İbrahim Türkuçar

Bugün yine çok erdemliyim. Çok erdemliyim bugün yine. İçimden bilmem kaçıncı asrın birikimlerinin yansımasıymış gibi erdem fışkırıyor. Ağzımı açsam sanki erdem üfüreceğim aciz dünyamıza. Göçebe obasındaki mini minminyon bir çadır gibi gelip geçici ve basit ve kazık çakamadığımız dünyamız. Kazık çakmak var, kazık çakmak var. Kazık var, kazık var. Dünyamız var; bir tane. Ne bileyim, kimine göre bir gölgelik, kimine göre bir han, kimine göre göreceli bir şey. Göreceli bir dünyamız var. Giriş, gelişme, sonuç bölümleri olan yaşamlarımızı, bir cam kavanozun içinde sıkıştırılmış ve oradan diğer tarafa, diğer taraftan oraya çarpa çarpa çıkış yolu bulamayan ama aslında etrafındaki kavanozun camını göremediği için camı yok sanıp sıkıştığı yerden kurtulabileceğini sanan bir sinek gibi kafamızı vura vura devam ettirdiğimiz dünyamız. Bu cümle biraz uzun ve karmaşık mı oldu? O halde bu cümle nasıl oldu?

Erdem deyince ne anlarız? Belki de hiçbir şey. Ya da bir çok şey. Kimine göre kim ne anlar?

Ağzımı açsam sanki erdem fışkıracak. Hem de eriyen karların altından yeşeren çiçeklerin görsel şöleniyle süslenen bir bahar gibi. Ama önce ağzımı açsam kan fışkıracak. Önce kan kusacağım sanki. Bütün gelmişine geçmişine sövülmüşlerin zulümlerinin toybox dünyamıza ezelden beri hatıra bırakıp gittikleri ızdırapları üfüreceğim kan kusar gibi. Sonra nefesim rahatlayacak. Boğazımdaki hırıltı dinecek. Bir yaprak nane ile yüreğimi gargara yapıp sonra bol su ile iğne ucu kadar yer kalmayacak şekilde kalbimi gusül abdestinden geçirdikten sonra ağzımı açsam erdem fışkıracak. Çünkü bugün yine çok erdemliyim.

Kalbime, sonra hepimizin kalplerine bal döksen yalanası bir hamamda baştan ayağa bir gusül abdesti. Belki ondan sonra abdestimizden şüphemiz olmadan tertemiz yüreklerimizle ağzımızı açsak erdem fışkırır. Çünkü bugün yine çok erdemliyiz.

Sana göre öyle, buna göre böyle. Çünkü bu cümlelerin içinde çok anlamlılık var. Göreceli bir dünya. Göz göre göre göreceli bir kafa.

Şimdi herkes yazarın burada ne anlatmak istediğini tartışsın. Sonra da hep birlikte ayaklarımızı uzatıp, yatalım. Ya da burayı keselim, biraz argo oldu. Sonra da hep birlikte sırtımızı dönüp yatalım. Sen o tarafa dön, ben bu tarafa. Görecelilik nihayetinde.

Yazar burada sanatlı bir söyleyiş yapmış. Anlatmak istediklerini sanatlı söyleşin arkasına saklanarak, dolaylı yoldan anlatmaya çalışarak pek de yalın bir dil kullanmamış.

Sanatsız bir söyleyiş yapabildiğim gün ağzımdan erdem fışkıracak. Çünkü o zaman her şey çok daha net olacak.


GENÇ'ın Yazısı.