Bizim Sınıfın Delisi
Tamam, bizim toplumun dengesiz alışkanlıkları vardır, mahallenin delisiyle alay ederler, para verip oynatırlar falan ama günün sonunda yine delisine sahip çıkar, merhamet eder, aç ve açıkta bırakmazlar.
Geçenlerde “ileri derecede” okur-yazar bir ahbabımızın sosyal medyada bir paylaşımını gördük. Gazetelerde bir haber çıkmış, Akdeniz vilayetlerinden birinde okulda bir sınıfta özürlü bir çocuk varmış, sınıftaki diğer bütün çocukların velileri bu çocuğun kendi çocuklarıyla aynı sınıfta eğitim görmesini protesto ederek çocuklarını okula göndermeme kararı almışlar. Haberin fotoğrafında sınıfta tek başına oturan özürlü çocuk görülüyordu.
Bizim ahbap, bugüne kadar hep yöneticilere kızdığını, halka bir şey demediğini ama şimdi halkın da sağlam pabuç olmadığını gördüğünü söyleyip ateş püskürüyordu. Ben de topa girip, yöneticilerin sürekli eleştirilip halkın münezzeh tutulmasının doğru bir tavır olmadığını, esas tenkidin halka yapılması gerektiğini çünkü yönetici tabakanın da halktan çıktığını vs. söyleyecek, yani ahkâm keseceğim.
Tam o anda bir şey dikkatimi çekti. Haberde ciddi bir eksiklik vardı; çocuklarını okula göndermeyen velilerin hiçbirinden görüş alınmamıştı. Tamam, bizim toplumun dengesiz alışkanlıkları vardır, mahallenin delisiyle alay ederler, para verip oynatırlar falan ama günün sonunda yine delisine sahip çıkar, merhamet eder, aç ve açıkta bırakmazlar. Toplumdan da dışlamaz.
Bir değil, iki değil, bütün sınıfın protesto edip çocuklarını okula göndermemesinin önemli bir gerekçesi olmalıydı. Biraz araştırınca ortaya çıktı ki, meğer özürlü çocuk sınıfta arkadaşlarına saldırıyor, huzursuzluk çıkarıyormuş. Bu işin rengini tamamen değiştiriyordu tabii.
Ancak gel gelelim, sözünü ettiğimiz paylaşımın altına yapılan yorumlarda gelen esmiş, giden savurmuştu. 40-50 kişi içinden sadece bir ikisi çekingen çekingen olaydaki anormalliğe dikkat çekmeye çalışıyor, geri kalanlar eline ne geçerse velilere fırlatıyordu. Her nasıl beceriyorlarsa kabahati dine ve dindarlara yıkanlar bile vardı. Hepsi de ilk paylaşımı yapan gibi okumuş yazmış vatandaşlardı bunların.
Haberde bir anormallik olduğunu görebilmek çok mu zordu? Bizim insanımızı kandırmak bu kadar mı kolaydı? Eğer öyleyse, bugüne kadar birçok defalar kandırılmış olabilir miydik? Belki bu haber (yine de affedilir gibi değil ama) masum bir teknik hata kurbanıydı diyelim. Ya kasıtlı haberler de verilmişse bize geçmişte? Acaba bugüne kadar öğrendiklerimiz içinde bazı doğru bildiklerimiz yanlış, bazı yanlış bildiklerimiz doğru olabilir miydi? Mesela bundan 100 ya da 200 yıl önce vuku bulmuş bir olay hakkında bize öğretilenlerin doğru ya da yanlış olduğunu nereden bilecektik? Neden bize ilk anlatılana hemen inanmıştık? Bir akıl ve mantık süzgecinden geçirmemiz, farklı açılardan bakmaya çalışmamız gerekmez miydi?
Tabii ki gerekirdi ama bizi buna ihtiyaç duymayacağımıza inandıran bir eğitim sisteminden (daha doğrusu tornasından) geçmiştik toplum olarak. Sırf dünyaya gelmiş olmakla o dünyaya bedel bir değere sahip oluyorsam, hiç de kendimi yormazdım ne doğrudur ne yanlıştır araştırmak için. Dörtnala gelip Uzak Asya’dan o dünyanın en güzel (!) yerini de elime geçirmişsem ne önemi vardı ki geri kalan ıvır zıvır meselelerin.
Bu bir anomalidir ve hiçbir anomali ebediyete kadar sürmez. Elbet bitecek, ancak bugünden yarına olacak mesele değildir.
Bülent Şirin 'ın Yazısı.