Mehmet Sadık

İnsanın tekâmülünde bir el veren, yol gösteren olmalı… Bunun bizim geleneğimizdeki tabiri, usta-çırak ilişkisidir. Ustanız ne kadar iyiyse, siz de o kadar hızlı gelişir, ilerlersiniz. Yolunuz ustanızın kabiliyeti ile doğru orantılı rahatlar, kısalır. Bu bağlamda, yazar olmak isteyen, yazı ile iştigal eden gençler için bir yol haritası olur ümidiyle Nuri Pakdil’in “Bir Yazarın Notları I” kitabından alıntıları derledik. Gençlerin yazarlığa giden uzun yollarında, birer mum ışığı olur ümidiyle…

Nuri Pakdil

Yazmak: uzun yürüyüşe başlamaktır.

İlkin değilse de, sonra sonra, anlıyorsunuz bir koşuda olduğunuzu; herşeyden önce, kendi kendinizle.

Tüm surları yıkarak, direnişinizi de sınadığınızı.

Yazar olunacaksa eğer, bunun da tek yolu vardı; bu yol da yazmaktı.

… küçük cümleler, birbirlerine ulana ulana uzun bir cümle olur.

Bir yazar da, hayatı boyunca, o uzun cümleyi yazmak için çırpınır. Onun, gece demeyip, gündüz demeyip, durmadan ötmesi de hep bundandır.

Yatağımın yanında kağıtla kalemi hiç eksik etmem.

Çağrısız konuklar gibi gelen sözcükler vardır. Ne ki, cümleler daha nazlıdır; daha bir kentsoyludur; karşılanmaları için, şöyle ya da böyle, bir tören gerekir. Yazarın da görevi, bu törenlerin kurallarına titizlikle uymaktır: kağıtla kalem, yatağımızın yanında, hep ayakta, hazır beklemelidir.

Şu da var; gece gelen cümleler albastılıdır: mahmurdur. Bunları, hiç örselemeden sabaha değin korumalı, uyanır uyanmaz da, hiç vakit yitirmeden, -bulabilirseniz- güneşe çıkarmalıdır. Güneşi bulamazsanız –belki, birgün hiç bulamayacağız-, bu tüylü, çok civcivli konuğu ya sobada ya da kaloriferde, uzun süre, dinlendirmelidir.

Özellikle, çok okuduğum geceler, böylesi konuklarım çok olur benim + işe yaramayanlarını da –uzatınız kulağınızı da, usulca söyleyeyim- acımam; sepetlerim.

Öteyandan, özleminizi çok, ama çok yoğunlaştırmışsanız, kimilerinin sesleri de, kapıyı açarak, tıpış tıpış, odanızdan içeri giriverir: işte, burada, kesinlikle, gözlerinizi açmalısınız + ışığınızı da hemen söndürmelisiniz.

Çünkü, artık, o ânda, bir ışık yanmaktadır: o da, kalbinizde.

Bir yazar, ancak, yazarak girebilecektir insanlığa: insan için savaşa + ışığa.

Dinlendirilmiş toprağa benziyor yazılmamış kağıt: hangi tohum düşecek buraya? Bir kez daha sürmeli miyim toprağı? Sonra, yine bekletmeli miyim? Tarlasında yalnız başına uğraşıp duran bir çiftçi: yazar da, buna benzemiyor mu biraz? Birkaç gün sonra, güzel bir yağmur yağsa, diye geçiriyor içinden çiftçi. Bu yazı, başka bir yazıyı doğursa, diyor yazar; başka bir yazı da, daha bir başkasını.

İyi balık avlayan gibidir iyi yazar da!

Akşam, tavada, güzelce kızart bunları.

Yazar, direnmede iyice pişmedi mi, balık avına çıkmamalıdır; açmalı kitabını, saatlerce değil, günlerce okumalıdır + sözgelimi, Kızıl ile Kara’yı bir defa daha okuyabilmelidir.


GENÇ'ın Yazısı.