Ahir Zaman Kafası
İbrahim Türkuçar
İşte şu! Yok, hayır şu! Şu da olabilir! Evet, evet şu da değil şu da değil, bu!
Belki de diğeri ? Acaba şu mu?
Şunu, şunu, şunu ve şunu da boşver en iyisi bu! Ama o da olabilir tabi... Yok yok en iyisi hepsi!
Ya da o!
O değil de hangisi, diye bir söz dağarcığımın derinliklerinde küçük çikolata (Belki de çukulata veya çokoloto mu demeliydim?) parçacıkları gibi ifil ifil ifildeye dursun. Sanki tencerede kaynayan bir pudingin fülöp fülöp ederek kabarcıklar çıkarması gibi ya da hurraaa diye hıphızlı dönen bir hortum gibi bir şeyler. Böyle ya da şöyle, tam olarak nasıl bilemiyorum ama ortada net olmayan bir şeylerin olduğu kesin. Belki de benzetmelerle anlatmaya çalıştığım bu şeyin tanımını, ahir zaman diye yapmaktır en uygun olanı? Evet, evet bunun adı ahir zaman kafası olsa gerek. Milyonlarca kafa… Hepsi ahir zaman kafası. Kafa derken kafanın tasından bahsetmiyorum tabi ki de. Kafanın tasına hoşaf koysan içilmez, çorba koysan kaynamaz. Kafanın tasının içinde kimisi cevize, kimisi fındığa benzeyen muhteşem yaradılış harikamız. Milyonlarca beyin var dünyada. Milyonlarca yürüyen bedenler içerisinde bir oraya bir buraya gidip gelebilen milyonlarca beyin. Beynin içinde zeka, onun da içinde fırıl fırıl fırıldaklar, hortumlar, pudingler, elektronlar, telefon direkleri. Bu kafalardan, bu kafaların taslarından, bu tasların pudinglerinden milyonlarcası geldi geçti geçmiş zaman içerisinde. Şimdi yine gelip geçmeyi bekleyen milyonlarcası da belirsizlikler, karmaşalar, ızdıraplar, paranoyalar, saplantılar ve daha bir sürü olumsuz şeyle uğraşan ahir zaman kafaları.
Sonra işte bir gün bir mesaj gelir. Genç adam, yaşlı adam, çocuk adam, bebek adam ve diğerleri telefonlarına gelen mesaja bakarlar ve telefonlarında ‘’Bir ahir zaman kafasından, başka bir ahir zaman kafasına mesaj var.’’ yazmaktadır. Sonra cevap yazarlar, daha sonra diğeri diğerine, öteki berikine, şurdaki burdakine cevap yazar. Hepsi de ahir zaman kafaları arasında gelip giden iletilerdir. Hepsinin de kafasının içinde Ankara’nın Bağları’na benzer ama biraz da Mozart’ın Kırkıncı Senfonisi gibi uğultular vardır. Bu uğultular içerisinde hepsi birbiriyle iletileşirler ama hepsinin kafasında püfür püfür keçi boynuzu ağaçları esmektedir. Onların hiç birisi kafalarının içindeki bu seslerin sebeplerini bilmezler. Ama ben biliyorum. O sesler puding kaynamasından gelen fülöp fülöp sesleri.
Ben diyeyim hengame, sen de… Sen de bir şeyler söyleseydin güzel olacaktı. İşte buradan, şuradan ve oradan sonra aslında gelmek istediğim yer belki şudur, belki de şu!
Kim bilir belki uslu bir çocuk olursak bir gün bizde şirinleri görebiliriz…
Belki de göremeyiz?
GENÇ'ın Yazısı.