Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, 2013 yılının Temmuz ayında çarpıcı özeleştirilerde bulunmuş, din-gençlik ilişkileri bağlamında şöyle demişti: “Bizim cami içinde, hutbelerimizde, vaazlarımızda kullandığımız dil, bugünün gençlerini kuşatamıyor ve onların dilini anlayabilmek, onlarla iletişim kurabilmek için yeni bir dile ihtiyacımız var. Bu yeni dili bulmak için de büyük bir çaba içerisindeyiz. Bu hakikaten ciddi bir sorun. Zannetmeyin ki bu sadece Diyanet’in sorunu, bence bütün eğitimcilerin, tüm akademik dünyanın, üniversitelerin, her birimizin sorunu. Bizim yeni kuşakların dilini ve üslubunu anlamak, onlarla yeni bir iletişim kurabilmek, onlarla yeni bir dil oluşturmak için daha büyük çabalara gayretlere ihtiyacımız var diye düşünüyorum.” Kendisiyle gerçekleştirdiğimiz söyleşide, Sayın Görmez ile tam da bu konuyu konuştuk...

Sayın Başkanım, 2013 yılında Diyanet’in dili gençleri kuşatma noktasında yetersiz kalıyor, yeni bir dile ihtiyacımız var demiştiniz. Sizce bu nasıl olacak? Cami ve gençler arasında nasıl daha sıkı bir ilişki kurulacak?

Çok teşekkür ediyorum. Gerçekten aslında sadece Diyanet’in değil, çağımızda bütün Müslüman davetçilerin, İslam dininin rahmet mesajlarını, onun hikmet dilini topluma takdim etmekle mükellef olan bütün insanların yaşadığı çok önemli bir sorun bu.

Bu sorunun eş zamanlı iki sebebi var. Birincisi gerçekten bizim dilimiz eskidi. Yani dil derken ben sadece konuşmanın dilini kastetmiyorum; davranış dilimiz, gençlere muamelemiz, onlarla ilişkimiz... Bütün bunları kastediyorum. İlişki kurmak, iletişim kurmak, konuşmak, değer vermek vs. Bütün bu alanlarda gerilemeler oldu.

Eş zamanlı bir şey daha oldu. Bilgi devrimi iletişim devrimi derken gençler de kendilerini çok hızlı bir şekilde başka bir yerde buldular. Farklı bir iklimde… Farklı bir yere atladılar. Yani biz arkadan onlara yetişmeye çalışırken aramızda fersah fersah mesafeler varken, dünyada öyle değişimler oldu ki biz gençlere doğru hareket ederken, yüz adım atmamız gerekirken on adım, yirmi adım atabildik. Onlar bir yüz adım daha ileri gittiler. Böylece mesafe daha çok açıldı.

Aslında bu açıdan Kur’ân’ı Kerim’i yeniden okumak gerekiyor. Bu açıdan Hazreti Peygamber’in hayatını yeniden okumak gerekiyor. Bu açıdan Hazreti Peygamber’in ve peygamberlerin davranışlarını, peygamberlerin o yeryüzünün en bedevi toplumlarıyla bile nasıl iletişim kurduğunu, nasıl ilişkiler kurduğunu yeniden tahlil etmemiz, ele almamız gerekiyor. Çünkü günümüzde ilişkiler çok değişse bile ilkeler, prensipler yerinde duruyor, ölçüler belli.

Dolayısıyla bu noktada acizane kanaatim yapılacak çok önemli üç şey var. Bir tanesi tam da bu konu ile ilgilenecek olanlarla ilgili. Yani eğer camiyi merkeze alacak olursak, camide görev yapan ya da yapacak olan herkesin, her görevlinin, imam-hatip, vaiz, müftü, Diyanet İşleri Başkanı vs. Bu insanların gençlerle iletişim konusunda bir kurstan geçirilmeleri gerekiyor.

Sormak istediğim sorulardan biri de buydu efendim, yani imamlar için özellikle bir eğitim düşünülüyor mu?

Kesinlikle. İnşallah Ekim ayını tamamen bu konuya ayırdık. Cami ve gençlik teması işleyeceğiz. Gençlik camide buluşuyor diyeceğiz. Genç gel, geç kalma diyeceğiz. Ama bunun için ilk yapmamız gereken şey, mihraba geçen her arkadaşımızın gençlerle nasıl iletişim kurması gerektiği ile ilgili ciddi bir eğitimden geçirilmesidir. Bunu Türkiye’nin bütün illerinde, bütün ilçelerinde adeta bir seferberlik başlatarak, bu işin uzmanlarıyla imamları buluşturarak, gençlerle imamları buluşturarak gerçekleştirmeyi düşünüyoruz. Gençler nasıl imamlar istiyor sorusunun cevabı aranacak. Camilerde forumlar düzenlenecek ve bu forumlarda imam sadece oturacak ve soracak: “Nasıl bir imam istiyorsunuz?” Gençler isteklerini anlatacak, biz de o istekleri not alacağız. Ve gençlerin nasıl bir imam istediğini belirledikten sonra bunu müfredatlarımıza, programlarımıza, bütün hizmet içi eğitim kurslarımıza teşmil edeceğiz. Bu atılacak en önemli adımlardan bir tanesi.

İbadeti, Allah’a kulluğu, camiyi, Kur’ân’ı Kerim okumayı, bilgi edinmeyi, iyilik yapmayı, ahlaklı olmayı nasıl neşeli bir hale getiririz gençlik için, bunun derdinde olmalıyız.

İkincisi de cami cemaatinin de bu eğitimden geçmesi gerekiyor. Yani gencin kulağında küpe gördüğünde ne işin var senin burada demeyecek, kısa kollu tişört gördüğünde sıkıntı çıkarmayacak bir cemaat yetiştirmemiz gerekiyor. Peygamber Efendimiz’in ideal insanı tarif ederken kullandığı bir ifade var: “Kalbi camiye asılı olan kişi!” Gencin kalbini camiye bağlamak için imamın ve cami müdavimlerinin gençlerle doğru bir iletişim kurmasını sağlamamız gerekiyor.

Yine Peygamberimiz başka bir hadis-i şerifinde “neşeyi Rabb’ine ibadette bulan gençlik”ten bahsediyor. Şimdi gençliğin neşeyi nerelerde bulduğunu hepimiz biliyoruz. Ve bunların gençlere aslında neşe getirmediğini, onları perişan ettiğini de biliyoruz.

Öyleyse ibadeti, Allah’a kulluğu, camiyi, Kur’ân’ı Kerim okumayı, bilgi edinmeyi, iyilik yapmayı, ahlaklı olmayı nasıl neşeli bir hale getiririz gençlik için, bunun derdinde olmalıyız. Bunlar bir huzura dönüşmezse gençlerde, neşeye dönüşmezse, gençler neşeyi başka bir yerde ararlar.

Neşe derken vur patlasın çal oynasın manasını kastetmiyorum. Çünkü neşeyi orada arıyorlar. Ama o neşe değil. Neşe size neşv ü nema kazandıran, sizi geliştiren, sizi yücelten, sizi Allah’la buluşturan, sizi maneviyata götüren şeylerdir. Aslında bu neşeyi gençlerle buluşturmak yahut gençleri bu ilahi neşeyle buluşturmak tam da söylediklerimize bağlı olarak olabilir.

Belki bir adım daha atmak gerekiyor. Bu konuda yayınlarımız da çok zayıf. Şimdi bizim hiçbir tefsirimiz gençlere hitap etmiyor, hiçbir kitabımız gençlere hitap etmiyor. Onlara hitap edebilecek bir yol bulmamız lazım.

Sizin derdiniz sevdirmek, kolaylaştırmak, nefret ettirip soğutmamak, gençlere uzanan “empati” yolunu daha da genişletmek, öyle değil mi?

Türkiye’de bazı tartışmalar yaşanırken ben bir ifade kullandım. Dedim ki: Gençlerin kılığına kıyafetine, küpesine hatta dövmesine karışmayın dedim. Türkiye’nin her tarafından bana ikazlar geldi. Yani sanki ben hangi dövmenin gençler için ne kadar zararlı olduğunu, daha sonra onları çıkarmak için uğraştıklarında kendi bedenlerine ne kadar işkence ettiklerini bilmiyormuşum gibi, dövme nasıl yapılır konusunda bilgilendirmeden tutun da sen dövmeyi nasıl teşvik edersin şekline kadar uzanan eleştiriler geldi. Teşvik yoktu sözlerimde, ama bu gibi konular üzerinden gençliği ötekileştirmek ile kesinlikle bir yere varılamaz. Yeni bir ilişki kurarak, yeni bir dil bularak gençlere izah edebilirsiniz bu konuyu. Kaldı ki kılığı kıyafeti helal ölçüler içerisindeki hiç kimseye müdahale etmemek gerekiyor. Mühim olan orada gençlerin, zihin dünyasına hitap edebilmek onların kalbine girebilmek, o güzel kalpleriyle ilişki kurabilmek. Bunu geliştirmek varken, kılığından kıyafetinden şeklinden şemailinden işe başlamak ve gençlere bunun üzerinden bir şekil vermeye dizayn etmeye kalkışmak bugünün gençlerinin kabul edebileceği bir şey değil, kabul etmiyorlar...

Siz içten dışa doğru bir yöntemle yardımcı olabilirsiniz gençlere. Önce içine yerleştirecekseniz bir hakikatiniz varsa bir doğrunuz varsa içine yerleştireceksiniz. O kendi içinden dışına onu yansıtacak. İçe yerleştirmediğiniz bir şeyi siz dışına baskı yaparak yerleştirmeye çalışırsanız ona bir şey veremezseniz.


Süleyman Ragıp Yazıcılar'ın Yazısı.