Adem Özköse, hayatını ümmet-i muhammed’e adamış bir gazeteci. Onun gönlünün uzanmadığı coğrafya yok diyebiliriz. Bu dertle  yollara düşüyor, bu dertle nerede bir zulüm varsa onu hakkaniyetli bir şekilde insanlara anlatmak için didiniyor. Özköse, yaptığı  röportajları “Söz Direnişçilerde” isimli kitabında bir araya getirdi. Özköse ile “Söz Direnişçilerde”yi konuştuk.

ennete Otostop” isimli kitabınızdan sonra ikinci kitabınız olan “Söz Direnişçilerde” kitabevlerinin rafl arında yerini aldı. Yeni kitabınızı okuyucuya sunarken aslında neyi hedefl ediniz?

Savaş bölgelerinde muhabirlik yaparken dünyanın, tarihin en etkili dezanformatik kuşatmalarından biriyle karşı karşıya olduğunu gördüm. Mesela Afganistan’da ABD savaş uçaklarından atılan bombalarla öldürülen sivil köylüler haber  ajanslarına “Taliban militanları öldürüldü” şeklinde yansıtılıyordu. Günümüzde küresel güçler medyayı bir psikolojik harp aracı olarak kullanıyorlar. Savaş ve kriz bölgelerinden çıkan haberler mutlaka birilerinin filtresinden geçiyor. Dünyada hâkim olan küresel sisteme karşı koyanlara ise söz hakkı verilmiyor. Muhalifler, direnişçiler, devrimciler, ezilenler ancak tekelleşmiş kitle iletişim araçlarının izin verdiği kadar kendilerini anlatabiliyor, hatta çoğu zaman anlatamıyorlar. Bu kitapla biraz da bu medya kuşatmasını kırmaya çalıştım. Çünkü medya dünyayı kandırıyor.

Kitapta birçoğu Amerika’nın aradığı olmak üzere birçok direniş lideri var. Bu insanlara nasıl ulaştınız? İstihbarat örgütlerinin ulaşamadığı insanları bulmayı nasıl başarıyorsunuz?

Bir gazetecinin istedikten sonra herkesle görüşebileceğine inananlardanım. Gazeteci ısrarcı olmalı ve haber peşinde koşarken gazetecilik heyecanını, dünyaya doğruları duyurmanın azmini her daim canlı tutmalı. Zaten bu heyecan bitt iği andan itibaren de her  şey rutine biner ve ortaya bir şey çıkmaz. Kitaptaki direnişçilerle görüşmeler yaparken eski bir gazetecilik kuralı olan “röportaj  yapmak istediğin kişiye seni ulaştıracak doğru kişileri bul ve görüşme için ısrarlı ol” formülünü kullandım. Bu formül çoğu zaman  işe yaradı. Birçoğuyla hem röportaj yaptım, hem de düşünce ve psikolojilerini anlamaya çalıştım. Röportajlar esnasında direniş  liderlerinden tartıştıklarım bile oldu. Hatt a kimilerini sorularımla kızdırdım. 

Görüştüğünüz direniş liderleri arasında sizi en çok etkileyen kimdi?

Taliban’ın ünlü komutanı Molla Dadullah’tan etkilendiğimi söyleyebilirim. Amerika onu dünyanın en tehlikeli teröristlerinden biri  olarak ilan etmişti. Fakat onunla geçirdiğim saatler boyunca karşımda beyefendi ve merhametli bir insanın olduğunu hissettim. Son derece mütevazi bir hayatı olan Molla Dadullah bana sahabeleri hatırlatmıştı.

Savaş bölgelerinden en unutamadığınız hatıranız hangisidir?

Çocukların acı ve korku dolu bakışlarını unutamıyorum. Ayrıca savaş bölgelerinde karşılaştığım çocuk cesetleri de bazı zamanlar  gözümün önüne geliyor. Bombardıman esnasında savaş uçaklarından çıkan sesler de çok rahatsız edici ve unutulmazdır. Afganistan’da bir defasında 1 saatt en fazla bombardımanın altında kalmıştım. Çok feci, dayanılmaz bir bombardımandı. Bombardıman bittikten sonra bu denli feci bombardımanları her gün yaşayan çocukların durumlarını düşündüm. Kendi kendime, senin 1 saat dayanmakta zorluk çektiğin bombardımanları her gün yaşayan insanlar ne yapıyorlar diye sordum. İsrail’in Gazze’yi 22  gün boyunca bombaladığı saldırı sona erdikten bir gün sonra fotoğraf çekmek için Gazze sokaklarını gezmeye başlamıştım. Bir ara  gözlerim kumlar üzerinde neşeyle oynayan bir grup çocuğa takıldı. Çocuklara doğru yöneldim ve fotoğraf makinemi çantamdan  çıkardım.

Tam bu sırada 4-5 yaşlarındaki bir kız çocuğuyla göz göze geldik. Yüzü korkudan sapsarı kesilen çocuk hızlıca ayağa kalktı  ve “anne anne” diye bağırarak koşmaya başladı. Küçük kız koşarken iki kulağını da parmaklarıyla kapatmaya çalışıyordu ve öyle hızlı koşuyordu ki terlikleri ayağından fırladı. Fotoğraf makinemi çantamın içine sokmaya çalışırken küçük kız daracık sokakların  arasından koşarak kayboldu. Küçük kızın korku dolu bir sesle “anne anne” diye bağırması kulaklarımın içini öyle kapladı ki 5-10  saniye kadar olduğum yerde dondum kaldım. Küçük kız günlerce süren bombardımanın ve kurşun seslerinin etkisiyle fotoğraf  makinemi silah sanmıştı ve o berbat sesleri bir daha duymamak için kulaklarını kapamıştı. Dakikalar geçtikten sonra o küçük kız sokağın başında tekrar göründü. Ürkek bakışlarla yanıma doğru geldi. İsminin Hena olduğunu öğrendiğim küçük kızın korkmasına  neden olduğum için içimde vicdan azabı oluşmuştu. O küçük Gazzeli kızı hiç unutamıyorum.


Selim Tiryakiol'ın Yazısı.