Mine Taşdemir

Toplum olarak bir hastalığa tutulduk, bir daha da kurtulamadık. Hastalığın adı ne mi: Ön Yargı.

Peşin hükümlü olmak, sabit fikirli olmak, at gözlüğü takmak diyebileceğimiz ön yargının bizi sürüklediği yer ise; günah ve pişmanlık batağı…

Geçen akşam bizim Sevilay’ın oğlunu bir kızla gördüm, kesin bunlar sevgili! Bizim Sevilay, ne de övünürdü oğluyla, diyen Dilek Hanım; nişanlısının telefonunda bir kadın resmi gören ve ilk fırsatta nişanlısına seni adam sanmıştım, sen de adam değilmişsin! diyen kız; sen sigara kokuyorsun, hani bana söz vermiştin, hani bir daha sigara içmeyecektin gibi cümlelerle, işten dönen kocasına hoş geldin bile demeden bağırıp çağıran kadın…

Uzun saçlı, kulağı küpeli diye mahalle sakinlerince, değişik yaftalarla yaftalanan genç adam… Tesettür hassasiyeti tam yerleşmediği için ağza alınmayacak lakaplarla anılan genç kız…

Dilek Hanım’ın, gördüğü kız Sevilay Hanım’ın müstakbel gelini, oğlunun da biricik sözlüsü olamaz mı? Ya da çocuğun, yolda karşılaştığı, uzun zamandır görmediği bir akrabası olamaz mı? Bir bayanla konuşuyor olması onun ille de yabancı bir kızla gönül eğlendirdiği manasına mı gelir?

Ya nişanlısının telefonunda bir kadın resmi gördü diye, nişanlısına, çok sevdiği nişanlısına küçük kıyamet yaşatan kıza ne demeli? Telefonda resmi olan kadın, nişanlısının yıllardır yurt dışında olan öz be öz teyzesi olamaz mı? Hemen en kötüsünü düşünüp, ağza alınmayacak sözler sarf etmek yerine, nişanlısına telefonundaki bayan kim, ben tanıyamadım diye sorsa daha güzel olmaz mıydı? Böylece aradaki güven bağı hep güçlü kalırdı, ya diğer türlü?

Eşine sigara içmeme sözü veren ve gün boyu ağzına sigara sürmeyen ama hak etmediği halde eşinden türlü hakaretler işiten adamın üzerindeki sigara kokusunun sebebi, yanında gün boyu sigara tüttüren arkadaşları olamaz mı? Kırılan bir kalp ve sonrasında bir sürü özür… O kalp hiç kırılmasıydı daha güzel olmaz mıydı?

Bunlar ne kadar ön yargılı olduğumuza dair basit bir iki örnek… Bırakın bunları, yemeğin tadına bakmadan elimiz tuzluğa uzanıyorsa bu virüsü kaptık demektir… Geçmiş ola!

Birini kıyafetine göre değerlendirip notunu vermek, bir diğerini saç sitilinden ötürü yerin dibine sokmak, birine konuşma tarzından ötürü yüz çevirmek ve daha neler neler…

Su-i zan denilen günahlardan birinin kapısını ardına kadar açan ön yargı hastalığına yakalanmamanın veya yakalandık diyelim kurtulmanın bir yolu yok mu? Tabii ki var… İşte asırlar öncesinden bir reçete:

Ben Hz Peygamberin Kâbe’yi tavaf ettiğini ve (tavaf esnasında) şöyle söylediğini gördüm:

"(Ey Kâbe!) Sen ne güzelsin ve senin kokun ne güzeldir. Senin azametine ve senin kutsallığının azametine hayranım. Muhammed’in canı (kudret) elinde olan Allah’a yemin ederim ki, müminin hürmeti Allah katında senin hürmetinden şüphesiz daha büyüktür. Müminin malı, kanı ve hakkında hüsnü zanda bulunma kutsallığı (seninkinden üstündür).”

(Buhari, Edeb, 57, 58; Müslim, Birr, 28-34; Ebu Davud, Edeb, 40-56) 


GENÇ'ın Yazısı.