Bilal Yavaş

Osmanlı Devleti gibi ulu bir çınarın evlatları da o kadar değerli ve takdire şayandır. Gün gelir Balkanlara, Karadenize, Konstantinopolis şehrine dayanır bu cengâver yiğitler. Hiç şüphe yok ki girdikleri yerleri bir yurt edinip imar faaliyetlerinde bulunurlar.

Osmanlı Devleti dendiği zaman yiğitlik, mertlik, cesaret gelir aklımıza düşman kuvvetleri ne kadar çok olsa bile hep mağlup olmuştur bizlere. İman ile cihat yapan serdengeçti yiğitler, kılıçlarını kınından çıkarıp düşmana vurdukları vakit dağ, taş inler, diz çökerlerdi.

II. Bayezid Han`dır Osmanlı Devleti`nin Sultanı, atalarından kalan mirasın bekçisidir artık işi zordur, bir tarafta kardeşi Cem isyan bayrağını çekmiştir, bir taraftan Anadolu beyleri kargaşa çıkarırlar. Balkanlar da çok geçmeden kaynamaya başlamıştır fırsat bilip bu kargaşadan pay isteyenlerin isyanları her bir tarafta...

Mehmet oğlu Bayezid birer birer üstesinden gelir zorlukların, yere düşen Osmanlı Sancağını kaldırır tekrar yukarı lakin işi şimdi daha zordur harap olmuştur diyar yeniden yapılması gerekenler var...

Sultan II. Bayezid Han derhal emir verir vezirlerine, Osmanlı mülkünü yeniden inşa edeceklerdir. Yapılan yıkımların ardından başlamıştır imar faaliyetleri. Hanlar, hamamlar, camiler, medreseler yapılacaktır. Daha şehzadeliği esnasında Amasya’da yaptırmış olduğu külliye gibi Payitaht şehri İstanbul`da Beyazıd Camisi ve Külliyesi`ni İnşa ettirmiş, daha sonra Edirne`de belki o devirde Dünya`nın hiç bir yerinde olmayan muhteşem bir külliye yaptırmıştır.

Edirne’deki külliyede Tıp üzerine hizmet verilmekte idi. Özellikle ruhsal bunalım yaşayan hastaların getirilip tedavi edildiği bir hasta hane görevi görmekte olup gelen hastalara av eti ve musiki ile tedavi edilme metodu uygulanırdı. O devirde Avrupa`da kadınların kızıl saçlı olmasının cadılık ile itham edilip yakılması, ruhsal hastalık yaşayan insanların taşlanıp, ölüme terk edildiği bir devirde, Sultan II. Bayezid Han`ın yaptırmış olduğu bu külliyede insanlar şifa bulup dertlerine derman buluyorlardı.

Çağını aşan bir eser idi Edirne’deki Bayezid Külliyesi öyle ki burada, hocalık yapan Akşemseddin Hazretleri tıp alanında mükemmel bir buluş yapar. Mikrobu bulur kendi yazmış olduğu kitabında söyle der.

"Sanıldığı gibi hastalıklar her kişide ayrı ayrı vukua gelmeyip, gözle görülmeyen varlıklar tarafından birbirine bulaştırılmaktadır" der. 

Edirne’deki Beyazıt Külliyesi`nde ilim o kadar gelişmiştir ki, Ruh hastaları musikinin makamları ile tedavi edilir hale gelmiştir.

İsfahan makamı: Zihni açar, zekâyı keskinleştirir, anıları tazeler.

Revaî makamı: Baş ağrısının tedavisinde kullanılan bir makamdır.

Egule makamı: Kalbi hastalıklara olumlu yönde tesirleri olan bir makamdır.

Uşşak makamı: Kalp, karaciğer, sıtma ve mide hastalıklarının tedavisinde yardımcıdır.

Nihavend makamı: Kan dolaşımında etkilidir.

Çağını aşan bu eser daha sonraları Türkiye Cumhuriyeti`nin ilk yıllarında gerekli ilgiyi görmeyip terk edilmiş, bu terk ediliş uzun zaman sürmüştür. Nihayet Trakya Üniversitesi`nin değerli bilim İnsanları bu işe bir el atıp restore edilmiş ve şu an mükemmel bir tıp müzesi haline gelmiş, içini o günün şartlarına uygun yerleştirip insanların geçmişte ne olduğunu hiç değil ise hayallerinde canlandırmak istemişlerdir. Yapmış oldukları bu mükemmel çalışma meyvesini vermiş 2007 yılında Avrupa, Beyazıd Külliyesi`ni yılın müzesi seçmiştir ve biz ortaçağ karanlığında yaptıklarımıza bakıp burada yapılanlara hayret ediyoruz böyle ilim yuvalarının olduğunu bilmek o devirde gerçekten mükemmel.

Fatih Sultan Mehmed ile Yavuz Sultan Selim arasında Sultan Bayezid Han’ı silik bir padişah olarak gören gözlere sadece Edirne’deki bu külliye yeter!

Bir sultan sadece cenk meydanında savaşmakla mükellef değildir, halkının istek ve arzularını da gidermelidir. Devrin sıkıntıları içinde ilime, irfana ve deniz gücüne göstermiş olduğu yenilikler ile çağın ilerisinde bir sultandır. Devrin en büyük deniz gücü olan Venedikler ile mücadele etmek için yaptırmış olduğu gemiler takdire şayandır. O devirde acı ve keder içinde olan Endülüs Emevi Devleti`nin yardımına göndermiş olduğu Kemal Reis ve Burak Reis verdiği Gök’eler ile yapmış oldukları muazzam savaşlar ile o devirde Osmanlı Devleti`nin denizlerde güç sahibi olduklarını görürüz..


GENÇ'ın Yazısı.