Bilgehan Eren

Bu kitap, birçoklarının sus pus olup bir köşeye saklandığı bir dönemde, meydanlarda ve mahpuslarda iman vecdi içinde kahramanca ayağa kalkan serdengeçtileri anlatıyor.

1996 yılında 10 dalda Oscar adayı olan meşhur Braveheart (Cesur Yürek) filmi şu cümle ile başlıyordu: “Sizlere William Wallace’ı anlatacağım. İngiliz tarihçiler benim bir yalancı olduğumu söyleyecek. Çünkü tarih, kahramanları asanlar tarafından yazılıyor!”

Hemen peşinen söyleyelim, biz ise burada, 500 kelimelik bir çerçeve içinde, birini yahut bir dönemi anlatmaya çalışmayacağız. Açıkçası buna gücümüz de, kelimelerimiz de yetmez. Niyetimiz sadece bir dönemin sembol isimlerinden biri olan, bir kişiye ve onun yaşadıklarına dikkat çekmek ve o dönemi kendisinin ağzından duyurulmasına vesile olmak. Üstad Necib Fazıl, “Yangını resimde seyredenlerle, gerçekten yananlar arasındaki fark”a dikkat çeker. Anlaşılıyor ki, bu noktadaki takatimiz, bir kişi ve onun kaleme aldığı eseri vesilesiyle, -başlangıçta- seyre davettir. Elbet şunu da unutmadan: “Kitapların birer ayna olduğu söylenir. Her bakan bir bakıma kendini görür.” Yani, bu seyirlik (okumalık) durum, muhatabının bilgi, tecrübe, şuur seviyesi gibi birçok hususiyetine göre nüfuz edicidir. Bundan dolayı bazen sadece tek bir cümle, kişiyi yıllarca bir nefs muhasebesi içine sokarken, kütüphaneler dolusu (yahut google dolusu mu desek) kelam, bir gram bile tesir bırakmayabilir.

Evet, yukarıdaki satırlarda, “bir dönemi, onun sembol isimlerinden birinin ağzından duyurulmasına vesile olmak” dedik. Peki bunu niçin önemsiyoruz? Cevabımız aslında çok sade: ARSLANlar kendi tarihlerini yazmadıkları sürece, biz hep avcıların anlattıkları hikâyelere inanmak zorunda kalıyoruz da ondan.

Sebahattin ARSLAN’ın “Trajikomik İşkence ve Zindan Hatıraları” altbaşlığıyla kaleme aldığı Sıradışı Bir 28 Şubat Hikâyesi isimli kitab, zihnimizde bu zamana kadar kemikleşmiş her türlü sözde tarafgirlik bir tarafa, bizce çok önemli bir görevi üstleniyor: Kameranın görüş açısını tersine çeviriyor. Arslan, bir bakıma bizlere “28 Şubat’a bir de benim ruhî penceremden bakın” diyor.

Kitabın henüz başında yer alan vurgusu ise oldukça kayda değer:

«Bu kitabı okumaktan maksadınız, bir dava adamının çilelerle dolu ideolojik hayat hikâyesini okuyup, yaşananlardan ders çıkararak “vah vah” demekse, yanlış yere geldiniz demektir. Yol yakınken kitabı elinizden bırakın ve vaktinizi boşa harcamayın.

Burada kuru kuruya hayat hikâyemi tasvir edip, ajitasyon edebiyatına bir eser daha kazandırmaktan ziyade, yaşadıklarımın bende uyandırdığı ruh hâlini kendine has ironik üslûbumla resmedeceğim.»

Sebahattin Arslan, gerçekten de son derece ilginç bir dille anlatıyor yaşadıklarını. Soluksuz birkaç saatte okunan (bitirilen değil!) bu eser, bizlerin ruhunda da büyük gelgitlere sebep oluyor. Kâh gözleriniz doluyor, kâh tebessüm ediyor, kâh düşüncelere dalıyorsunuz. Aslında bir bakıma bu eser; senaristini, oyuncularını, yapımcısını ve dev ekranlarda izleyecek seyircilerini de bekliyor. Öylesine çarpıcı, öylesine akıcı... Uçurtmayı Vurmasınlar, Olimpo Garajı, Şikago 8’lisi, Gülün Bittiği Yer, Beynelmilel ve Eve Dönüş gibi birçok sinema filmiyle boy ölçüşebilecek düzeyde gerçek bir yaşanmışlığın şahdamarından damla damla fedakârlık, samimiyet, iman vecdi, gözükaralık, fikir ve dava ahlâkı süzüyor.

12 Eylül döneminin tam mânâsıyla anlaşılabilmesi için nasıl ki o dönemin gazete manşetlerinden çok daha fazlasına, yüzlerce film ve kitaba ihtiyaç duyuluyorsa, bugün birçok hususta algıların kayıp gittiği bir dönemde de, 28 Şubat sürecinden nereye gelindiğinin, bazı kazanımların neye mâlolduğunun ve - hâlen gömülmeye çalışılsalar da- esasında kimlerin asil ve dik duruşu sayesinde hangi omuzlar üzerinde yükseldiğinin karinelerinden biri de işte bu eser. Ve eserin birçok bölümünde şehid Malik el-Şahbaz’dan aktarılan cümleler var ki, bir tanesi tam da burada anlatmak istediğimiz muradımıza denk düşüyor: “Sizin adam yerine konulmanız, bizim gibi aşırılar yüzündendir!”

Ne diyordu şair, “mesele esir düşmekte değil, teslim olmamakta bütün mesele” Ve mesele, -kolay zamanlarda- karınca ordusunun üzerine kahramanca (!) ayak basmakta değil, -zor zamanlarda- devlerin karşısında Arslan gibi durabilmekte!..

İşte bu kitap, birçoklarının sus pus olup bir köşeye saklandığı bir dönemde, meydanlarda ve mahpuslarda iman vecdi içinde kahramanca ayağa kalkan serdengeçtileri anlatıyor.


GENÇ'ın Yazısı.