Asım Fevzi Durmaz

Geçenlerde okuduğum bir yazı, adından da hareketle bir devrimin en büyük amacının eskiye dair her şeyi devirmek, devrimin her getirdiğinin iyi olduğunu kabul ettirmek ve her iyinin devrime ait olduğunun propagandasını yapmak olduğundan bahsediyordu.

Rönesans devrimi, Fransız İhtilali, Meşrutiyetin ilanı, Sovyet Devrimi, Nazi Almanyası... Gerçekten de her büyük değişim eskiye saldırmayı adeta bir varlık mücadelesi gibi görmüştü. Hatta güçlenmek için adeta eskiye olan nefretinden besleniyordu. Bu gerçek 1923 ile birlikte değişen rejmimiz ve kurucuları için hiçbir farklılık arz etmiyordu. Yeni kurulmuş olan rejmin benimsediği ideoloji de benzer bir hareket ile dini, tarihi, sosyal, kültürel zeminde eskiye dair ne varsa ortadan kaldırmaya veya içini boşaltmaya çalışmış ve kısmen de başarmıştı. Tabii ortaya koyduğu her iyinin de kendisine has olduğu propagandısını yaparak.

Tıpkı teknik ilerlemelerde olduğu gibi... Resmi ideolojiye göre Osmanlı her alanda olduğu gibi teknikte de hiçbir ilerleme sağlayamamış ve hatta bütün yeniliklere topyekün karşı çıkan, geri kalmış bir devlettir. Bilinçaltımıza işlendiği şekliyle teknik ilerlemeler, sanayi hareketleri Atatürk Türkiyesi ile birlikte başlamış ve sürekli gelişen, büyüyen bir ivmeye girmiştir.

Bu o kadar zihnimize yerleştirilmiş ki küçükken 1804 yılında İstanbul`da ve Londra`da şubeleri olan bir kağıt fabrikamız olduğunu öğrenince nasıl şaşırdığımı kelimelerle ifade edemem. Tabi zamanla işin aslının farklı olduğu, Sanayi Devriminden sonra üretilen buharlı makinalarla birlikte Türkiye`de sanayi hareketlerinin 1790`lara kadar uzandığı ve bunun bugüne kadar gelen bir süreç içerisinde ilerlediği gerçeğini benimsemem zor olmadı. Birçok girişim gerçekleşmiş, bu yatırımların bir kısmı bugüne kadar değişik formlarda varlığını korumuş, bir kısmı da başarısız olmuş, kurulduktan kısa bir süre sonra kapanmıştı.

Dikimhane-i Amire

Dikimhane-i Amire 1827 de II. Mahmut’un gerçekleştirdiği reformlar çerçevesinde yeniçeri ordusunun yerine ihdas olunan Asâkir-i Mansûre ordusuna mensup askerlerinin üniforma, ayakkabı gibi eşyalarını imal etmek amacıyla kuruldu. Bugün Beykoz Kışlası olarak bildiğimiz mekanın bir bölümünü kullanan imarethanenin gerekli alet ve makineler Polonya`dan ithal ediliyordu.

İzmir Kâğıt Fabrikası

İzmir`in Halkapınar semtinde kurulan imarethane 1846 yılının sonlarına doğru üretime başlar. Kısa süreliğine de olsa kağıt ihtiyacını çalışan fabrikada Bryan-Donkin tipi buharlı makine kullanılmıştır. Devletin de teşvikiyle kurulan bu özel teşebbüs Avrupalı devletlerin entrikaları sonucu çeşitli sebeplerden dolayı iflas eder ve kapanır. Osmanlı döneminde kurulan son kâğıt fabrikası ise Beykoz Hamidiye kâğıt fabrikasıdır. Londra`da ve İstanbul`da şubeleri bulunan fabrika, çektiği maddi sıkıntılar sebebiyle birkaç el değiştirdi. 1912 yılında tekrar Hamidiye tarafından alınan şirket İngiliz işgal kuvvetleri tarafından dağıtıldı.

Beykoz Cam Fabrikası

Osmanlı Padişahı Sultan Abdülmecid, sanayi yatırımlarının hiç olmadığı bir alanda, cam ve cam işçiliği alanında olan eksikliği görmüş ve giderilmesi amacıyla Beykoz Cam Fabrikası`nı kurdurmuştur. Osmanlı zevkiyle yapılan camlar "Beykoz işi" ya da "İstanbul işi" diye anılırdı. Çeşm-i bülbül adıyla şöhret bulan bir sanat geleneği ortaya çıktı. Az da olsa ihracat yapmayı başarabilmişti.

Barut Fabrikası

1884`te A. Nobel`in nitrosellülozu nitrogliselinle dondurmayı bulmasından sonra dünya barut imalatında yeni bir noktaya girdi ve dumansız barut üretilmeye başlandı. Günü yakalamak amacıyla 1893`te de İstanbul`da bir dumansız barut imalathanesi kuruldu. Denemeler başarılı oldu, 1895`te Baruthane-i Amire kimyâhanesi bitişiğinde bir bina yapılmasına karar verildi. Çeşitli sebeplerden dolayı üretim bir türlü yeterli seviyeye ulaşamadı.

Çimento Fabrikası

Ülkemizde kurulan ilk çimento fabrikası 1911 yılında Memalik-i Osmaniyye`de Sun`i Çimento ve Hidrolik Kireç İmalına Mahsus Arslan Osmanlı Anonim Şirketi adıyla üretime başlamıştır. yıllık 20.000 ton kapasiteyle kurulan fabrika zamanla gelişmiş ve bugün de Arslan Çimento olarak faaliyetlerine devam etmektedir.

Yedikule İplik Fabrikası

1888 yılında, iki gayrimüslim müteşebbis tarafından kurulan iplik fabrikası, devletin sağladığı imkanlarla birlikte piyasaya parlak bir giriş yapmıştı. Düşük fiyatlı İngiliz mallarıyla rekabet edebilen fabrika Bulgaristan`da, Mısır`da, Hindistan`da, ABD`de önemli ihracat pazarları buldu.

Daha fazla bilgi ve örnek için alanda yapılmış akademik çalışmalara, yazılmış kitaplara bakılabilir. İto Yayınları`ndan çıkan Osmanlı Ticaret ve Sanayi Albümü ise görsellik açısından zengin ve genel bilgi ile yetinenler için güzel bir çalışma.

Toplu iğne dahi üretemediği , yeni Türkiye`ye sadece enkaz ve borç miras bıraktığı söylenen Osmanlı döneminde daha birçok sanayi hamlesi ve girişimi olmuş, bu kuruluşlar ya bizzat ya da bıraktıkları tecrübe ile hayatlarını devam ettirmişlerdir. Geçmişte yeni kurulan rejimi diri tutmak amacıyla söylenen bu haksız söylemler ise ne yazık ki günümüzde ideolojik karalamalarla, kelime oyunlarıyla, provakasyonlarla hâlâ taraftar bulmaya devam ediyor.


GENÇ'ın Yazısı.