"Ama Ben Muhalefet Ederim Lütfi Ağabey!"
Derginin yayın kurulundayım. Benim işim dergide tartışma çıkarmak, bir şeylere itiraz etmek. Dergiciliğin nasıl yapılacağına dair ahkam kesmek. Daha o zamanlar Dergi fuarcılığını başlatmamışım.
İz Yayıncılık’tayım, Kitap Postası Dergisi’ni çıkartıyorum o yıllarda. 20 ay çıkmış bir dergi Kitap Postası. Zor ama güzel bir dergi. Birleşik Dağıtım’ın 80’li yıllardaki Kitap Dergisi ile Matbuat’ın karışımı, “iyi kitap okuru”nun sevdiği bir dergi. Sevgili Lütfi Arslan Ağabey geldi, bir dergi çıkaracaklarından bahsetti. Sözola Dergisi çıkıyor o zamanlar. Bizim Taha Kılınç da Sözola’da yazıyor. Ama bu dergi başka olacakmış. Bir şeyler değişik olacakmış. Fikirlerimi, önerilerimi istiyor Lütfi Ağabey. Koskoca Lütfi Ağabey tutmuş, kendinden küçük birisinin fikirlerini soruyor. Sormak için de onun ayağına gidiyor. Zordur birilerinin ayağına gitmek, birilerinden fikir sormak.
Zordur kendinden küçük birinin ayağına gitmek.
Lütfi Ağabey’e gençlikle ilgili bir dergi çıkarılacaksa bunun bir mizah dergisi olması gerektiğini anlatıyorum. Hafif acı bir tebessümle, “Asımcığım, o da olur inşallah ama mizah kolay bir şey değil” diyor. Bense İz yayıncılık’ın sahibi Mehmet Kahraman Ağabey’i İzah isminde bir mizah dergisine, hatta ‘M’ harfi Müslüman kelimesini, iz ise İz yayıncılığı ifade edecek şekilde M-izah isminde bir dergi çıkarmaya ikna etmeye çalışıyorum.
Lütfi Ağabey ile tanışıklığımız 1997’ye kadar gidiyor. O yıllarda da gençlerle meşgul. Bir halkası var. Halkasındaki gençlerin bir kısmı benim de gençlerim. Sonra Ahmet Taşgetiren Ağabey ile bir halkamız oluyor. Orada da yollarımız kesişiyor. İçlerinde kimler yok ki halkanın… Sonradan bir kısmı Abdullah Gül’ün etrafında bulunacak, bir kısmı Ahmet Davutoğlu’nun etrafında bulunacak olan; bir kısmı da Tayyib Erdoğan’ın etrafında bulunacak gençler.
Bir zaman sonra Kitap Postası Dergisi kapanıyor, kendimi Genç Dergisi’nin yayın kurulunda buluyorum. Süleyman Ragıp isminde genç, sevimli, sempatik bir kardeşimiz var. İskender Pala okuyan bir genç. Sinan Özgenç isminde bir arkadaş daha var. Biraz bir şeyleri tiye almayı seven bir kardeş. Taha Kılınç da gidip geliyor. Bir masası var dergide. Taha’yı lise 2’de olduğu yıllardan tanıyorum. Bir de Kadri Afacan’ımız var; abone reklam biriminde çalışıyor. Derginin yayın kurulundayım. Benim işim dergide tartışma çıkarmak, bir şeylere itiraz etmek. Dergiciliğin nasıl yapılacağına dair ahkam kesmek. Daha o zamanlar Dergi fuarcılığını başlatmamışım. Dergicilerle bir araya gelip bir platform oluşturmamışım ama Lütfi Ağabey bir dergi delisi olduğumu daha o zamanlardan fark etmiş. Biraz da “Yazar 118’i” olduğum için dışarıdan yazar akışı, bağlantısına katkıda bulunuyorum. (Yıllar bu 118’i 11880 yaptı be gardaş! Yaşlandık, dinletemiyoruz kimselere. Genç Dergisi’nin yayın kurulunda dura dura yaşlandık. Lütfi Ağabey; Sinan Özgenç hatta Ayşegül Genç abla bile yaşlandı; ama Lütfi Ağabey inatçı; Süleyman Ragıp hariç kimse yaşlandığımıza inanmıyor(!))
Neler yaptık şu 100 sayıda Genç Dergisi’nde? Bunun cevabını biraz daha sağlıklı, geniş görebilmek için başka gençlik dergilerinin neler yaptığına da bakmak lazım.
Bu karşılaştırmaları ben yıllardır yapar dururum, bizimkilere de anlatır dururum. Kol kırılır yen içinde kalır hesabı da Müslüman kardeşlerimiz, diğer gençlik dergileri yanlış anlayıp alınıp kırılmasınlar diye de bunları pek anlatmayız. Ne yaparız? Genç Dergisi’nde o yanlışlara düşmemeye çalışırız. Yıllardır çabamız bu.
Genç Dergisi hiçbir şey yapmasaydı, sadece Türkiye’nin tarihinde Müslümanların en uzun ömürlü (ve Dünyada Müslümanların tek) mizah dergisi olan Cafcaf Mizah Dergisi’nin doğmasına vesile olduğu için bile çok önemli bir iş yapmıştır derim.
Yaşlandık dedim ama demeden edemeyeceğim; Genç Dergisi yarınların yaşlanmabilmez gençlerini örüyor; hiç şüpheniz olmasın!
Allah utandırmasın! (Amin!)
Asım Gültekin'ın Yazısı.