Müşerref Küçüktiryaki

Matlub olan tam tersi olmasına rağmen insan, dünya hayatına dair konularda çoğunlukla kendisinden madden daha varlıklı ve ictimaen daha bilinir olana meyyaldir. Meşhur olanı konuşur, ona özenir ve ona benzemeye çalışır. Uhrevi meselelerde ise yine kendisinden beklenen, ahlak ve maneviyatça daha üst seviyede olana nazar ve gıpta etmek olduğu halde yaşantı itibariyle kendisinden daha mütesahil olanlarla teselli olur ve nefsini temize çıkartır. Böyledir insan aksiyle memur olduğu halde. Hal böyle iken asıl değinmek istediğim işte tam da insanın bu psikolojik yapısıyla ilgili bir konu. Ünlüler ve kendileri gibi teşhir edegeldikleri/edilegelen dini yaşantıları.

İlk bakışta ünlü bir insanın dini anlamda bir bilinç sergilemesi, dini bir takım ritüelleri yerine getirmesi gayet doğal ve zararsız gibi gözükebilmektedir. El-Hak, ünlü bir popçunun, meşhur bir sanatçının veya toplumca maruf bir medya yüzünün dindar olması ve dinini en güzel şekilde yaşaması herkes gibi onun da en doğal hakkıdır. Onlar da namaz kılabilirler, oruç tutabilir, zekat verebilir ve hac-umre yapabilirler. Onlar da tesettüre riayet edebilirler veya sakal bırakabilirler. Burada hemfikiriz. Bu hemfikir olduğumuz yön, çoğunlukla insanlar tarafından onların takdire şayan görülmeleri şeklinde karşılık bulur doğal olarak. Pek çok kişi herhangi bir ünlünün nâ-münasip hesapsız ahvaline rağmen dini küçücük bir cümle, poz veya hareketine binler puanla mukabelede bulunmaktadır. Fakat onların sanat için sanat(!) gibi önemli bir misyonları da var ki bu gayet ehemmiyetli(!) misyonları gereği dinen uygun olmayan ahvale de zaruret gereği(!) katlanmaktadırlar. İşte söz konusu ünlü ve dindar kişi medyada dini bir takım faaliyetleri ile gündeme geldikten sonra yine şaşalı, nahoş ortamlarda dinen uygun olmayan hallerini devam ettirdiğinde, ki bu halleri medyadan asla gizli kalmamaktadır, işte gizli tehlike tam da burada ortaya çıkmaktadır. Durum böyle olduğunda mezkur meşhur kişinin takipçileri zihninde hem İslam’dan uzak ve bir o kadar da İslamî bir yaşantının imkânı gündeme gelmekte. Başta da ifade ettiğimiz gibi insanın bilinir olana meyyaliyetinin böylesine bir konuda devreye girmesi daha da hızlanmaktadır. Düşünsenize hem yeterince(!) dindar olabileceksiniz hem de müntesibi olduğunuz dinin uygun görmediği mekan ve şartlarda eğlenceli(!) ve bir o kadar da renkli(!) hayatınıza devam edebileceksiniz. Hem dinen çizilmiş pek çok çizgiyi hesapsızca aşacaksınız hem de gayet bilinçli Müslüman olma gibi bir makama kavuşacaksınız. Bunun, şayet imkan dairesinde olsaydı, çok az insanın hayır diyebileceği bir durum olduğu/olacağı müsellemdir.

Peki, bütün bunların böyle olduğunu nereden mi çıkardım? Tabii ki kendi ahvalimizden. Hallerimizden pek çok örnek sıralamamız mümkün. Kadın erkek ilişkilerini cesurca(!) zorlayan dizileri hiçbir rahatsızlık duymadan izleyebiliyor bunun yanısıra, nisap miktarı mala sahip olamasak bile, kurbanımızı da kesiyoruz. Hem kıyafet seçimimizde yine en son kreasyona ait en cesur İslamî(!) modaya yer veriyoruz ve maazaliik huşu(!) içinde en nafile namazları kılabiliyoruz.

İşte bakın tıpkı özel veya dini yaşantıları teşhir edilen ünlüler gibi olmadık mı? Sahi, nasıl bulaştı bu haslet bize?


GENÇ'ın Yazısı.