Yeni Türkiye`ye Var mısınız?
Ömer Öztürk
“Bir kimseye kırk kere ‘deli’ dersen, deli olurmuş,” derlerse de inanmayınız. Kırk değil, dört yüz kere “deli” desen de, olmayacağı varsa olmaz.
Deli denmekle deli olunmayacağı gibi, Allah’ın her günü “Yeni Türkiye” denmekle de “Yeni Türkiye” olunmaz. Bunun hayata geçirilebilmesi, sahiden müteessir kılınabilmesi için ilk iş biz vatandaşlara, bilhassa henüz hayatın başındaki genç vatandaşlara düşmektedir.
Nasıl Bir Türkiye İstiyoruz?
Elbette yeni, sıfır kilometre bir Türkiye istiyoruz. Eski hatta köhne ve artık marazî hale gelmiş, kangrenleşmiş zaaflarından sıyrılmış, asırlardır kendisine önce yakıştırılmış, peşinden de yapıştırılmış “üçüncü dünya ülkesi” yaftasından kurtulmuş bir memleket istiyoruz.
Binaenaleyh/Madem Öyle:
Var mısınız?
Evvelâa…
Cumhurbaşkanının, adı üstünde, cumhurun yâni halkın başkanı olduğunun iyice idrâk edildiği, bundan hareketle, göreve gelen her başkanın, sanki Allah buyruğuymuş gibi, “Merhaba asker!”, “Nasılsınız denizciler?”, “İnşallah iyisinizdir hava-civacılar” demek zorunda kalmadığı, daha doğrusu demek zorunda bırakılmadığı bir “Yeni Türkiye”ye var mısınız?
Yayaların kırmızı ışıkta sabırla beklediği, şoförlerin hele ticarî vasıta şoförlerinin bugünkü hazin görüntünün tam aksi yansıması olarak, emniyet kemerlerini muntazaman taktığı bir “Yeni Türkiye”ye var mısınız?
“Temizlik İmandan Gelir” hadis-i şerifi Türk-İslâm Medeniyeti’nin temel şiarıdır ama maalesef günümüzde büyük çoğunluğumuz temizlikten bihaberizdir. İstisnasız bütün umumî tuvaletleri çok geçmeden batırmayı başarırız; tuvalet kâğıtlarını yerlere fırlatır, sifonu bile çekme zahmetine katlanmayız. Denize karpuz kabuğu dahil her çöpü atar, sonra da sıkılmadan “karpuz kabuğu denize düşünce” diye deyim türetiriz. “Temizlik İmandandır” hadis-i şerifinin gerçek mânâda kuvveden fiile geçirildiği bir “Yeni Türkiye”ye var mısınız?
Dinimizin en mühim umdelerinden biri de her ne olursa olsun israf etmeme, israfa yaklaşmama umdesidir. Ama bizler değil diğer zamanlarda, mübarek Ramazan Ayı’nda bile israf şampiyonluğunu kimseye bırakmayız. Ekmek israfında neredeyse dünya birincisiyiz. Abdest alırken, boşa akıttığımız suyun miktarını ne siz sorun ne ben söyleyeyim. Sokaklarımız yarısı içilip bırakılmış içecek şişelerinden, yenmeyip atılmış yiyecek kırıntılarından geçilmez. Türk-İslâm Medeniyeti’nin aslî şahsiyetine tamamıyla muvafık (uygun) surette, israfın sıfırlandırıldığı bir “Yeni Türkiye”ye varmısınız?
Üzülerek söylemeliyiz ki, dünyada Türk denince artık sigara tüttüren bir halk akla gelmektedir. Bu millî uyuşturucumuz ayrı ve etraflı bir yazı konusudur ama şimdilik şu kadarını ehemmiyetle arz etmeliyim ki, bir milletin depresyon seviyesi, öyle Beck Depresyon Ölçeği ile falan değil, en iyi yerlerdeki sigara izmaritlerinden anlaşılır. Durakta otobüs beklerken yerlere şöyle bir bakın. Sigara izmaritlerinden neredeyse bir tarla teşekkül etmiştir. Bunlar taşların arasına sıkışır. Çöpçüler bile yuvalarından çıkarıp temizleyemez, “illallah” derler. Bağımlı ve uyuşuk bir Türkiye değil, verimli ve uyanık bir “Yeni Türkiye”ye var mısınız?
Okumuyoruz; kitap okumuyoruz. Senelerdir çözülemeyen, iflâh-olmaz meselelerimizden birini de bu kültürel mesele teşkil etmektedir. 12 yıllık yazarım, artık kitabın kadim merkezi Cağaloğlu’na çıkmak içimdem gelmiyor. Çünkü ne zaman gitsem, hep kriz hep kriz. İnsanın ister istemez morali bozuluyor. Yayıncı krize girince, bu yazara da yansıyor. Daha olmuyor yayıncı yanında çalıştırdığı editöre, musahhihe yol veriyor. Bütün bunların sebebi okumamamız, kitap satın almamamız. Şu Cağaloğlu’nda neredeyse 150 yıldır yayıncılık faaliyetleri yürütülüyor ama hâlâ bu bölgede konumlanmış olan kitabevlerinde akşama kadar yüz kişi bile gelip kitap almaz. Batıda olsa böyle bir yer herhalde vızır vızır işler. Kıraathanelerin adı kıraathane (okumaevi). Ecdâdımız bu isim altında pek çok mekân açmış ama zamanla amaçtan uzaklaşılmış. Bu mekânlar, merhum dedemin deyimiyle “al kızı ver papazı” faaliyetlerinin yürütüldüğü mekânlar haline gelmiş. Bir ara her kahvehaneye ufak bir kitaplık kurma şartı getirildiydi ama okeye dönmekten beyni dönmüş muhteremlerin kitap okuyacağını söylemek fazla saf dillilik olur kanaatindeyim. Herşeye rağmen, okuyan, ömrünü ilim-irfan öğrenmeye vakfeden insanların ekseriyette olduğu bir “Yeni Türkiye”ye var mısınız?
Ve daha bunlar gibi, pek çok olumsuzluğumuzun giderildiği, nurlu ufuklara doğru yol alan, ışıl ışıl ışıldayan bir “Yeni Türkiye”ye var mısınız?
Sanki hep bir ağızdan, gür bir sesle “Varııız!..” diye haykırdığınızı işitir gibiyim.
GENÇ'ın Yazısı.