Biz de Bir Şeyler Çızıktıramaz mıyız?
Zeynep Duman
Niye bizim gibi dertli insanların çocuklarına izletebilecekleri kaliteli animasyonlar, çizgi filmler hazırlanmıyor? O kadar muhtacız ki buna. Batı, trilyonlarını yatırırken çizgi film piyasasına, bizim zenginlerimiz niye bu kadar güvensiz? Bilseler, paralarını yatırsalar, yetenekli insanlarla anlaşsalar ve en önemlisi özenseler, emek verseler hem kendileri kâr edecekler, hem milyonlarca annenin duasını alacaklar.
ey bilgisayar başında oturan, bilgisayar kurdu olmakla övünen genç, sana sesleniyorum! Maddi durumu hayli yerinde olan ve malını mülkünü camilere, okullara, Kur’an kurslarına infak eden hayırsever amca, teyze size sesleniyorum! Hepinize öyle bir teklifim var ki, çok fayda sağlayacak, çok. Bilgisayar başında kaybolmuş gencin annesi “ne olacak bu oğlanın hâli?” diye kendini yemekten kurtulup, “işte bunu benim oğulcuğum yaptı” diye keyifli keyifli dolaşacak; amcayla teyze de belki ömürlerinin en büyük hayrını yapmış olacaklar. Merak ettiniz biliyorum, ne olabilir ki bu iki zıt kutbu aynı noktada buluşturacak ideal, nasıl bir hayır cami yaptırmaktan daha büyük olabilir?
Sizi çok yormadan cevabı söyleyeyim: Çizgi film yapmak. Ne olur dinleyin, hemen “hadi canım sen de, bu muydu büyük hayır, boşuna beklemişim” demeyin, hemen açıklıyorum:
Dört yaşında bir kız çocuğunun annesi olarak söylüyorum bu gerçeği size. Bu zamanda çizgi film yapmak öyle bir hayır ki, Kur’an kurslarına, camilere, okullara, kreşlere bedel. Eğitmenler demiyor mu; bir çocuğa, yani minyatür insana, ne verirseniz 0-6 yaş arasında verirsiniz, diye. Demiyorlar mı; 0-6 yaş arası pastanın kekiyse, ondan sonrası kremasıdır, diye. Hatta bence insanın sevgisinin, nefretinin, dininin, diyanetinin, fikrinin, alışkanlıklarının toprağı 0-6 yaş arasında, temeli 6-14 yaş arasında gizli. Ben, o yaşlarda neyi sevmişsem, içime işlemiş; ideallerimin temelinde ve zaaflarımın temelinde hep o sevgi var. Neye alışmışsam bırakması zor oluyor, neye alışmamışsam kazanması zor oluyor.
Velhasıl 0-14 yaş arasında insanın en çok yaptığı şey nedir? Hele bu zamanın dört duvar arasına hapsolmuş çocuklarının en çok yaptığı şey? Çizgi film izlemek. Amma velakin çocuklarımız, maalesef gayrimüslimlerin yaptığı çizgi filmlere mahkum. Zihinleri hep o insanların bakış açısıyla, onların doğrularıyla doluyor. Bir çocuk en masum gibi görünen çizgi filmden bile rahatlıkla yanlış boyutlara ulaşabilen kız erkek ilişkilerini, içkiyi, tesettürsüz kıyafetleri ve gayrimüslim kültürünü öğreniveriyor. İşin garibi, bu çocukların etrafındaki herkes namaz kılıyor, oruç tutuyor, Kur’an okuyor, eve selam vererek giriyor, besmeleyle her işe başlıyor, fakat deli gibi sevdiği çizgi film karakteri veyahut etrafındakiler namaz kılmıyor, selam vermiyor, Kur’an nedir bilmiyor, anneleri başını örtmüyor. Nasıl bir ikilem bu? Size ufak bir örnek vereyim, o zaman durum daha iyi anlaşılır. Geçenlerde gittiğimiz lokantada kızım su dolu kadehi bana doğru kaldırıp, kadehlerimizi tokuşturmamızı istedi. Ben tabii şok oldum, kızım bunu nereden öğrenmişti? Sorduğumda bana “Mavili kedi böyle yapmıştı, biz de yapalım” demesin mi? Mavili kedi yani “Tom ve Jerry” çizgi filminin Tom’u. Evine içki girmek bir yana, içki satan marketten alışveriş yapmayan ben, donakaldım, gülsem mi ağlasam mı bilemedim. Kızıma kadeh kaldırmanın neden yanlış olduğunu açıklamak oldukça zor oldu tabii. Şimdi çok masum gördüğüm “Tom ve Jerry”yi bile izletemiyorum.
Halbuki ne kadar yetenekli gençler var Türkiye’de; üretken, zeki, avucunun içi gibi bilgisayar bilen. İsteseler en güzel animasyonları hazırlarlar, rekor kıran animasyonlar... Peki, niye bizim gibi dertli insanların çocuklarına izletebilecekleri kaliteli animasyonlar, çizgi filmler hazırlanmıyor? O kadar muhtacız ki buna. Batı, trilyonlarını yatırırken çizgi film piyasasına, bizim zenginlerimiz niye bu kadar güvensiz? Bilseler, paralarını yatırsalar, yetenekli insanlarla anlaşsalar ve en önemlisi özenseler, emek verseler hem kendileri kâr edecekler, hem milyonlarca annenin duasını alacaklar. Yapsınlar, vallahi sinemasına da gideriz, CD’sini de alırız. Yeter ki bizi yani anneleri, hatt a kendi torunlarının annelerini boynu bükük bırakmasınlar.
Bakıyorum bir animasyon filminin sonundaki yapım ekibinin isimlerine; en az kırk elli isim okuyorum. Rengiyle biri ayrı ilgilenmiş, müziğiyle biri ayrı ilgilenmiş, senaryosuyla biri ayrı… Seslendirenler dünyanın en ünlü isimleri… Çizgi film bu kadar boş bir işse bu insanlar ahmak mı? Biliyorlar, çocuklarımızı ne kadar etkilediğini, içten fethediyorlar kaleleri, geleceğimizi kontrol ediyorlar gizli gizli. Kazandıkları para da cabası.
Dinî şarkılar söyleyen bir çocuk korosu kuran sanatçı, katıldığı bir programda çıkaracağı CD’ye, kâr getirme ihtimali düşük diye kimsenin destek vermediğini, uzun bir süre destek aradığını, sonunda bin bir emekle CD’yi çıkardıklarında ise satış rekoru kırdığını söylemişti. O CD’den sonra dini çocuk şarkılarının ardı arkası kesilmedi, Allah, ilk çıkarandan razı olsun. Darısı, çizgi filmlerin başına...
Dinî çizgi film deyince; akıllara hemen, balık gibi ağzını açıp kapatarak konuşan, hareketsiz, donuk ve sadece dini şeylerden bahseden çizgi filmler gelmesin. Zaten, biz en çok bu mantıktan kaybediyoruz. Çocuklar, o çizgi filmleri izlemiyor inanın. O kadar renksiz, o kadar cansızlar ki. Ben bile, torununa namazı öğretecek olan dedeyi izlerken, artık öğretse de bitse, diyecek raddeye gelmiştim sıkıntıdan, çocuk ne yapsın?
Nasıl çizgi filmler yapılabilir peki? Mesela “Ben 10” çizgi filmine mukabil “Hüseyin Nur” olur, o da kötülerle dövüşür, çok da karizmadır, ama namazını geçirmez, çizgi filmde ezan okunur, bunlar çocuğun bilinçaltına gider. İslam, bunlara engel değildir. Bu metodu Hristiyan sineması çok iyi uyguluyor. Mesela, “Bugs Bunny” çok saçma, konusuz ama eğlenceli bir çizgi filmdir, kendini izletir. Bugs Bunny, kimseyi takmaz, bu da ilgi çeker. Ama çok görmüşümdür Amerikan bayrağı çıkınca Bugs Bunny’nin hemen saygı duruşuna geçtiğini. Bunu izleyen çocuğun bilinçaltına ne gider şimdi? “Vay be Bugs Bunny bile önemsiyorsa, var bu bayrakta bir şey…” Aynı hesap… İşte biz Müslümanlar da bu tekniği kullanabiliriz. Din dışı bir konu işlenir, ama öyle bir yerde dinî bilgi verilir ki; çocuğun bilinçaltına nakşoluverir. Türlü türlü konular işlenebilir bu metotla, çocuk dersin arasında boş vakit geçiriyorum zanneder, ama aslında en büyük dersi alıyordur. Bin bir kitapla, bin bir nasihatle öğretemediğini bir çizgi filmle öğretiverirsin. Tarihini, dilini, dinini öğretirsin. Temeli çizgi filmlerle atarsın, okullar, Kur’an kursları binayı çabucak çıkar.
İşte o yüzden diyorum ki gel hayırsever amca, tut şu bilgisayar tutkunu çocuğun elinden, yaptır animasyonları, o da kurtulsun, sen de kurtul, ümmet de kurtulsun. Ne olur duyun biz annelerin feryadını. Kurtarın yavrularımızı gayrimüslimlerin pençesinden. Artık içinde evrimin geçtiği “Buz Devri” yerine “Hak devri” istiyoruz, Batı’nın masallarının enjekte edildiği “Shrek” yerine “Tekgöz” istiyoruz. Çizgi film demek, çocuk demek; çocuk demek, gelecek demek; gelecek demek, biz demek. Bunu anlayana, daha fazla söze ne gerek.
GENÇ'ın Yazısı.