr. Zekeriya Güler’e bu ay şu soruyu sorduk: “Gençlerinizin en hayırlısı yaşlılarınıza benzeyenler, yaşlılarınızın en kötüsü de gençlerinize benzeyenlerdir” hadisi nasıl anlaşılmalıdır?

Hadisin “Gençlerinizin en hayırlısı yaşlılarınıza benzeyenlerdir” cümlesi, hadis, fıkıh ve tasavvuf âlimi Münâvî (v. 1031/1622) tarafından özetle şöyle açıklanır: “Burada sûreten ve şeklen değil, sîreten ve ruhen benzeme kastedilir. Böylelikle genç insanda ilmin vakarı, hilmin sekineti ve takvanın nezaheti ağır basar, çocuksu münasebetlerden, acelecilikten, kötü ahlak, gayr-i meşru oyun ve eğlencelerden uzaklaşma görülür. Sonuç olarak da genç insan dünyada Allah’ın himayesine girer, Kıyâmet günü de Arş’ının gölgesi altında bulunur”.

Hadisin “Yaşlılarınızın en kötüsü de gençlerinize benzeyenlerdir” şeklindeki ikinci cümlesi ise yine Münâvî tarafından şöyle açıklanır: “Acelecilik, nefsanî-şehevî arzular karşısında sebat ve sabır zayıflığı, akıl ve irade eksikliği, sekinet kazandıran hilim ve engelleyici veradan mahrumiyet, hafif meşreplilik ve taşkınlık bakımından gençlere benzerler. Çünkü gençlikte -dilimizdeki delikanlı kelimesinin çağrıştırdığı üzere- bir tür delilik ve çılgınlık vardır. İmam Gazzâlî diyor ki: “Gençlerin yaşlılara benzetilmesiyle saçları beyazlatmak (veya rengini değiştirmek) değil, vakar ve ağırbaşlılık kastedilir. Zira bu hürmet görmek ve itibar kazanmak için yaşı büyük gösterme çabasına yönelik olduğundan mekruh sayılır”. Mâverdî de hadisten şu hükmü çıkarır: “İlim talebesi, ahlakî-beşerî münasebetlerde hocalarına uymalı ve bütün fiil ve davranışlarında onlara benzemelidir. Böyle yapmakla talebe, hocasının haline ülfet etmiş, o iklimde serpilmiş ve ona ters düşen ortamdan kaçınmış olur”2.

Demek oluyor ki, özellikle genç insana musallat olan şehevî duygu ve düşünce, onun aklını işlevsiz hale getirir ve manevî-ruhanî dünyasını altüst eder. İşte bundan dolayı Rahmet Peygamberi Efendimiz (s.a), Allah’a kulluk içinde serpilip büyüyen ve nezih bir hayat süren genç ile cemal ve mevki sahibi bir kadının gayr-i meşru teklifini “Ben Allah’tan korkarım!” diyerek reddeden adamı “yedi özel insan”3 arasında sayarak onları mutlu sonla müjdeler.

Gençlik (şebâb), çocukluk devresinin tamamlanıp ergenliğe geçişle birlikte başlayan ve genellikle 30 yaşlarına kadar devam eden yıllardır. Onu “gençliği kemaline ermiş” anlamında yetişkinlik ve olgunluk (kehl) dönemi izler. Kırk yaş (erbaîn) ise sinn-i kemâl itibar olunur. Bilahare artık peyderpey yaşlılık (şeyhûha) dönemi geliyor demektir. “Keşke gençlik bir gün tekrar gelse de ihtiyarlığın ne yaptığını ona söylesem!” diyen yaşlı şâir, gençlik gibi artık yeniden kavuşulması muhal olan bir imkâna duyduğu hasreti dile getirir.

Mâverdî’nin (v. 450/1058) işaret ettiği üzere, ilim ve salah sahibi şahsiyetlerin örnek alınması, davranış gelişiminde önemli bir yöntemdir. Müşahhas bir örnek, mücerret sözlerden daha etkilidir. Derler ki: “Lisan-i hâl, lisan-ı kâlden entaktır”, yani hareketlerimiz, sözlerimizden daha fazla tesir eder.

Netice itibariyle, hangi yaşta olursa olsun insan, itidal çizgisini aşmamalıdır. İtidal çizgisi, insanın duygu, düşünce, hareket ve davranışlarındaki denge demektir. Karaktere dönüşüp refleks haline gelmesiyle birlikte bu denge fazilet adını alır. İtidal çizgisinden sapmak ifrat veya tefrit kabul edilir. Fazlalık ve lüzumsuzluk yönündeki sapma ifrat, eksiklik ve ihmalkârlık yönündeki sapma ise tefrit diye bilinir. “Ve âhıru da’vânâ eni’l-hamdü lillâhi rabbi’l-âlemîn”


1- Ebû Ya’lâ, Müsned, XIII, 467; Taberânî, el-Mu’cemü’l-evsat, VI, 94, hadis no: 5904. Heysemî, Ebû Ya’lâ ve Taberânî’nin Vâsile b. el-Eska’ rivayeti için “senedinde tanımadığım râviler var” der. Keza, Heysemî, el-Bezzâr ve Taberânî’nin Enes b. Mâlik rivayeti üzerine “senedlerindeki el-Hasen b. Ebî Ca’fer zayıf bir râvidir” der. Aynı şekilde hadisin İbn Mes’ûd tarîki üzerine değerlendirme yapan el-Irâkî, “İsnâdı zayıftır” der. İbnü’l-Cevzî de “sahih olmayan bir hadistir” ifadesini kullanır (bkz. Münâvî, Feydu’l-kadîr şerhu’l-Câmiı’s-sağîr min ehâdîsi’l-beşîr en-nezîr, III, 649; Muhammed Nâsıruddîn el-Elbânî, “Hâsıl-ı kelâm, bu hadis zayıftır. Zira gördüğün gibi tarikleri çok zayıftır. İçlerinde en iyisi Enes tarikidir; şayet onun gibi onu zayıf kılan başka bir şâhit daha olsaydı hadisin hasen mertebesine yükseldiğini söylerdim”. Fakat Münâvî, et-Teysîr bi Şerhı’l-Câmiı’s-sağîr’inde şöyle der: “İsnadı zayıf olan bu tariklerin birden fazla olması, hadisin sübutunu takviye eder (). Kaldı ki, rivâyet tekniği açısından zayıf olan bir hadis, mevzû (asılsız, uydurma) demek değildir. Terğîb-terhîb, âdâp ve fezâil konularında onunla amel edilir. Ancak mevzû rivâyetler karşısında çok dikkatli olunmalıdır. Bu sebeple bahse konu olan hadis, yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda bireysel ve toplumsal hayatta nazar-ı itibara alınmalıdır.

2- Münâvî, Feydu’l-kadîr şerhu’l-Câmiı’s-sağîr min ehâdîsi’l-beşîr en-nezîr, III, 649.

3- Buhârî, Ezân 36; Müslim, Zekât 91.


Cantürk Genç'ın Yazısı.