Senin Rüyanı Gördüler
Horasan erenlerini hiç duydun mu? Teksas kovboylarını duyduğun, okuduğun ve izlediğin kadar Horasan erlerini bilseydin, şu hayatta nasıl bir yol tutman gerektiğini de bilecek, özüne, kalbine ve ruhuna uygun kahramanları bulacaktın. Ama üzerinde yaşadığın vatanın sana yazılmasına vesile olanları, iddiasız, namsız, davasız büyük bir davanın sahiplerini, kendi öz dedelerini bir Tommiks, bir Teksas, bir Tom Braks kadar tanımadın. Hâlbuki onlar senin rüyanı görmüşlerdi.
Birgün gelecek tarih seni de yazacak. Korkarım ki o gün seni anlatan bir söz de şu olacak: “Her tarafı cafcaflı, pırıltılı, şatafatlı insanlarla doluydu ama örnek alınacak doğru dürüst bir “kahraman” bulamadı.” Evet, kahraman… Sen, sahte kahramanları bol, ama gerçeği nadir bir nesle mensupsun. Senin kahraman kontenjanını He-Man, Süpermen gibi fantastik figürler, ciğeri beş para etmez cibilliyetsizler ve gözünü para hırsı bürümüş sahtekârlar doldurdu. “Hadi hayran ol” diye önüne konulan tipler gerçek hayatta yeri olmayan hayal tacirleri, nizama düşman sığır çobanları, gözünü şehvet bürümüş, tarihte değil onları tasarlayanların is dolu dünyalarında boy atmış karanlık çapulcular ve her an her şeye müsait, kurnaz ve sözüm ona uyanıklardan başka kimdi? Başkasını tanıyamadın, tanıtmadılar. Tanımadığın için kahramanlığı maceracılık, amaçsız bir gözükaralık ve anarşistlik zannettin. Haydut, çapulcu olmaksa kahramanlık, niye kahraman olmalıydın ki? O yüzden ne kahraman olmak istedin, ne de kahramanlara özendin.
Dünyana sıcak gelen, ruhunun sevdiği kahramanlar hiç mi olmadı? Oldu, olmaz mı? Ömrü savaş meydanlarında geçenler, can verip şan alanlar, ilmin, aşkın ve fedakârlığın destanını yazanları okudun, öğrendin ve hayran oldun. Ama onlar bugünün dünyasında nereyeoturuyor, hangi anlam dünyasına karşılık geliyor ve nasıl bir hayat tarzına denk düşüyorlardı, bunu bilemedin. At kişnemeleri, kılıç şakırtıları, “Allah Allah” nidaları, “koman, vurun” naraları, bugünün AVM’lerde harcanan hayatlara sığar mıydı? Çöllerin sıcaklığında gidilen seferler, göğüse konulan taşların altında kopan “Ehad, Ehad” çığlıkları, “bu mektubu cellâtların önünde kim okur” daveti, plazalardan yönetilen bir dünyada ne anlama gelirdi? Bunu çözemedin. Dünün kahramanları dünde mi kalmıştı acaba? Adları anıldığında gözleri nemlendiren, yürekleri hislendiren o kahramanlar bugüne çıkıp gelseler, şu ortada dolaşıp, konuşup, eyleşenlerin hangisinin kılığına bürünürler, kim olup önümüze düşerlerdi ki?
Acı ama senin kahramanlarını çöllerin sıcağında, kılıcın şakırtısında, surların dibinde ve atların sırtında bıraktılar, onlar seninle, yaşadığın hayatla ve zamanınla buluşamadılar. Tatlı bir hatırayı dinler gibi dinledin onları. Aşkı okudun, bugünün ilişkilerine sığdıramadın, sabrı okudun, bugünün acullüğüne anlam veremedin, fedakârlığı okudun, bugünün menfaatçiliğini anlayamadın, çünkü kahramanların kâğıtta kaldı, onları canlı, kanlı insanlar olarak etrafında göremedin. O güzel insanlar ya tarihte kaldılar, ya da hayalde… Senin bu dünyada elini kolunu bağlamak isteyenler kahramanlarını bir hayal dünyasına hapsettiler. Sen kahramanlarını imkânsızda bıraktın, tam da bu yüzden kahramanlık yapma imkânın kalmadı işte. Kahramansız kaldın, kahramanlık yapmanın yolunu kapattın. Böylece sıradan ve sürüden oldun.
Hâlbuki dünya kahramanların etrafında dönerdi. Kahramansız bir dünya mümkün değildi. Hayat boşluk kabul etmezdi ve senin kahraman kontenjanın bir şekilde işgal edilecekti. Nitekim öyle oldu. Sokağın, piyasanın ve şov dünyasının sözde kahramanları, hayatının kahramanları olmak için sıraya girdiler. Çoğuna kalbin yatmadı belki ama önünden arkandan, özünden sözünden gönlüne sızanlar oldu. Bugün ciğeri beş para etmez adamların birçoğu sana sempatik geliyorsa, namussuz, iffetsiz ve ahlaksız tipler gözünde ışıldıyorsa, köşeyi çabuk dönen, sahtekârlıkla iş bitiren ve israfta şeytanın kardeşliğini hak edenlere azıcık da olsa itibarlı muamelesi gösteriyorsan sebep tam da budur işte.
Senin kahramanların çalındı, gasp edildi kardeşim. Yerine sahteleri ikame edildi. Sen, yaşadığın aziz topraklara ve kendi hayatına vesile kahramanları tanıyamadın, bilemedin. Mesela bu toprakların manevi tapusunu ellerinde tutan Horasan erenlerini hiç duydun mu? Teksas kovboylarını duyduğun, okuduğun ve izlediğin kadar Horasan erlerini bilseydin şu hayatta nasıl bir yol tutman gerektiğini de bilecek, özüne, kalbine ve ruhuna uygun kahramanlarını bulacaktın. Ama üzerinde yaşadığın vatanın sana yazılmasına vesile olanları, iddiasız, namsız, davasız büyük bir davanın sahiplerini, kendi öz dedelerini bir Tommiks, bir Teksas, bir Tom Braks kadar tanımadın. Edebali dendiğinde burun kıvırdın, Geyikli Baba’yı efsane dinler gibi dinledin, Hacı Bayram’ı bilmedin, Sarı Saltuk’u, Abdal Musa’yı hiç işitmedin. Bizim kahramanlarımız bunlardı. Namsız, şöhretsiz, hesapsız yaşamış, ama bu toprakları İslam’ın ezanla beş vakit iktidarını ilan ettiği mübarek topraklara dönüştürmüşlerdi. Çoğu mütevazı toprak işçisi olarak yaşamış, namerde de merte de muhtaç olmamış, kimseye müdana etmemiş, hem küffarla savaşmış, hem vergisini vermiş, hem de yerleşik ahaliye inandığı değerleri sevdirmiş, koskoca Anadolu’nun mübarek bir vatana dönüşmesine vesile olmuşlardı. Çünkü onlar senin rüyanı görmüşlerdi kardeşim. Onlar dört yandaki minareleri, Kur’an’la karılmış şu bereketli toprağı, ezanla süslenmiş gökyüzünü, iman ve İslam’la bereketlenmiş havayı düşlemişlerdi. Onlar rüyası olan insanlardı. Rüyası olanın bedel ödemesi gerektiğini biliyorlardı. O bedeli gözlerini kırpmadan ödediler. O yüzden kahraman oldular işte.
Edebali dendiğinde burun kıvırdın, Geyikli Baba’yı efsane dinler gibi dinledin, Hacı Bayram’ı bilmedin, Sarı Saltuk’u, Abdal Musa’yı hiç işitmedin. Bizim kahramanlarımız bunlardı. Namsız, şöhretsiz, hesapsız yaşamış, ama bu toprakları İslam’ın ezanla beş vakit iktidarını ilan ettiği mübarek topraklara dönüştürmüşlerdi. Çoğu mütevazı toprak işçisi olarak yaşamış, namerde de merte de muhtaç olmamış, kimseye müdana etmemiş, hem küffarla savaşmış, hem vergisini vermiş, hem de yerleşik ahaliye inandığı değerleri sevdirmiş, koskoca Anadolu’nun mübarek bir vatana dönüşmesine vesile olmuşlardı. Çünkü onlar senin rüyanı görmüşlerdi kardeşim
Evet, onlar bizim hakiki kahramanlarımız, Horasan erenleriydi. Gözlerini kaldırıp bakmaktan hayâ ettikleri, gözünün bakışı, nazarının akışı ve sesinin tonu yürek çarpıntısı yapan bir ulu erenin dizi dibinde otururken zamanları erişince çıkıp dört bir yana sefer etmişlerdi. Vardıkları yerler haklarındaki muradın gerçekleşeceği, kahramanlıklarının kayıtlara geçeceği yerlerdi. Onlar oralarda kaldılar. Oralarda kök saldılar. Kimseye muhtaç olmadan ve fakat herkesin ihtiyacına koşarak üzerlerine bastıkları toprakları dirilttiler. Bu topraklarda yaşamanın ne anlama geldiğini sade, basit, müdanasız ve kahramanca hayatları ile bu toprağa nakşettiler. Sadece topraklar mı? Seni ve senin gibi nice torunlarını bir güzel yolun ve davanın potansiyel kahramanları yaptılar. Onlar anlaşılmadan bu topraklar anlaşılmaz. Onları anlamayan kahramanlığın ne olduğunu anlayamaz. Onlar kahramanlığın kitabını yazmış, bu topraklarda kahraman olmanın mahiyetini ve muhtevasını bir daha değiştirilemeyecek şekilde zapta geçirmiş mübareklerdi.
Toprağının, vatanının ve memleketinin kahramanı olacaksan onların dizinin dibine oturacaksın. Onlar gibi bir rüyan olacak. Vatan boşuna vatan olmuyor, kan dökmek de yetmez. Vatan, bir rüyanın peşinde düşmek istiyor. Bereketli nazarlar ile taşın, toprağın yunması, yıkanması gerekiyor. Dualı ağızların sesleri, nefesleri ile dolmak istiyor. Gecesinin gündüze dönmüş gibi nur çağlayanları ile taşması gerekiyor. Ezan sesi istiyor, hak nefesi istiyor, ana yüreği istiyor. Vatan, yerinde duranların, oturup kalanların, ten sevdasına tenini paralayanlarınharcı değildir. Vatan, maveraya ulaşmayan gel-geç sevdaların, öfke patlamalarının, içi boş sloganların harcı da değildir. Vatan, bekaya uçuran bir aşkın mekânıdır. Orada gözyaşı Allah için akar. Orada öfke Allah için patlar. Orada sevinç Allah için coşar. Orada heyecan Allah için taşar. Öyle olduğu içindir ki vatan, dinin, diyanetin, namusun ve iffetin teminatı olur. Kan dökülür, can verilir, şehitlik denen aziz makam ancak böyle bir vatanda hayat bulur. Vatan, Medine sürmeli gözü ile Sidre’nin ötesine bakarken, yüreği mazlumun, biçarenin ve garibin gözyaşını silenlerin mekânıdır. O vatanda yaşamak bedel ister, fedakârlık ister, dertlenmek ister, Hak yoluna adanmışlık ister. Kahramanlık ister.
Anadolu’nun neresinde yaşarsan yaşa, toprağının manevi tapusunu türbesinin üstünde taşıyan alperenler var. Kahramanlığı onlardan öğren… Toprağına sahip olmak, yerinin eri olmak istiyorsan otur bu kahramanların dizinin dibine ve hayatlarını, nereden gelip nereye gittiklerini, hangi sevdaların adamı olduklarını anlamaya çalış. Bil ki efendilik ve sahiplik hizmet edene, dert dindirene, rüyası olana, kendini aşana, Hakk’a adanana verilir. Tıpkı onlara, öz dedelerine verildiği gibi… Sana dedelerin gibi kahraman olmak, hizmet, gayret ve Allah yolunda adanmışlıkla bu topraklara efendi olmak yakışır. Efendisi olamadığın toprağın ancak kölesi olursun.
Mehmet Lütfi Arslan'ın Yazısı.