Osmanlı`nın Son Sancağı
“İstanbul’dan geldiğimizi duyan Sancaklı amca birden gözyaşlarına boğuluyor. Bir taraftan gözyaşlarını siliyor diğer taraftan da İstanbul’a duyduğu sevgi ve özlemi ifade eden cümleler kurmaya çalışıyor. İşte o gözyaşları bana bir kez daha İstanbul’un Ümmet-i Muhammed için ne anlama geldiğini öğretiyor”
Yolların izini sürmek, yepyeni ülkelerin sınır kapılarından içeri girmek artık bir tutkuya dönüşmüştür seyyah için… Yol onun hayatında çok önemli bir yer teşkil eder. Hatta seyyah yola düşmeden, yolların izini sürmeden yapamaz hale gelmiştir. İçinde bir an önce gidilmesi, görülmesi gereken yeni şehirler vardır. Bundan dolayı yola düşmeden önce hayallere dalıp bu şehirlerde uzun bir tura çıkar seyyah. Şehir eğer hayallerinizi kapladıysa, uykularınızı kaçırdıysa işte o zaman hakkı verilerek gezilecek demektir. Ayrıca bir seyyah şehre kendini ne kadar çok verirse şehir de kendini seyyaha o kadar çok açar. Çünkü şehirler sevildiklerini, özlendiklerini, önem verildiklerini tıpkı insanlar gibi hissederler.
Sınır aslında sinirdir
Bu sefer Sancak yollarındayız. Bir grup arkadaşla önce İstanbul’dan Sırbistan’ın başkenti Belgrad’a uçuyoruz. Sırp polisi birkaç arkadaşımızı kısa süreliğine alıkoyuyor. Sınır bizim için tam bir sinire dönüşmeye başlarken arkadaşlarımız serbest bırakılıyor. Bardaktan boşanırcasına yağmurun yağdığı bir gecede ulaşıyoruz Belgrad’a… Sınır kapısından içeri girer girmez iki Sancaklı Müslüman uzun zamandır bizleri beklediklerini söyleyerek arabalarına buyur ediyorlar. Biz de arabalara dolup Sancak’a doğru yola çıkıyoruz. Ben arabanın penceresinden meraklı gözlerle etrafı seyre dalıyorum. Gece vakti olduğu için pek fazla bir şey göremesem de yol boyunca yemyeşil, ağaçlı bir yolda ilerlediğimizi fark ediyorum.
4.5 saatlik bir yolculuğun ardından artık Sancak’tayız. Yıllarca Osmanlı’ya sancaklık yaptıktan sonra 1878 yılındaki Berlin Anlaşması’yla bağımsız bir bölge olarak kabul edilen Sancak, Balkan Savaşları sonrası Sırbistan ve Karadağ tarafından ikiye bölünmüş. Sancak bugün 6 şehri Sırbistan, 7 şehri ise Karadağ’da kalan iki ayrı bölgeden oluşuyor. Bosna, Arnavutluk ve Kosova’ya komşu olan Sancak bölgesi, stratejik konumu nedeniyle tarih boyunca hep önemli bir kavşak noktası olarak kabul edilmiş. Hatta Sancak NATO raporlarında dünyanın en hassas 16 bölgesinden biri olarak kabul ediliyor.
Bir Anadolu Şehri Novi Pazar
Sancak bölgesinin toplam nüfusu 500 bin… Bu nüfusun 300 bini Sırbistan tarafında yaşıyorken 200 bini ise Karadağ’da yaşıyor. Nüfusun yüzde 60’dan fazlasını Müslümanlar oluşturuyor. Sancağın en önemli şehri ise Novi Pazar... Biz de Sancak’ı Türkçesi Yeni Pazar anlamına gelen Novi Pazar’dan gezmeye başlıyoruz. Novi Pazar, bizim şehirlerimizin Balkanlardaki bir iz düşümü gibi… Türkiye’den geldiğimiz anlaşılınca yan masadakilerin çay paralarını ödedikleri kahvehaneler, şimdilik kuaför salonlarına dönüşmemiş berberler, el yakan kuruyemişlerin satıldığı kuruyemiş dükkânları bize son derece tanıdık geliyor.
14. Yüzyıl’ın ikinci yarısında aynı zamanda Saraybosna’nın kurucusu olan İsa Bey tarafından kurulan Novi Pazar, bir zamanlar Balkanların en ünlü şehirlerinden biriymiş. İsa Bey’in inşa ettirdiği hamam ve medrese ile 16. Yüzyıl’dan kalma Emir Ağa Konağı şehre damgasını vuran tarihi eserlerden… Novi Pazar’ın tam ortasından ise ünlü Raşka Nehri geçiyor. Yüzyıllardır akmaya devam eden Raşka Nehri şehre bambaşka bir canlılık katıyor.
Camilerle Bereketlenen Şehir
Novi Pazar’ı adımlarken şehrin dört bir yanının camilerle dolu olduğunu fark ediyoruz. Hatta Sancak’ta ezan okunmaya başladıysa ve siz şehrin herhangi bir yerindeyseniz farza başlanılmadan cemaate yetişebiliyorsunuz. Çünkü yakınınızda mutlaka bir cami bulunuyor. Başta Altunalem, Leylekli ve Hayreddin Paşa camileri olmak üzere birçoğu 15. ve 16. Yüzyıl’dan kalma olan bu camiler Osmanlı’nın Balkanlar’da dipdiri yaşamaya devam ettiğinin birer nişanesi gibiler…
40’dan fazla tarihi caminin bulunduğu şehirde özellikle cuma günleri camiler dolup taşıyor. Sancaklılardan öğrendiğimize göre Türkiye, özellikle de Erdoğan en ufak bir sıkıntıyla karşı karşıya kaldığında bu camilerde günlerce toplu olarak dua ediliyormuş. Bunu duyunca arkasında Ümmet-i Muhammed’in, dua ordularının bulunduğu bir ülkenin vatandaşı olmaktan bir kez daha gurur duydum.
Siyaset mi Zor Yoksa Boks mu?
Komünizm döneminde etkin bir örgütlenme hakkına sahip olamayan Sancaklı Müslümanlar Yugoslavya’nın dağılıp komünizmin çökmesiyle birlikte örgütlenmeye başlamışlar. Boşnak halkının efsanevi önderi Aliya İzzetbegoviç’in teşvikleriyle Aliya’nın Demokratik Eylem Partisi’nin bir şubesi de doksanlı yıllarda Sancak’ta açılmış. Kısa adı SDA olan Demokratik Eylem Partisi kısa zamanda bölgede örgütlenip Sancaklıların en önemli temsilcisi haline gelmiş. Biz de SDA’nın hem kurucusu hem de bugünkü lideri olan Süleyman Uglanin’i ziyaret ediyoruz. Aynı zamanda eski bir boksör olan Uglanin’e “siyaset mi zor yoksa boks mu?” diye soruyorum. Uglanin “Siyaset bokstan daha zor ve acımasız. Çünkü boksta belden aşağı vurduğunuzda hakem tarafından cezalandırılıyorsunuz. Fakat siyasette bel altı vuranlar, oyunu kuralına göre oynamayanlar daha çok ödüllendiriliyor” diyor. 1 saati aşkın süren sohbetimizden aklımda en çok Uglanin’in boks ve siyaseti karşılaştırdığı bu enfes cümleler kalıyor.
Sancak Müftüsünü Ziyaret
Demokratik Eylem Partisi’nin Başkanı Süleyman Uglanin’le görüştükten sonra bu sefer de Sancak Müftüsü Muammer Zukoriç’i ziyaret ediyoruz. Sancak’ta İslami kültürün yeniden canlanmasında büyük katkısı olan Zukoriç, Sancak Müslümanlarının Belgrad yönetiminin kısıtlamalarıyla karşı karşıya olduklarını söylüyor. Müftü Zukoriç anayasaya aykırı olmasına rağmen Müslümanların diğer dinlerin mensuplarıyla eşit haklara sahip olmadıklarının altını çizip sözlerini şu şekilde sürdürüyor: “Hem Karadağ hem de Sırp yönetimi kamuoyu önünde Sancak Müslümanlarının bütün haklara sahip olmaları gerektiğini söylüyorlar. Fakat pratikte durum hiç de böyle değil. Örneğin Sırbistan’ın resmi kanununa göre bütün dinler ve dini merkezler eşittir. Fakat şu an Sırbistan Kilisesi bizden çok daha fazla haklara sahip. Bugün Ortadoks Kilisesi’ne verilen hakların çok azı bize veriliyor. Biz ülkedeki bütün dinler arasında eşitlikten yanayız. Tıpkı anayasa ve kanunda belirtildiği gibi…
Hemen hemen her evde Türk bayrağının bulunduğu, Türk kanallarının izlendiği Novi Pazar’da kendinizi adeta Anadolu’da bir eve misafir olmuş gibi hissediyorsunuz.
İstanbul İçin Akan Gözyaşları
Balkanlarda yaşayan Müslümanların Türkiye’den koparılması için her türlü yola başvurulsa da Balkan Müslümanlarının kalpleri hep Türkiye’ye bağlı kalmış. Hemen hemen her evde Türk bayrağının bulunduğu, Türk kanallarının izlendiği Novi Pazar’da kendinizi adeta Anadolu’da bir eve misafir olmuş gibi hissediyorsunuz. Osmanlı’dan kalma zerafet, nezaket ve incelik bütün canlılığıyla bugün de Balkan Müslümanlarının evlerinde yaşamaya devam ediyor.
Biz de Sancak’tan ayrılmadan önce Novi Pazar’da tanıştığımız Avdia isimli bir kardeşimizin evine akşam yemeği için misafir oluyoruz. Avdia bizi yaşlı babasıyla tanıştırırken babasına bizim İstanbul’dan geldiğimizi söylüyor. İstanbul’dan geldiğimizi duyan yaşlı adam birden gözyaşlarına boğuluyor. Bir taraftan gözyaşlarını siliyor diğer taraftan da İstanbul’a duyduğu sevgi ve özlemi ifade eden cümleler kurmaya çalışıyor. İşte o gözyaşları bana bir kez daha İstanbul’un Ümmet-i Muhammed için ne anlama geldiğini öğretti. İstanbul sadece bir şehir değil; aynı zamanda bir manadır… Âlem-i İslam’ın geleceği de yüzyıl önce çalınan, elimizden alınan İstanbul’un sahip olduğu bu manada gizlidir. Bunun için de önce şehrin surlarına mana bayraklarımızı dikecek olan Ulubatlı Hasanlara, genç İslam kahramanlarına ihtiyacımız var. İşte tam şu an bizi adeta deliye çevirmiş bu kutlu dava için tekbirlerle, salavatlarla, besmele ve hamdelelerle hiç durmadan duraksamadan, arkamıza bakmadan, bir an bile tereddüt etmeden ileri!
Adem Özköse'ın Yazısı.