Utanmak Güzeldir
Hayâ sıyrılmış inmiş, öyle yüzsüzlük ki her yerde
Ne çirkin yüzleri örtermiş, meğer o incecik perde.
Mehmet Akif ERSOY
Günah çukurlarının içine düşmememize yardımcı, ince bir o kadar da sağlam bir perde hayâ, utanma duygusu. Allah’ın koyduğu ölçülerle öğrenilip, karaktere bir kez nakşolunca, istense de kolay kolay bir daha insanı terk etmeyecek güzel bir haslet. Hayânın kaynağı iman. Hayâ sahiplerinin ruh sağlıkları yerinde, vicdanları rahat. Hayâ sahibi bir insanda hile, yalan, sahtekârlık, hırsızlık, kin, iftira gibi kötülüklerden iz yok. Öte yandan hayâ perdesini yitirince insan, yaptığının hesabından korkmaz oluyor.
özlükte “utanma, çekinme, tövbe, vazgeçiş” gibi anlamlara gelen hayâ kelimesi, ahlâk terimi olarak “nefsin, çirkin davranışlardan rahatsız olup onları terk etmesi, kötü bir işin yapılmasından veya iyi bir işin terk edilmesinden dolayı insanın yüzünü kızartan sıkıntı” gibi değişik şekillerde açıklanıyor. Hayâ ve edep sonucu ortaya çıkan utanma duygusu, ahlâklılığın en yalın duygularındandır. On altıncı yüzyıl Osmanlı dünyasının en velud müelliflerinin başında gelen Kınalızâde Ali Çelebi, başeseri olan Ahlâk-ı Alâî isimli eserinde hayâyı şöyle tanımlar:
“Hayâ utanma, hicab, ar, namus manalarına gelir. Utanma, edebe zıt olan olaylar meydana gelince, kalbin hassasiyet kazanması ve ızdırap duymasıdır.” Edep ve hayâdan mahrum olan insan, her türlü iğrenç işlere girişir. Toplumun irfan ve hikmet yönünden gelişimi, utanmak hissinin canlı bir şekilde yaygın olmasıyla yakından alakalıdır. Hayânın imandan olduğunu belirten Efendimiz, “Utanmadıktan sonra istediğini yap” buyurarak hayânın ne derece çirkinlikleri frenleyici, hayâsızlığın ise e kadar kötü yollara sürükleyici birer unsur olduğunu belirtmiştir.
Hazreti Ali de “Hayâ elbisesini giyinen kimsenin, halk ayıbını göremez.” der. Kendisinin de yüksek bir hayâ duygusu taşıdığı, evinde edebiyle oturan genç bir kızdan daha hayâlı olduğu bildirilen Resûl-i Ekrem, aynı fazilete sahip olmasından dolayı Hz. Osman’a özel bir değer vermiştir. Hayâ konusunda psikolojik ve ahlâkî tahliller yapan Gazzâli’ye göre çocuğun mahcûbiyet duyup bazı fiilleri terk etmesi onda akıl ışığının parlamaya başladığının bir göstergesidir. Gazzâli bu noktadan itibaren çocuğun eğitimiyle ilgilenmenin önemini belirterek bu eğitime ilginç bir şekilde yemek ve ofra adabıyla başlanmasını tavsiye eder.
Utanmak kaybettirir mi?
Utanma hâli, kişiyi çirkinliklerden alıkoyuyor, onu ahlâklı olmaya, güzel davranmaya sevkediyorsa hayâdır. Ucu, beceriksizliğe, korkaklığa varan bir utanma duygusu, Müslüman açısından patolojik bir durumdur ve bu durumdan bir an önce çıkma gayretine girmeli, utanmayı korkmakla eş tutmamalıdır. Öte yandan, pervasız bir girişkenliği modern zamanların en önemli karakteristik özelliği örenler, bütün utanma ve hayâ hallerini başarısızlık nedeni göstererek, bu son insanlık perdesinde, bir yırtık açma peşine düştüler.
Ama biz biliyoruz ki kapalı kapılar ardında Mısır’ın en güzel kadınının arzusuna, Rabbinin yardımıyla, hayâsından meyletmeyen Hazreti Yusuf, Mısır’a hem Peygamber hem Sultan oldu. Arşın gölgesinde gölgelenecek yedi zümreden birisi olan; makam-mevki sahibi güzel bir kadının kötü bir teklifini “Ben Allah’tan korkarım” diyerek reddedenler sınıfına girebilmeyi başardı. Bekâr bir kızdan daha utangaç olan Efendiler Efendisi milyarlarca dil ve gönül tarafından rahmetle, salâvatla anılmaya devam ediyor.
Allah utanılmaya daha layıktır.
Utanma duygusunu insanoğlu ilk defa kendi bedeninde yaşadı. Cennetteki yasak meyveden yiyen Hz. Âdem ve Havva, mahrem yerleri görününce hemen örtünmeye çalıştılar. “Böylece onları hile ile aldattı. Ağacın meyvesini tattıklarında ayıp yerleri kendilerine göründü. Ve cennet yapraklarından üzerlerini örtmeye başladılar.” (A’raf, 22) Utanma ve hayâ duyguları fıtrî, yani insan olmanın kodlarından.
İnsanlardan utanarak yapmadığı şeyi tek başına kaldığında yapabilen bir insan da, Allah’tan ve kendisinden utanmayan insandır. “Nerede olursanız o sizinle beraberdir.” (Hadid, 4) emri ilâhi müşahede altında tutulduğumuzun, her an huzurda olduğumuzun bir göstergesi. “Günahın açıkta olanını da, gizlisini de terk edin. Çünkü günah işleyenler, yaptıklarının cezasını mutlaka çekeceklerdir.” (En’am, 120) Gizli, açık her şeyi bilen Allah utanılmaya da en layık olandır.
Utanmak hayatı zorlaştırmaz
Gerek ibadet, gerekse aile hayatımızı ilgilendiren birçok meseleyi başta Peygamberimizin hanımları olmak üzere, kadın sahabîlerin naklettiği hadislerden öğreniyoruz. Kadın sahabîler bizzat kendileri, bazen de mü’minlerin annelerini aracı yaparak Peygamberimizden pek çok soru sormuşlar, Peygamberimiz de onların sorularına açık açık cevap vermiştir. Hz. Ebû Bekir’in kızı, aynı zamanda Hz. Aişe’nin ablası Hz. Esma, bir gün gelir, Peygamberimize nasıl gusledeceğini sorar. Peygamberimiz de guslün tarifini yapar. O sırada hazır bulunan Hz. Aişe, ablasının gelip Peygamberimize bu şekilde soru sormasından memnun oldu ve şu gerçeği dile getirdi: “Şu Ensar kadınları ne iyi kadınlardır! Dinlerini öğrenmek konusunda kendilerine hayâ engel olmuyor.”
Tuzak İnternette
“İnsanların hayatlarının bütün detaylarını tüm dünyayla paylaşmalarını sağlayan Facebook ve Twitter gibi sosyal paylaşım siteleri utanma duygusunu yok ediyor.” Bu cümle, otuz yıl boyunca utanma duygusu üzerine araştırma yapan ABD’li psikoloji profesörü Rowland Miller’in ulaştığı sonucu özetliyor. Texas’taki Sam Houston State Üniversitesi’nde görev yapan Prof. Miller, 2010 yılında yayımladığı araştırmasında, son yıllarda özellikle gençler arasında utanma duygusunun gittikçe ortadan kaybolduğunu ve bunun en büyük nedeninin teknoloji olduğunu belirtiyor. Miller’e göre, Twitter ve Facebook’ta her düşüncemizi açıklamaya öylesine alıştık ki,gittikçe duyarsızlaşıyoruz ve insanların ne düşündüğünü umursamaz hâle geliyoruz.
Utanarak da kendin olabilirsin!
Günümüz neslinin yaşam karakteri, kendini ifade etmeyi, birçok alternatif arasından seçim yapmayı ve rahatlığı vurguluyor. Eskiden toplum hayatı, kollektif hayâ duygusunun bir ifadesiydi. Toplum adına, aile adına duyulan görev ve sorumluluk, daima bireysel ihtiyaç ve isteklerin üzerinde tutulurdu. Oysa şimdi bize mutluluğa ulaşmamız için düşlerimizi takip etmemiz öğütleniyor. En çok satan kitaplar, insan için en iyi seçimin “kendisini düşünmek” olduğunu söylüyor. Bir zamanların “edepli ol!” tavsiyesi, şimdilerde “kendin ol!” diye değiştirildi. İnsanlar artık hayatı, kendi oluşturdukları düşünceler ve standartlara göre yaşıyor.
Değme sosyologlar “kuralların yıkılması ve bireyin doğuşu” diye başlık atıyor. Artık kimse ahlâkî kuralları önemsemiyor; insanlar yanlış cevap vereceklerini bilseler dahi, dindar ahlâklı görünmek istemiyorlar. Anne babalar televizyondan devşirdikleri yarım yamalak zihniyetle, büyük bir hırsa kurban ettikleri çocuklarını, hiçbir değeri umursamayarak, kuralları aşmak konusunda cesaretlendiriyor. Özgürlüğü ve açık fikirliliği ağızlarına elesenk eden üniversiteliler, bir şeyi herkes yapıyor diye ya da toplum kabul ettiği için yapmak istemiyor. Her ne adına, nasıl olursa olsun “farklı olmak” iyidir, deniyor.
“Öyle bir zaman gelecek ki, imanı muhafaza etmek elde kor tutmak gibi olacak” buyuran Efendimizin bahsettiği zamanlardan geçiyoruz. Her türlü gayr-i meşrû kadınerkek ilişkilerinin, kitle iletişim ve haberleşme vasıtalarıyla yaygınlaştırılmaya çalışıldığı günümüzde hayâ sahibi olmak utanmak her zamankinden daha büyük önem arzediyor.
Ali Can'ın Yazısı.