Yalnızlığa çekilmeyi murat eden bir sahabiyi bundan men eden peygamberin ümmeti olarak, işin içinde olmak...

Üniversitenin kayıt merkezine ulaştığımda ortam hayli kalabalıktı. Özellikle şehir dışından gelmiş öğrenci, anne ve babalarda ayrı bir telaş vardı. İnsanların arasında çeşitli vakıf, dernek, pansiyon ve yurt görevlileri dolaşıyor, kendi mekanları için öğrenci tedariğine çalışıyorlardı.

Bunlar arasında özellikle dikkat çeken 2-3 grup vardı ki, hepsi körpecik, boylu poslu, aynı takımdan giyinmiş genç kızlardı. Üzerlerindeki kıyafet, namus, edep ve hayâ kaygısı güden bir “insanın” huzurunu kaçıracak cinstendi.

Cesaretle halkın içine karışıyor, kız olsun, erkek olsun şehir dışından geldiğine kanaat getirdiği her öğrenci ve veliye kendi yurt ve pansiyon imkanlarını anlatıyor, muhatabının eline kartvizit ve broşür tutuşturuyordu.

Adamına göre uyguladığı muamelenin en dikkat çekici tarafları, öğrenciye hizmet (!) ortamlarındaki keyfiyet ve özgürlüklere dair imkanlardı.

Kişi başı veya arkadaşlı kalınacak müstakil odalar, sınırsız internet, konforlu yatak, ders çalışma ortamı, odada televizyon, WC-banyo, klima, devamlı açık büfe, hafta sonları cafe-bar hizmeti (!) ve saire..

Harbiden, içim cız etti. Elli beş bin öğrencisi olan bu üniversitenin, yeni öğrencisi olacak ve beni kalacak yer hususunda arayan 8-10 öğrencisi için buradaydım. Hadi diyelim diğer müsbet kurum ve kuruluşlar da üç yüz, beş yüz, bin öğrenciye “gel” dese, gerisi kime gitsindi..

İşin içinde olmak lazım dedim bir kez daha; işin içinde olmak. Yalnızlığa çekilmeyi murat eden bir sahabiyi bundan men eden peygamberin ümmeti olarak, işin içinde olmak, dedim.

Hangi derdin peşinde, işinde, içinde veya kaygısındaysan, ona dair aktif olacağın bir organizasyonun içinde olmalısın. Bu işler ah-vah ile çözülmüyor.

Sadece üniversiteli de değil, diğerlerini de her türlü kusurlarıyla kabul edip, kendi şahsi hizmet programına dahil etmeyeceksen, ne olacak bu gençlerin hâli, deme olur mu?


Halit Yasir Özoğul'ın Yazısı.