Zevk alalım bu dünyadan, kam alalım ama zevki de kamı da tatlıdan, şeker, börekten, yemekten değil güzel bilgilerden, güzel işlerden, güzel ilişkilerden alalım. Yoksa küremiz ısınmaz sadece kalbimiz de kararır.

Avustralya’dan iki arkadaşımı ağırlıyorum. Birisi Hindu, birisi Hristiyan. İkisi de alanlarında önemli isimler, dünyanın her yerinde eğitim veren psikoterapistler. Ev sahibi olarak onları ağırlıyorum, yedirip içiriyorum. Yemek esnasında tatlı olarak ne isterler diye soruyorum. Bir tanesi yeteri kadar yediğini tatlı yemeyeceğini oldukça net bir şekilde söylüyor. Bu netlik karşısında ısrar edemiyorum. Diğeri burada kilo alacağım, tatlı yemeyeyim diyor. Otelin spor salonunda eritirsin, ye diye ısrar ediyorum. Tatlı yemeyeceğini net bir şekilde söyleyen arkadaşım bir süre bizi dinledikten sonra araya giriyor: “Ama bu doğru değil” diyor “aç olmadığın halde yiyip sonra yediğini vücudundan atmak için spor yapman doğru değil. Küresel ısınma da bundan oluyor. Senin yediğin üretilsin diye onlarca insan emek harcıyor, çok sayıda alet ve araç yakıt tüketiyor, dünyanın suları azalıyor ve sen ihtiyacın olmadığın halde onu tüketiyorsun. Sonra onu vücudundan atmak için spor yapıyorsun. Spor salonundaki aletler, o aletler yapılırken harcanan kaynaklar ve o aletler çalışırken harcanan enerji hep küresel ısınmaya sebep oluyor. Ayrıca çok yediğin için çok ürettiğin dışkın, dışkının temizlenmesi için harcanan su, temizlik maddesi vs. de hep küresel ısınmayı artırıyor. Küresel ısınma arttıkça da dünya iklimi tutarsız, yağmuru ayarsız, güneşi yararsız bir hale geliyor” diyerek düşüncesini temellendirdi.

Dedikleri doğruydu ama bana söylediklerinin de ötesinde düşünceleri çağrıştırdı. Bir insan ihtiyacı olmadığı halde yediği zaman sadece küresel ısınmaya sebep olmuyor, kalbî soğumaya da sebep oluyor. İhtiyacı olmadığı halde yiyen kişi yediğinin ağırlığıyla ne kadar rahat ve hızlı hareket edebilir? İyi ve doğru işler yapmak için ne kadar enerji bulabilir? Vücutta en çok enerji harcayan iki organımız beynimiz ve midemiz. Bunun yanında daha çok vaktini tuvalette geçiriyor. Daha çok vaktini uykuda geçiriyor. Daha çok vaktini yediklerini eritmek için bir şeyler yaparak geçiriyor. Daha çok hasta oluyor.

Midemize çok yüklendiğimizde sindirim için normalden daha fazla enerji harcıyor ve bu harcadığı enerji yüzünden beyin ihtiyacı olan enerjiyi vücutta bulamıyor. Yani midesine yüklenen kişinin kafası da çalışmıyor. Kalp ne kadar etkileniyor net olarak bilmiyoruz ama büyüklerin hep söylediği çok yemenin kalbi kararttığıdır. Yani sadece beyin yavaşlamıyor, kalp de kararıyor.

Halbuki ihtiyacı kadar yese, ihtiyacından fazlasını yemese beyni düşünmek için, vücudu iyilik yapmak için, kalbi aydınlanmak için daha fazla imkan bulacak. Düşünelim bunun üzerine, dikkat edelim kendimize. Her şeyimizle emanetiz bu dünyada. Kendimizi kendimize emanet etmiş Rabbimiz. Emanete ihanet olmaz. Ne beynimize, ne bedenimize, ne kalbimize ihanet edelim. Bir araya geldiğimizde birbirimize ikram edelim ama ikramımız şekerli tatlılar olmasın, şeker gibi sözler, tatlı gibi bilgiler, tecrübeler, haller, dualar olsun. Zevk alalım bu dünyadan, kam alalım ama zevki de kamı da tatlıdan, şeker, börekten, yemekten değil güzel bilgilerden, güzel işlerden, güzel ilişkilerden alalım. Yoksa küremiz ısınmaz sadece kalbimiz de kararır.


Mehmet Dinç'ın Yazısı.