“Rabbimiz bizi takva sahiplerine önder kıl…” duası bir niyet önderliğidir. Önderlik, niyette kararlılıktır; hiç solmayan, pörsümeyen ve sarsılmayan bir niyetle temayüz etmek, niyetinin ışığını hiç yitirmemek, pörsümeyen, taze kalan bir heyecanla yaşamayı başarmak, her tür kazanç ya da kayıpta dönüp ölçüyü tekrar hatırlamaktır.

Kur’ânımız’daki en dikkat çekici dualardan bir tanesi “Rabbimiz bizi takva sahiplerine önder kıl…” cümlesidir. Takva üzere yaşamak, dikenli bir yolda gidiyormuşcasına sürekli müteyakkız olmakken, bir de bu yolculuğun önderi, öncüsü ve sürükleyicisi olmak acaba nasıl bir seviyedir? Açıktır ki takva sahiplerine önder olmak, aslında takva sahibi olmaktan öte bir ufuktur. Önlerine düşülecek insanlar herhangi bir zümre değildir ki… Allah’ın yeryüzündeki şahitleri olarak nitelendirebileceğimiz bu seçkin insanlar, iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmakla temayüz etmiş takva sahipleridir. O halde takva sahiplerine önderlik, öncülerin öncüsü olmak demektir. Takva sahibi olmak zaten başlı başına zor bir iştir, bir de bunu başarmış insanların öncüsü olmak, bu da herhalde zorun zoru olsa gerektir. Böyleyken Rabbimiz bizden bu tür bir öncülüğü talep etmemizi istemektedir, neden acaba?

Sorduğumuzun içinde bir tespit var: “Rabbimiz bizi takva sahiplerine önder kıl…” duası takva öncülüğünün talep edilmesi gereken bir ufuk olduğunu gösterir. Ufuk hep talep edilmelidir, ancak şu da bilinmelidir ki bu layık olana lutfedilir. Peki, bu lutfu sürekli istemek ve gündemde tutmak ne anlama gelir? Aslında bu bir niyet talimidir. Takva sahiplerine önderlik yapabilecek bir kıvama, ancak niyetle, ama sürekliliğini ve tazeliğini hep koruması gereken bir niyetle erişilebilir. Önderlik bu anlamda, dilden ve gönülden, “Rabbimiz bizi takva sahiplerine önder kıl…” duası ile eksik edilmeyecek bir niyet önderliğidir. Önderlik, niyette kararlılıktır; hiç solmayan, pörsümeyen ve sarsılmayan bir niyetle temayüz etmek, niyetini hiç bozmamak ve tam da bu duruşla niyeti güzellere örnek olmaktır.

Niyet önderliği, niyette sürekliliği temin edebilme başarısıdır. Niyeti hep olması gereken noktada tutmak kendi başına bir öncülüktür zaten. Hep ter ü taze kalmak kolay değildir. Hiç pörsümemek, yolda; yola, yolculuğa ve yolculara kaşını eğmemek öyle herkesin kârı değildir. Çünkü herkes farklı niyetlerle yürür. Yol değişmez gözükür, niyetler değişir. Yolcular değişmez gözükür, niyetler değişir. Yolculuk değişmez gözükür, niyetler değişir. Niyeti hep olması gerektiği yerde yani sırat-ı müstakim üzere tutmak, ayrı bir adanmışlık ve hassasiyet ister. Bu anlamda takva sahiplerine öncülük, niyetin hep olması gerektiği yerde durmasına yönelik bir öncülüktür. Önde olan, niyetini hiç bozmayandır. Önde olan, niyetinin kaviliği ile ışıldayandır. Önde olan, niyeti en sahih, en açık ve en gıll u guşsuz olandır. Önde olan ne kadar öndedir, bu bilinebilir mi peki? Önde olan; niyetinin sahihliği, açıklığı ve berraklığı kadar öndedir. Niyet ne kadar sahihse, önde olmak da o kadar net ve tartışmasızdır.

Zaman değişir, haller değişir, imkânlar değişir, zorluklar değişir; her şey değişebilir. Ama değişmemesi gereken nereye ve niye yürüdüğünü bilmektir. İşte niyet buna niyettir. Niyet değişmemeli, hep aynı kalmalı, bir bayrak gibi nesilden nesle intikal ettirilmelidir. Dünya hayatının değişkenliği, zamanın insanlar arasında dönüp durması, Hz. Âdem’den kıyametin kopacağı ana kadar geçen/geçecek zamanda neden var olduğumuz/olacağımıza ilişkin o bilinci yerinden oynatmamalıdır. Biz dünyaya kulluk yapmak için geldik. Rabbimiz’i tanımak, O’nun yeryüzündeki şahitleri olabilmek gayesi ile indirildik. O’nun yap dediklerini yapmak, yapma dediklerini yapmamak için gönderildik. Bu niyetle yaşar, bu niyetle ölürüz. Bu niyet, bizim hep birbirimize aktarmamız, hatırlatmamız ve tavsiye etmemiz gereken biricik dayanak noktamızdır. Bunu kaybedersek kendimizi, neslimizi ve geleceğimizi kaybederiz. O dayanak noktamızı titizlikle muhafaza etmek, yani niyetlerimizi olması gerektiği yerde tutmakla mükellefiz. İşte takva sahiplerine öncülük yapanlar, niyetlerini bütün hal ve şartlarda doğru, temiz ve halis tutabilenlerdir. Niyet önderleri; heyecanlarını, nereye ve niye yürüdüklerini hiç yitirmeyen, bir diğer ifade ile pusulalarını şaşırmayan ve bu anlamda diğerlerine örnek olan bahtiyarlardır.

Niyet önderliği, niyetinin ışığını hiç yitirmemek, pörsümeyen, taze kalan bir heyecanla yaşamak demektir. Yağmur damlalarının mübarek başı ile omzuna değmesine müsaade edip, “çünkü onların ahdi benimkinden tazedir. Onların bereketinden istifade ediyorum” diyerek verdiği sözün daima farkında ve ışığında yaşamak demektir mesela.

Niyet önderliği muvazeneyi hiç kaybetmemek, her türlü başarı ve kazançta bile dönüp ölçüyü tekrar hatırlamaktır. Başı önde Mekke’ye girerken, “esas hayat ahiret hayatıdır…” diyerek niyeti tashih ve tavzih etmektir mesela.

Niyet önderliği, sevginin, vefanın ve adanmışlığın sabitkadem olduğu noktadır. Babası Müslüman olduğunda “Şu an babamın yerinde senin amcan olsun ne kadar isterdim Ya Rasulallah” diye gözyaşlarına boğulmaktır. “Ben, ailem ve malım senin için değil miyiz” diyerek en ufak bir gayr ihtimalini bile yok saymaktır. Peygamberimiz’in vefatı akabinde darmadağınık olan sahabiyi “Kim ki Muhammed’e taparsa bilsin ki O ölmüştür. Kim ki Allah’a taparsa Allah hayy ve lâ-yemuttur” diyerek toparlamak, niye ve nereye doğru yüründüğünü bir kez daha hatırlatmak ve niyeti tekrar burcuna dikmektir mesela.

Niyet önderliği, Uhud günü, “öldürülürsem neredeyim?” sorusuna aldığı “Cennet” cevabından sonra elindeki hurmaları fırlatıp düşmanın içine dalmaktır ya da...

Niyet önderliği, okyanusa atını beline kadar sürüp, “şu deniz olmasaydı, ismini taa ötelere kadar götürürdüm” diye bir kararlılık iradesi sergilemektir. O okyanus geçildikten sonra gemileri yaktırıp, “işte arkada deniz, önünüzde düşman” diyerek kendisini ve askerini bir varoluş-yok oluş mücadelesine sokmaktır.

Niyet önderliği basit bir kıyafetle girdiği Kahire sokaklarında başı önde yürümek, zaferlerden sonra geldiği payitahta ise, “akşam olsun öyle girelim, fanilerin alkışları bizi mağlup etmesin” diyecek kadar alçakgönüllü ve hasbi olabilmektir.

Niyet önderliği, her şeyin bittiğini sanıldığı anda “Yetiş ya Muhammed, kitabın elden gidiyor” avazı ile yerdekilere göktekileri, göktekilere yerdekileri hatırlatacak bir diriliğe, nefese ve sese sahip olmaktır.

Niyet önderliği, kavuran bir kasırganın ardından, sözünün ve üzerindeki emanetin ifası için kah bir merkebin sırtında, kah vagon katarında, kah faytonda karış karış vatan toprağını gezip, temeli yâr-ı gâr ile atılan bir maneviyat bahçesinin güllerini soldurmamak ve bu irade ile bir ömrü nakış nakış dokumaktır.

Ve en önemlisi niyet önderliği, açtığı ve yürüdüğü yolun arkadan gelenler tarafından sahiplenmesine, devam ettirilmesine ve izsiz bırakılmamasına yönelik fiili bir duadır. “Rabbimiz bizi takva sahiplerine önder kıl…” burcunda yaşayanlar, sadece hayatlarında değil, hayatlarından sonra da izleri takip edilecek bir bereketin sahibi olurlar, çünkü hep bir ara istasyon olduklarını, ezelden verilmiş bir sözün ebede intikal edecek ara çağrıcıları olduklarının farkında ve farklılığında yaşarlar.


Mehmet Lütfi Arslan'ın Yazısı.