Nasa`nın Gözü Astroitte, Niyeti Başka!
Gelecek yüzyılda zengin olmak, yeraltı madenciliğiyle değil; gökyüzü madenciliğiyle gerçekleşeceğe benziyor.
Soğuk savaş yıllarında kızışan bilimsel başarı yarışında, Rusya ringte yerini on dört devletli konsorsiyum olan Avrupa Uzay Ajansı’na (ESA) bıraktı. Rakip ise ringte yerini koruyan Amerikalı NASA’ydı. Geçtiğimiz aylarda havalandıktan sadece saniyeler sonra patlayan 200 milyon dolarlık İnsansız Antares uzay aracı, NASA’ya uluslararası bir itibar kaybı yaşatmıştı. Ringte kroşeyi son vuran ise Avrupalı ESA oldu. 2004’te uzaya fırlattığı Rosetta ve Philae isimli yapışık uzay araçları 1.4 milyar Euro’ya mal olmuştu. On yıldır güneş sisteminin çevresinde dönen 67P isimli bir astroiti inceleyen Rosetta uzay aracı, bir adım öteye geçerek Philae isimli uzay aracını da astroit üzerine indirmeyi başardı. Bu proje, keseyi yakacak bir meblağın harcanmasına sebep olsa da Neil Amstrong’tan beri yapılan en büyük uzay başarılarından biri olarak tarihe geçmeyi başardı. Sebebi ise Philae uzay aracının astroit üzerine güvenli yumuşak iniş yapabilmesi ve belirli bir süre daha yakından analiz yapabilmeyi başarmasıydı. Ancak enerjisi, birkaç saatlik veri topladıktan sonra tükenmiş ve tekrar şarj olabilmesi için Ağustos 2015’te Güneş ile olan uygun konuma gelinceye kadar uyumaya geçmişti…
Peki neden uzay çalışmaları, astroitlere odaklanmaya başladı? Bu kadar hatırı sayılır miktarda paranın harcanmasına onay veren devletlerin, bir astroitten umduğu neydi? Sadece bilim için miydi yapılan; yoksa devletler muvazenesinde itibar yarışı mıydı? Bu soruların cevabı geçen ay havada infilak eden NASA’nın Antares uzay aracında gizli olabilirdi.
NASA, Hayrına mı Uzaya Gidiyor?
Motorlarından birinde oluşan bir arızadan dolayı bir anda kül olan Antares uzay aracının amaçlarından biri de içinde sakladığı astroit madenciliği yapabilmeyi sağlayan ekipmanların uzaya çıkarılmasıydı. Hedef, dünya çevresinde dolanan on binlerce astroitten en değerli, en kolay dünyaya getirilebilecek olanları belirlemek ve belki daha uzaydayken değerli madenlerinin alınıp dünyaya getirilmeye çalışılmasıydı.
İşte bu noktada bütün sorular cevabını buluyordu ve devletlerin neden bir astroite yapılacak seyahatler için bu kadar yüksek miktarda paralar harcayabilmesini açıklıyordu. Tabi tarihi ilk başarı şu an ESA’nın elinde. Sadece astroite inmeyi başarmadı. Aynı zamanda bir astroite nasıl inilebileceği ve ne gibi sorunlarla karşılaşacağı türünden birçok tecrübe ve bilgi birikimine sahip olmayı başardı. Bize ise izleyici olarak şaşkın şaşkın bakmak ve bu gibi projelerde yapılan yarışın perde ardından habersiz olarak, haberleri izlemek kaldı.
Ancak NASA’nın uzay aracı patlamamış olsa, belki de tarihin en önemli ve zengin edecek çalışmalarından birine Amerika’lılar başlamış olacaktı. Hatta bu durum, romanlardaki taşları altına çeviren ‘simya’cıların gerçek olmasından fersah fersah öte bir gelişme olabilirdi…
Çevremizde Dönen En Değerli Astroitler…
Dilimize pelesenk olmuş bir ifade varsa o da, yabancı devletlerle sınırlarımızı çizerken sanki petrol sahalarını ülkemiz sınırları dışında tutacak şekilde ince işçilik ve ön araştırma gerektirecek biçimde yapılan misak-ı milli harita çalışmasıydı. Şimdi ise dünyanın yakınından geçen astroitleri, değerlerine ve dünyaya taşınabilmesine göre sınıflandırılmaya başlanmış durumda. Asterank isimli proje kapsamında güneş sistemindeki 600 bin astroit, değerlerine, büyüklüğüne ve dünyaya uzaklığına göre listelenmiş durumda. Örneğin, 1.4 trilyon dolarlık 2000BM19 astroiti, dünyaya getirilebilirse 110 milyar dolar kâr marjına sahip. Bunu gerçekleştirmek için, Google CEO’su Larry Page ve film yapımcısı John Cameron, Planetary Resources isimli şirket kurdu ve 2020’ye kadar astroitlerden altın ve platinyum madenlerini dünyaya getirmeyi amaçlamakta. Yani gelecek yüzyılda zengin olmak, yeraltı madenciliğiyle değil; gökyüzü madenciliğiyle gerçekleşeceğe benziyor.
Cihan Taştan'ın Yazısı.