Müslümanlar Niçin mi Geri Kaldı?
Acı bir çelişki değil mi: Mü’minlerini ancak akil oldukları vakit mükellef sayan bir dinin inananları, soru sormayı; kötü niyetli, ayıp, kerih, aşağılamaya değer bir iş olarak görüyorlar. Sormayan akıl öğrenmeye değil ezberlemeye yarar oysa... Sonra yüzyıllarca aynı soruyu sorar sorar dururuz: Müslümanlar niçin geri kaldı?..
Aklımızla mükellefiz. Dinen sorumlu sayılabilmemiz için iki gerekliliğin yerine gelmiş olması gerekiyor. Bunlardan ilki ve en önemlisi akil olmamız. İkincisi baliğ yani ergenliğe erişmiş bulunmamız. Hakikatte; ergenlik dahi aklın kemaline dair bir olgudur: Çünkü ancak ergenliğe erişmiş biri; sosyal ilişkilerin doğasını tam manasıyla kavrayabilir.
Hal böyleyken yerleşik dini algılamada; kişilerin akıllarını kullanmalarının pek de hoş karşılanmadığını görüyoruz. Konuyu iyice açıklayabilmek için önce size geçenlerde yaşadığım bir vakayı anlatmam gerekiyor:
Bir-iki gün önce Facebook’ta “Lüzumsuz yere öhö öhö diye boğaz temizlemek namazı bozuyormuş” şeklinde bir paylaşım gördüm. İlgimi çekti. Tıkladım. Bir kitap sayfasının fotoğrafı çekilerek sayfaya yüklenmiş. Sayfada yer alan; namazı bozan şeylerin listesinin okunması arzulanarak. Sayfada yer alan maddelerin bazıları şöyle:
“- (Namaz kılarken konuşmak). İsteyerek, istemeyerek, uykuda veya uyanırken, az veya çok olsun hepsi aynıdır.
- (Kendi işitecek kadar gülmek) namazı bozar… Başkası duyacak kadar gülerse abdesti de bozulur.
- (Ah etmek). Yani a harfini uzatarak inlemek. Oh veya eyvah demek.
- (Bir musibetten veya ağrıdan) veya sızıdan (yüksek sesle ağlamak namazı bozar. Fakat cennet veya cehennemi hatırlayarak ağlamak zarar vermez).
- (Bir zaruret olmadan boğazını öksürerek ayıklamak). Ama boğazında balgam birikmek şeklinde olup, nefes almaya engel olursa veya aksırırsa zararı yoktur. Namazı bozulmaz…”
İkinci maddede bir husus kafama takıldı. Paylaşımın yorum kısmına ilgili soruyu yazdım: “Gülüşü kendin duyarsan namazın, başkası duyarsa abdestin bozulur ne demek? Başkası duyunca bedenimizde ne gibi bir değişiklik husule geliyor da abdest almamız gerekiyor? Aynı desibelde gülen iki kişiden birini; biri duysa, diğerini; kimse duymasa, sonuç itibariyle adamlardan birine haksızlık edilmiş olmaz mı? Ayrıca; başkasının duyup duymadığına nasıl kani olacağız?”
Cevap kısmen mantıklı gelmişti: “Başkası duyacak kadar sesli demek istiyor. Duyup duymaması mühim değil.” Asıl soruyu ıskalamıştı ama: “Peki ne gibi bir abdest bozucu necaset oluşturuyor bu durum?” Cevap biraz tuhaftı doğrusu: “Namaza hürmetsizlik yaptığı, ciddiyetsiz bir tavır takındığı için. Din, ibadet, ciddî ve hürmet gerektiren işlerdir, Allah Teâlâ’nın huzûruna çıkmaktır. Orada dalga, eğlence olmaz. Dînî meselelere istihzâî tavırlarla yaklaşılmaz.” Bu cevapsa bir başka soru ve ilkinden daha da önemli bir sorunu açığa çıkarıyordu: “Abdest bir ceza mı diyorsunuz yani?” Cevap başka bir kitabın başka bir sayfa görseliydi. Dipnotlarında meşhur fıkıhçıların isimleri göze çarpıyordu. Altına da şu yorum eklenmişti: “Âlimler sizin nesle sormadan hüküm vermekle ne kadar ayıp etmişler. Hâlbuki siz maşallah allâmesiniz, bilmediğiniz bir şey yok” Sonra son bir tokat mahiyetinde adının anlamı hakkında dahi en ufak bir fikrimin bile olmadığı “Mebsut” adlı bir kitabın kapağı. (Bu da bana kapak olsun) Kitabın üzerinde şu cafcaflı ifadeler de ayrıca yer alıyordu: Serahsi: Şemsn’ül eimme Ebu Sehl Ebu Bekir Muhammed b. Ahmed… Doğrusu oldukça etkilenmiş, gözüm de korkmuştu. Fazla uzatmadan teşekkür edip, münazarayı sonlandırma yoluna gittim…
Daha “Namaz kılarken uykuda veya uyanırken” az veya çok konuşmak namazı nasıl bozuyor? Onu soracaktım halbuki…
Sayfama kıyasla oldukça uzun olan bu örneği, İslam toplumunda; soran, sorgulayan kişilere karşı takınılan tavrı iyi özetlediği için aktarmayı gerekli gördüm. Acı bir çelişki değil mi: Mü’minlerini ancak akil oldukları vakit mükellef sayan bir dinin inananları, soru sormayı; kötü niyetli, ayıp, kerih, aşağılamaya değer bir iş olarak görüyorlar. Sormayan akıl öğrenmeye değil ezberlemeye yarar oysa... Sonra yüzyıllarca aynı soruyu sorar sorar dururuz: Müslümanlar niçin geri kaldı?..
Sinan Özgenç'ın Yazısı.