Hayat Tarzınızı Sosyal Medya Belirlemesin!
Son yıllarda yaşananlar gösteriyor ki, insan hayatı sanal dünyaya doğru kayıyor. Ceplerimizdeki internet bizleri dünyaya bağlıyor. Artık toplantılar, etkinlikler, örgütlenmeler, ve benzeri birçok sosyal hayattan eylemler sanal dünyada gerçekleşiyor. Sosyal Meydan’dan Sosyal Medya’ya doğru bir akış söz konusu.
Şüphesiz bu akış bizlere yeni bir hayat tarzını sunuyor. Bu hayat tarzı ise her mecranın kendine özel. Sosyal Medya’da bulunan üç dev için tecrübelerime dayanarak gözlemlerim şu şekilde:
Instagram her ne kadar fotoğraf çekme eylemini en basite indirgemiş olsa da, fotoğrafın ötesine geçmiş durumda. Artık insanlar teşhirin zirvesine ulaştı. Özellikle selfie akımıyla birlikte kişisel mahremiyet yerlerde sürünür oldu. Yediğimiz, içtiğimiz, giydiğimiz, gezdiğimiz, gördüğümüz ne varsa hepsi ifşa ediliyor. Anı yaşamak bitti, anı fotoğraflamak kaldı. Bu durum bizleri körleştiriyor. Artık çevremizde olup bitenlerden bihaberiz. Sadece kare içine sığanları görüyoruz. Algıda seçicilik sonucu, gördüğümüz instagram karesinden ibaret. Bu fıtratımıza ters. Kendimizi küçük bir kareye hapsetmeyelim.
Twitter ise şüphesiz ki karakterlere sığmaktan ibaret. Sözü en kısa, manayı en derin tutmak güzeldir elbette, fakat Twitter’da bu mümkün olmuyor. İnsanlar her şeyi anlık, kısacık sürdürüp geçiyor. Bu mecranın kullanıcıları hayatına hız üstüne hız katıyor. O kadar hızlı ki, üç satır paragraf yazı okumaya vakit yoktur burada. Kısa, özlü sözler gelip geçerler. Bir söz bir bakarsınız Mevlana’ya, bir bakarsınız Yunus Emre’ye atfedilir. Karakterlere sığacak kadar değildir insanın zihin dünyası. Söze kelepçe vurmadan, hissederek yaşamak lazım.
Facebook ise belki de yerlileşen tek mecra olabilir. Çünkü anne-baba ve akrabalarımızı diğer sosyal medya sitelerinde değil de genellikle Facebook’ta görürüz. Uzun uzun makaleler, hikayeler, fotoğraflar, etkinlikler… Facebook kullanıcıları okumayı oldukça seviyor. Bir link gördüğünde tıklayıp okumaktan çekinmiyor. Daha ağır, daha yavaş ilerliyor burada sosyal hayat. Fakat bu ağırlık da beraberinde hayat tarzı ortaya koyuyor. Oturup saatlerce sayfalar arasında kaybolabiliyorsunuz. Çevrenizde olup bitenlerden bihaber kalabiliyorsunuz. Her şey kararında olunca iyidir.
Bülent Akyürek 2011 yılında dergimizde “Facebook ve Twitter Arasındaki Farklar” diye bir yazı yazmıştı. Bu yazıda geçen “Mısır Halk Hareketi örgütlenmesini Facebook’ta yaptı ama bir gün 28 Şubat yapılacak olursa ona Twitter hizmet edecektir.” cümlesi ise aynen güncelliğini korumaya devam ediyor.
Velhasıl, Sosyal Medya hepimize yeni hayat tarzları sunuyor. Hızlı veya yavaş farketmez, bir akışın içine sokuyor hepimizi. Biz bu akıntıya kapılıp savrulacak mıyız, yoksa akıntıya karşı koyarak mı duracağız? Mesele budur.
Muhammed Murat Tutar'ın Yazısı.